Özdağ, muhalefet dersi veriyor

Aysun Özcan

Aysun Özcan

Tüm Yazıları

Daha kurulalı bir yıl bile olmadı.

Ama çıkardığı gürültü, yarattığı gündem konusunda ana muhalefet partisini dahi geride bıraktı.

Keza AKP içinden koparak halka umut olmak için yola çıkan DEVA ve Gelecek Partilerini de…

Her iki partinin yaptığı siyasetin toplamı bir Zafer Partisi kadar etmiyor.

Belki çok doğru noktalara temas ediyorlar, sorunlara dair çok önemli çözüm vaatleri sunuyorlar; ama nedense bir türlü gündemde yer bulamıyorlar.

Neden?

Çünkü ürkek siyaset yapıyorlar.

*

Sadece onlar mı?

Cumhur ittifakı karşısında aynı masa etrafında toplanan tüm partiler için bu geçerli.

Herkes karnından konuşuyor, kimse içindekini söylemiyor.

“Mülteciler gitsin mi kalsın mı” diye sorulduğunda, her iki anlama gelecek politik manevralarla dolu cevaplar veriyorlar.

Ta ki Ümit Özdağ gemileri yakıp yola çıkana kadar…

*

Ümit Özdağ 2021 yılının Ağustos sonlarında kurduğu Zafer Partisi ile her gün bir şekilde Türkiye gündemini meşgul etmeyi başarıyor.

Partisinin ana politikasını ülkeyi neredeyse istila boyutuna gelen “Mülteciler” üzerine kurması bir anda dikkatleri Özdağ’a çevirdi.

“Bu adam ne diyor, bu cesareti nereden alıyor” dedi herkes.

Çünkü bizim muhalefette adeta “öğretilmiş çaresizlik” olgusu var.

Aslında Ümit Özdağ çok büyük bir iş yapmadı.

Sadece toplumun genelinin içselleştiremediği ama kendine bile itiraf edemediği mülteciler konusundaki endişeleri çok açık bir şekilde dile getirdi.

Mültecilerin gelecekte büyük bir sorun haline geleceğini bildikleri halde buna sessiz kalan muhalefeti ise “sarı muhalefet” olarak yaftaladı.

Gerek iktidarda gerekse muhalefette Özdağ’ın mülteciler konusundaki kararlı duruşundan ve çıkışlarından sonra ufak ufak “U” dönüşleri başladı.

Her ne kadar bir takım sosyal medya trolleri ve paralı askerler mültecileri şirin gibi göstermeye çabalasa da toplumun genel kanaati artık bu misafirliğin bitmesi gerektiği yönünde…

Kısacası neresinden bakarsanız bakın, Özdağ bu sorunu milli bir mesele haline getirmeyi başardı.

Neredeyse mültecileri buradan göndermeyi vaat eden, vaat ile birlikte halka bu güveni veren partiye oy verecek hale geldi bu millet.

*

Ümit Özdağ bu anlamda geri basmadığı gibi çok farklı atraksiyonların da içinde yer alıyor.

Özdağ, sosyal medya fenomeni, spiker, siyasal iletişimci Hande Karacasu’nun mültecilerin gelecekte büyük bir sorun haline geleceğini anlatan “Sessiz istila” isimli kısa filmi “ben çektirdim, senaryoyu ben onayladım” diyebiliyor.

Film nedeniyle Sakarya’da gözaltına alınan Hande Karacasu’ya Zafer Partisi’nin Kocaeli teşkilatı sahip çıkabiliyor.

Sabaha kadar Emniyetin önünde slogan atan, pankart açan Kocaelili Zafer Partililer Ümit Özdağ’ın izinde cesur davranışlar sergileyebiliyorlar.

*

Sessiz istila filmini izlediniz mi bilmiyorum ama ben izledim.

Eleştirilerin odağında olan ve 3 Mayıs 2043’te geçen kısa filmde;

Doktor bir genç, sığınmacıların (sözde) ‘işgal ettiği’ Türkiye’de

Anne ve babasına geçmişte gerekli tepkiyi göstermedikleri için sitem ediyor.

SUR TV adındaki Televizyon kanalında, İstanbul Eyalet Başkanı Ahmed Bin Veli, yüzde 50 oy aldıkları seçimle alakalı Suriye’den Anadolu’ya hicret eden vatandaşlara teşekkür ediyor.

Ve film, Hande Karacasu’nun monolog sonrası okuduğu Mustafa Kemal Atatürk’ün Gençliğe Hitabesi'nin bir kısmıyla son buluyor.

*

Şu an için ütopya gelebilir ama politik ve ideolojik duyguları bir kenara bırakıp, sadece içindeki vatan aşkı ile izleyenlerin etkilenmemesinin mümkün olmadığı bir film…

Bir nevi kamu spotu gibi.

Abartılı mı, evet abartılı ama bir soruna dikkat çekmek, farkındalık yaratmak konusunda çok başarılı bir film olduğunu söylemeden geçemeyeceğim.

İşte, Ümit Özdağ bu hamlesiyle Türkiye için artık rahatsızlık verici boyuta ulaşan sığınmacıları gündemin ortasına bomba bırakır gibi bırakmayı başardı.

Bu saatten sonra kimse mültecilere misafir gözüyle bakmaz!

Hatta rahat rahat savunma içerisine dahi girmez!

Çünkü bunun ne politik ne de toplumsal bir karşılığı kalmadı.

*

Kimse sokağında Afganlı, Suriyeli, Pakistanlı görmek istemiyor.

Kimse etrafında Arapça tabelalar görmek istemiyor.

Kimse oğlum, kızım, bir mülteciye gönlünü kaptırsın istemiyor.

Kimse eşi, karısı, kızı, çoluğu çocuğu tacize uğrasın istemiyor.

Kimse memlekette suç oranları artsın istemiyor.

Kimse yeri yurdu belli olmayan birileri tarafından sokaklarda can güvenliği olmadan yürümeyi istemiyor.

Önlem alınmazsa olacağı bu değil midir?

O yüzden ülkeyi elek haline getirenlere karşı tavrım da tarzım da nettir.

Bunun adı ne ırkçılık ne de faşizmdir.

Bunun adı bal gibi milliyetçilik, bal gibi ulusçuluktur.

Burada ayrışırsak nerede birleşeceğiz, söyler misiniz?

*

İlaveten…

Doğru hangi taraftan gelirse gelsin, doğrudur.

Ümit Özdağ imiş, Erdoğan imiş, Kılıçdaroğlu imiş, Bahçeli imiş, hiç fark etmiyor.

Bu anlamda bu sorunu ısrarla gündemde tutan, gram geri basmayan, diğer partileri uyanışa geçiren Ümit Özdağ’a teşekkür ediyorum.

Muhalefetse muhalefetin kralını yapıyor.

Sadece iktidarı değil, tüm muhalefeti bir şekilde peşinden sürüklüyor.

Sayısal olmasa da özgül ağırlık konusunda hepsine taş çıkartıyor.

Mültecilerin kalıcı bir sorun haline gelmemesi için avaz avaz bağırıyor.

Hani o dillerine doladıkları “Beka” meselesi var ya!

İşte o bekanın devamı için biz bu sorunu yok sayamayız.

Aslında ortada sessiz değil, “sesli bir istilanın” ayak sesleri var.

*

Son olarak diyeceğim şu ki;

Savaşın o çok zor günlerini atlattınız, misafirlik bitti.

Memleketi yol geçen hanına çevirdiniz.

Artık bizim maneviyatımızı kullanmayı bir kenara bırakın.

Çünkü size acıya acıya acınacak hale geldik.

Daha da zorlamayın!

Yallah geldiğiniz yere…!