Mavi Kulübe
Okuması, üzerine düşünmesi ve yazması zor bir kitap Mavi Kulübe. Zorluğu bizlerdeki çağrışımlarında aslında. Yoksa dili, kurgusu ve anlatımı ile oldukça güzel ve ince ince işlenmiş bir kitap var önümüzde. Aile içi şiddet konusunu dramatize etmeden, gereksiz detaylara girmeden, okuru yormadan ama oldukça çarpıcı şekilde sunuyor yazar Susan Kreller. Olcay Geridönmez’in Türkçe’ye çevirdiği kitabın basımını Gingo Çocuk üstlenmiş.
Pandemi ile başlayan süreçte bir kitap kulübüne dahil oldum ve oradaki okuma kitabımızdı Mavi Kulübe. Üzerine konuşmaya başladığımızda herkes zorlandı ve hayattan örnekler sıralandığında ise boğazımız düğümlendi. Bununla birlikte neler yapılabilir, nasıl çözümlenebilir diye düşünceler de eşlik etti bizlere. Uzun yıllar öğretmenlik yapan hocamız Nevzat Süer Sezgin de Mavi Kulübe üzerine konuştuğumuz buluşmaya katıldı ve hem kitabın, hem de yazarın daha fazla okurla buluşması gereğinin altını çizdi. Dolayısıyla konuşulmayanı konuşulur kılmanın da yolunu açtı aslında. Epey bekledim bunun için ama sonunda çalıştığım kurumdaki(Kocaeli Üniversitesi) Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı Bölümü’nde görevli olan hocamız Prof. Dr. Nursu Çakın Memik ile kitabı konuşup bir adım atmış olduk. Eline verdiğim her kitabı okuyup bizlerle görüşlerini paylaşan hocamıza teşekkür etmem gerekiyor bu anlamda. Kafamdakileri sorabileceğim, çocuk edebiyatını rehber olarak aldığımız söyleşilerde hemen her konuyu konuşulabilir kılmamıza yardımcı olduğu için ve belki de akademinin duvarlarından dışarıya doğru her şeyi paylaşabildiğimiz için güzel bu söyleşiler. İsteyen herkesin erişimine açık olan söyleşilerde çocuğa dair hemen her şey elimizdeki kitaplardan yola çıktığımız sohbete dahil oluyor. Sorunu tanımlamak, atılacak adımları düşünmek ve daha da önemlisi sorun oluşmadan önce yapılabilecekleri paylaşmak oldukça kıymetli ve şimdilik elimizden gelen bu kadarı. Bu kitap yine aynı niyetle bu yazıya konu oluyor. Kitapta annesini arı sokması sonucu ani olarak kaybeden bir kız çocuğu ve onun yasını tamamlayamayan babası var. Baba yasını tamamlayamayıp duygusal olarak kızını ihmal ediyor ve bu küçük kızın yaşamı yazları büyükanne ve dedesinin yaşadığı yerde geçiyor. Yükü zaten ağır olan Maya adındaki kız parkta kendisinden biraz küçük olan iki kardeşle tanışıyor. Onlardaki “farklılığı” hissediyor ama tanımlaması zaman alıyor. Bu iki çocuk oldukça varlıklı bir aileden geliyor ama aile içi şiddetin mağdurları. Maya çocukların vücutlarındaki morlukları görünce önce anlam veremiyor ama yaşadıkları yerdeki herkesin gözünü kulağını kapadığı gerçeği de aralayıp onun peşine düşüyor. Böylece tanık oldukları ve çocukların yaşadıkları Maya’nın ve okur olarak hepimizin karşısında duvar gibi kalıyor. Kendince çözümler bulup bu iki kardeşi baba şiddetinden koruyan Maya’nın adımları ile taşlar yerinden oynuyor ve nispeten olumlu bir son ile karşı karşıya kalıyoruz. Maya’ya inanmayan dede ve babaanne, yıllardır bu şiddeti kabul edemeyen toplum, şiddeti görüp önlemeye çalışan ve bu nedenle zarara uğrayan komşular ve daha da fazlası var kitapta. Maya her şeyi kenara bırakıp travma sonrası stres bozukluğu yaşayan küçük çocuk ve ablası için elinden gelenin fazlasını yapıyor. Üstelik çocuklar onu anlamasalar da. Bu kısmı çok önemliydi. Maya sadece çocukların değil, o kasabada yaşayan herkesin ve okur olarak bizlerin de ezberini bozuyordu kararları ve duygularıyla. Gerçeğin peşine düşmüştü ve gerçek oldukça ağırdı. Vazgeçmemesi ve yalana ortak olmaması ile çocuklar için öncesinden başka bir yaşam başlıyordu son kısımda. Çocukla ilgili olan herkesin okumasını dileğim kitaplardan Mavi Kulübe. Üzerine düşünmek ve belki de yüzleşmek için her şeyle.
Dün 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’ydı. Çok sevdiğim ve önemsediğim bir bayram. Çocuğu önceliğe alması, ona kıymet vermesi başka türlü anlatılamazdı galiba bir liderin. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün sadece kendi ülkesinde değil tüm dünya çocukları için attığı o adım çok özel, güzel ve önemli. Şimdi bu kitabı da okuduktan sonra “ama” ile başlayan kısma geliyorum. Aynı ülkede ve dünyada çocukların hakların mahrum kalması, çocuk yaşta evlendirilmeleri, savaşlarda esir alınmaları, ailelerini kaybetmeleri, yaşam haklarının alınması ve daha bir sürü şey önümüzdeyken bayram gerçek anlamda tadını veremiyor. Çocuk gelin kavramlarının hala ülkemizde konuşuluyor olması, çocuk işçi kavramının olması kadar ağır elbette, yine çocuk tecavüzleri maalesef insanlığımızı yitirdiğimiz en kötü durumlar. Sağlık ve eğitimlerinin yeterli ve eşit olamaması da ayrı bir başka hak ihlali çocuklar için. Atatürk’ün attığı o büyük ve kıymetli adımın ardından giderken en azından gerçeklerle yüzleşip bu sorunların çözümü için de kararlı adımlar atma zamanı. Mavi Kulübe ve 23 Nisan kutlamaları bu yazıya sebep oldu ama dilerim çok daha umutlu, güzel ve bayram tadında günlerde kutlamalarımızı yaparız çocuklarımızla.
.jpg)