Tahir Büyükakın: Seçim biter, herkesin başkanı olurum
AKP Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Doç. Dr. Tahir Büyükakın ile yaptığımız röportajımıza okurlarımızın gösterdiği ilgiye bir kez daha teşekkür ederek başlayayım. Dünden bu yana yayımladığımız röportajın ikinci bölümünü sizlere aktarıyorum

Cumhur İttifakı AKP Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan Adayı Doç. Dr. Tahir Büyükakın ile 1. Bölümünü yayımladığımız röportajın ikinci bölümüne geldik. Sayın Büyükakın ile bu bölümde daha çok geleceği konuşmaya çalıştık. Ortaya koyduğu projeler bir yana, şehirle alakalı hayallerini konuştuk. 30 yıl sonrasını tasarlamak için kendine bir hedef koyan Büyükakın, bu şehri tanımadan, meselelere hakim olmadan ortaya çıkanların kente zaman kaybettireceğini savunuyor. Marka kent olma noktasındaki ısrarı ise devam ediyor.
Benim “Bu kentin bir kimliği yok” söylemime içerleyen Tahir Hoca, bizi 15 yıl öncesine götüren bir zaman tüneli yolculuğu yaptırdı. Fakat benim için 15 yıl öncesi sonrası fark etmiyor. Bu kente bazı yerlerde affınıza sığınarak söylüyorum; topluca tecavüz edildi. Ama hiçbir şey için geç kalınmış değil. Kocaeli adına hala umut var…
Tahir Büyükakın ile şeffaf belediyeciliği konuşmaya çalıştık. Anlattığına göre KBB şeffaflık konusunda baya cömertmiş ama biz fark edememişiz, bizim eksikliğimizmiş. Yeni dönemde böyle bir eksiklik olmayacağını ifade etti, daha çok anlatmalıyız dedi. Bilmiyorum ama insana güven veren bir yanı var. Sanırım bunda Akademisyen kimliğinin etkisi çok.
Şöyle söyleyeyim; Büyükakın büyükşehir belediye başkanı seçildiği takdirde AKP'ye oy vermeyen büyük kesim eskisi gibi kendini oyunun dışında hissetmeyecek. Bunu söylüyorum diye beni yorum yağmuruna tutmaya başlayabilirsiniz ama reel olan bu. Biz de ağaç kovuğundan çıkmadık, kimin ne olduğunu, söylediğiyle yaptığının uyup uymayacağını az çok kestirebiliriz. Ayrıca bu söylemim Büyükakın’a bir basın mensubu olarak kredi açmaktır. Her şeyi bir oyla ölçemeyiz. Dolayısıyla kente yaşatacağı herhangi bir olumsuz havada bu kredi üzerinden en haklı biçimde eleştirme hakkına sahip olduğumu şimdiden ilan ediyorum.
Benim için verimli ve bir o kadar keyifli bir söyleşiydi. Arşivimin baş köşesinde yer alacak olan bu röportaj, ilerleyen zamanda Büyükakın’ı takip etmede, söylemleriyle eylemlerini mukayesede en büyük rota olacaktır. Muhalif basın anlayışına olan yaklaşımı, en çokta röportaj süresince bana tahammülü için Sayın Büyükakın’a bir kez daha teşekkür ediyorum.
***Şeffaf belediyecilikten bahsedelim biraz. KBB kimi konularda çok kapalı gidiyor. Örneğin Kayseri Belediyesi bu anlamda örnek teşkil ediyor, ki o da AKP’li bir belediye. Bütün ihaleleri canlı veriyor, bilançoyu gazetelere ilan vererek açıklıyor. Bunu yaparak hem basına destek oluyor hem de halkı bilgilendiriyor. Bu da çok takdir topluyor. Sizin döneminizde şeffaf belediyecilik anlayışına kavuşacak mıyız?
Burada bir eksiklik görüyorum. Aslında KBB bütün ihalelerini canlı kameraların da olduğu bir ortamda yapıyor ama bu iyi anlatılmadı, bu bizim eksikliğimiz. Biz bunu anlatmalıydık. Mesela siz Kayseri yaptı diye biliyorsunuz oysa Kocaeli yaptı diye bilinmeliydi. Bu çok güzel örnek bir uygulamaydı. Bizim ihale salonumuz kameralı ve kameradan dışa yayın yapan özelliğe sahipti. Bu yine bizim eksikliğimizdir, bu bizim yarattığımız iletişim boşluğundan kaynaklıdır. Şeffaflık konusunda KBB’nin kapalı olduğunu düşünmüyorum. Hatta Türkiye’deki emsallerine örnek olabilecek pozisyonda.
***Öyle diyorsunuz da biz daha büyükşehrin iştiraklerinin yönetimlerinde kimlerin olduğunu, neye göre orada bulunduklarını, şirketlerin bilançolarını bile bilmiyoruz?
İştiraklerin yönetimlerinde kimler olduğu bilindiğinde Kocaeli Büyükşehir Belediyesi şeffaflaş mı olacak? Şeffaflıktan sadece bunu mu anlamak gerekiyor?
***Tabi ki bunu anlamak gerekmiyor, daha pek çok konu var ama iştiraklerin yönetimlerindeki o isimler önemli. Hangi siyasiler var, hangi bürokratlar neye göre orada, bu bilinse fena mı olur?
Bu olabilir, bürokratlar yönetimde olabilir, bunun bir mahsuru mu var?
***O zaman bu söyleminizle sizde de aynı sistem devam edecek diye anlıyorum?
Şirketlerin yönetimlerinde bürokrat arkadaşların olması bir problem teşkil etmiyor. Bizim daha profesyonel yöneticilerle çalışabilmemiz için nitelikli insan kaynağını bu kente çekebilmemiz için bunu yapabiliriz, bu kanuni bir haktır aynı zamanda. Mesela nitelikli insanları memur maaşıyla çalıştırmak istediğimizde bu olmaz. Örneğin piyasada çok nitelikli bir mühendis 20 bin lira maaşla çalışırken ona “gel belediyede memur ol 5 bin liraya çalış” derseniz o insandan yararlanamazsınız. Beş bin liraya tecrübesiz genç arkadaşlarla çalışırsanız ortaya çıkan işin kalitesi onunla orantılı olur. Dolayısıyla bu tartışmalar sağlıklı tartışmalar değil.
"BİZİ CHP'Lİ BİR İSİM DENETLİYOR"
***Siyasi ve bürokrat kişilerin yönetimde olması o şirketlerin denetlenmesi konusunda bazı aksaklıkları beraberinde getirmesi söz konusu olabilir mi?
Aslında ben tam tersini düşünüyorum. “Daha kaliteli adamları niye transfer edemiyorsunuz” denilmesini isterim mesela. Evet, hak edenin hakkettiği ücreti aldığı bir ortam yaratalım. Ama denetlenmiyor demek olmaz. Mesela ticaret kanunlarının denetimle ilgili bütün düzenlemeleri burada var. Bizim şirketlerimiz yeminli mali müşavir tarafından denetleniyor. Ve o yeminli mali müşavirimiz uzunca yıllar Necat Çakır tarafından denetlendi. Hem de CHP’li kimliği olan yeminli mali müşavir tarafından denetlendi. Bizim şirketlerimizin denetlenmediğini söylemek çokta adil bir yaklaşım değil.
***CHP’li de olsa sonuçta Necat Çakır yeminli mali müşavirdir, iş ahlakı neyse onu yapacaktır, dolayısıyla bunları ona değil tabi ki size soracağız. Sorduk ve bilgilendik. Devam edelim ve biraz da kentin geleceğini konuşalım. Bana göre bu kentin bir kimliği yok. 15 yıldan bu yana bırakın kimliği, şöyle adres gösterebileceğimiz bir kent meydanı yok. Sorsanız projeler arasında vardı. Tahir Büyükakın göreve gelirse bu kente nasıl bir kimlik katacak?
15 yıldır bu kentin bir kimliği yok şeklindeki yaklaşımınızda bir eksiklik buluyorum. Sanki 15 yıl öncesinde bu kentin bir kimliği vardı.
***Bahsettiğim o değil. Sonuçta 15 yıldır bu şehir aynı parti tarafından yönetiliyor. Yani merkezi yönetimle uyum had safhada, sizin dile getirdiğiniz gibi bir “takım oyunu” var. Fakat ona rağmen ayağınıza takılan yokken Kocaeli bir türlü kabuğunu kırıp bir kimliğe kavuşamadı diyorum, vizyon eksikliği mi var diyorum Sayın Büyükakın?
Bir dakika, ben size aradaki farkı anlatacağım. Sanki eskiden Kocaeli dendiğinde akla Paris geliyordu, biz geldikten sonra bu yaklaşım kayboldu gitti. Eskiden ben o yıllarda üniversiteyi yeni bitirmiştim, sonra asistan olmuş biriydim. Ben o yaşlardayken arkadaşlarım bu şehre gelirlerdi. Doğu tarafından geldiğimiz zaman Pakmaya’nın orada iğrenç bir koku ile karşılaşırdı. Bu şehir kokan bir şehirdi. Bu şehir Körfez’in kenarında oturulamayan bir şehirdi. Bu şehir denizde yüzülemeyen bir şehirdi. Bu şehir gri bir şehirdi. Bu şehir son 15 yılda yeşil bir şehir oldu.
***Cidden Kocaeli’nin yeşile doyduğunu mu düşünüyorsunuz?
Evet, tabi ki öyle düşünüyorum. Hele hele ben valilik için buradan bir buçuk yıl ayrıldığımda şehre tekrar girerken bunu çok daha iyi fark ettim. Şehre doğudan da girseniz batıdan da girseniz yol boylarında sizi karşılayan yeşillikler var. Orhan Veli’nin bir şiiri vardır. Bursa’dan Gemlik’e doğru gelirken yol üstünde tabelası vardır hatta. Der ki; yol üstünde Gemlik’e gelirken dağların arasından çıktığında denizi göreceksin, sakın şaşırma” diye. Aynı şekilde Kocaeli’ye girdiğinizde de yemyeşil bir Kocaeli ile karşılaşıyorsunuz. Kocaeli’nin geçmişini bilip buraya gelen insanlar bambaşka bir şehir olduğunu söylüyorlar. Hafta sonu sahildeki restoranlarda vatandaşlarla sohbet imkanı buldum. Masaların birçoğunda İstanbul’dan gelen ziyaretçiler vardı. Orada bu keyfi yaşayamadıklarını, bir yere gitmek istediklerinde çok zaman aldığını, ekonomik olarak karşılayamadıklarını söylüyorlar. Ama sahilin hemen dibinde adeta bir boğaz keyfi yaşadıklarını söylediler. Burası gerçekten güzel bir şehir ve bu şehre gelecekte yapılacak çok daha güzel şeyler var.
"BEN BU VİZYONA İNANIYORUM"
***Kocaeli’yi herkes her şeye layık görüyor ama hala bir kimlikle buluşturan olmadı maalesef. Sanayiye boğulmaya devam ediyoruz?
Bakın, buranın sadece yüzde bir buçuğu sanayi ve ticaret için kullanılıyor. Yüzde 50’si orman, yüzde 29’u tarımsal arazi, bu şehrin iki tane denizi bir tane gölü var. Bu şehrin Körfez’inin yaklaşık 125 km sahil şeridi, Karadeniz’de 50 km üzerinde sahil şeridi var. Sapanca gölüne 15 km sahil şeridi var. Bu şehir su sporlarının, yelkenin, kürek yarışlarının yapıldığı, açık su yüzme yarışlarının yapıldığı muhteşem bir şehir haline getirilebilir. Geçtiğimiz 15 yılda 5 tane mavi bayraklı plajımız oldu. Dört tanesi Kandıra’da bir tanesi Karamürsel’de. Körfez çok ciddi manada temizlendi. Kokusu neredeyse kalmadı. Yılların getirdiği o pislikten kurtuldu. Şehirde Avrupa ve dünya ölçeğinde büyük parklar oluştu. Yeşilin şampiyonu oldu adeta. Kişi başına düşen yeşil alan miktarı açısından 11 m2 ile Türkiye’nin sayılı illerinden biri oldu.
***Turizm benim çok ilgimi çekiyor. Sizin bu konuda ortaya koyduğunuz vizyonu dikkatle takip edeceğim. Bakalım Kocaeli söylendiği gibi bir turizm şehri olabilecek mi?
Benim son derece önem verdiğim bir konudur turizm çünkü bizim şehrimizde bu potansiyel var. Dağa çıkıp kayak yapmak için mesafenin yarım saat olması açısından turizm için çok elverişli bir şehir. Bunu başardığımızda turist sayısı açısından ilk beşe girecek bir şehir. Ekstrem dağ sporlarında bisiklete kadar, trackinge kadar turistik potansiyellerimiz var. Özellikle Kandıra ve Maşukiye bölgesinde çok ciddi eko turizm imkanlarımız var. Bu şehir gelecekte insanların yaşamak için akın edeceği bir yer haline gelebilir. Ben bu vizyona inanıyorum ve kentimizin de buna inanması için çok büyük çaba sarf ediyorum. İnşallah üniversitelerimizle Akademik odalarımızla sivil toplum kuruluşlarımızla bütün bu değerleri ön plana çıkartarak, bu şehri adeta bir marka gibi tanıtarak bir şehir markası yaratmak, tıpkı Paris dendiğinde Barcelona dendiğinde akla gelen şeyleri, Kocaeli dendiğinde de akla getirecek uzun vadeli bir şehir planlaması ve marka planlaması yapmak, bunun temellerini atmak, bunun sağlam zeminini oluşturmak, 30 sene sonrasının hesaplarını yapmak lazım.
***30 sene sonrasını düşünen geniş perspektiften bakan yanınız gayet olumlu ama uygulama noktasında vaatte kalır mı, açıkçası siyasilere güvenemez olduk?
İnanmadığım ve yapamayacağım iddiaları ortaya atmam. Kenti de buna inandırmayı çok isterim. Şehirler ancak böyle marka olabilir. Bakın, insan ömrü için belki 30 sene çok görünüyor ama bu zamanında yapılsaydı biz şimdi o noktada olabilirdik. Bundan sonraki süreçte çok daha doğru planlamalarla bu şehir gerçekten marka bir şehir olabilir. Dünyanın tanınmış bir şehri olabilir. Ekonomisi, doğası, insan kalitesi buna müsait. Sadece biraz kafayı toplamak, ortak akıldan yararlanmak, katılımcı yönetim anlayışını yaygınlaştırmak, akıllı belediyecilik ve akıllı şehir sistemlerinden yararlanarak bu şehri daha yaşanabilir hale getirmek için gayret sarf etmek gerekiyor. Buna bizim enerjimiz var. İnşallah şehri de buna inandırıp buna liderlik edip gerçekten de Kocaeli’yi imrenilecek hale getireceğiz.
SPORUN HER DALINDA İDDİA ORTAYA KOYDU
***Projeleri hazırlarken belli ki insan odaklı düşünmüşsünüz. Her kesim kendini o kitapçıkta bulabiliyor. Böyle bakınca bu hem çok güzel hem de beni ürkütüyor. Tipik siyasetçi PR’ı mı acaba diyorum?
Onların hepsi benim kente dair hayallerim, özlemlerim. Yapamayacak olduğum hiçbir projeyi algı yaratsın diye oraya koymam. Dediğiniz gibi herkesi düşündük. Çocuklara, gençlere, kadınlara, engellilere, yaşlılara yönelik spesifik uygulamalar yapacağız. Özellikle gençlerin dünyasına hazırlamak için robotik kodlama sınıflarını okullara açmayı çok önemsiyorum. Onları gelecek dünyaya hazırlamamız gerekiyor. Bu şehrin her alanına kadınlar katılabilsin diye projelerin önünü açmak, kadınlarımızın şehrin her alanında gerek siyasal katılım alanında, gerek ekonomide, gerek sanatta, kültürde toplumun her alanında olması için çalışmalar yapmak için önlerini açmak istiyorum. Ama en önemlisi bu şehri bir spor şehri haline getirmek ve burada Kocaelispor başta olmak üzere Gölcükspor, Darıca, Gebze’deki spor kulüplerinin önlerinin açılması, onların tesis ve sporcu altyapısının desteklenmesi ve buradaki güçlü bir spor şehri kimliğinin yaratılmasını önemsiyorum.
***Spor derken bunu futbolla sınırlandırmıyorsunuz, değil mi?
Hayır tabi ki, hem takım sporlarında hem bireysel sporlarda bu kent çok başarılı bir yere gelebilir, insan kaynağı buna elverişli. Sadece futbolda değil, basketbol ve voleybolda da benzer başarılar elde edebiliriz. Benim gençliğimde bu kentin Nasaş diye basketbol takımı vardı, Brisa’nın voleybol takımı vardı. Bu kent birinci ligde oynuyordu sonra basketbol takımımız Ülker’e satıldı. Şuan ki Ülker, Nasaş’tan alınan takımdır. Bu spor kulüplerimizin birinci ligde oynaması bu kente başka bir zenginlik katacak. Kocaeli bir festivaller şehri haline getirilebilir. Büyük organizasyonlarla zirvelerle bu kent tam bir entelektüel çekim merkezi haline getirilebilir. Sanatla kültürle ilgili organizasyonlarla bu şehir topyekün bir turizm merkezi haline gelebilir. Dolayısıyla Kocaeli gelecekte gerçekten bir marka olabilir. Ben buna yürekten inanıyorum. Kenti buna inandıracak enerjiye, birikime ve tecrübeye de sahip olduğumu düşünüyorum. Tüm kamuoyunu bu vizyona destek olmaya davet ediyorum.
PAYDAŞLARLA ORTAK PROJELER...
***Sapanca gölüne de kıyımız var bildiğiniz üzere. Bu anlamda hem Sapanca gölünün korunması hem de yaşatılması adına ve de farklı girişimler için Sakarya Büyükşehir Belediyesi ile ortak proje düşünür müsünüz?
Tabi düşünürüm, olabilir. Sadece çevremizdeki belediyelerle değil bir çok paydaşımızla hatta başka ülkelerdeki belediyelerle olabilir. Biz ortak projeler gerçekleştirebiliriz. Artık dünyada ülkelerden ziyade kentler yarışıyor. Bu şehrin ayrıca bir tanıtıma ihtiyacı var. Mesela yurtdışındaki şehirlerin özel kalkınma ajansları, tanıtım ajansları aracılığıyla tanıtımlar yaptığını o şehirde insanları yaşamaya davet ettiğini, o şehirde yaşamanın niçin cazip olduğunu, kültürüyle, sanatıyla, sosyal yaşamıyla, rekreasyon alanlarıyla neden cazip olduklarını anlattıkları çok ciddi iletişim faaliyeti yürütüyorlar. Aynı zamanda o şehre neden ekonomik yatırımlar yapılması gerektiği konusunda büyük gayretleri olduğunu biliyoruz. Burada katma değeri yüksek teknoloji ağırlıklı yatırımların yapılmasını özellikle bilişim vadisinde düşündüğümüzde bunun mümkün olduğunu görüyoruz. Kocaeli’nin artık sürdürülebilir bir ekonomik yönetime doğru yol alabilmesi için özellikle yüksek teknolojili katma değeri yüksek sektörleri bu kente çekilerek, doğayla rekabet etmeyen, doğaya zarar vermeyen bir ekonomik formata döndürülmesi için liderlik edebileceğime inanıyorum. Buna ilişkin bir vizyonum var. İnşallah bunu hep birlikte ilgili odalarımızla beraber yönetip başarı sağlarız.
"BİZZAT TAKİPÇİSİ OLACAĞIM"
***Körfez’de çok fazla liman var. Adeta karşıyla buluşacak deniz. Bu anlamda bir tavrınız olacak mı? Limanların artmaması için iktidarla ters düşseniz bile Kocaeli’nin çıkarlarını savunacak mısınız?
Körfez’deki limanların tamamı bir Hamburg limanı kadar neredeyse. Biz bunu parçacıl hale getirmişiz. Doğru bir liman işletmeciliği planlaması yapmamız lazım. Biz bir bütüncül akılla yönetmediğimiz zaman her seferinde yaptığımız parçacıl işler sonunda ayağımıza dolanır. Bizim aslında limanlarımızın elleştirme kapasitesini artırmamız ve büyütmemiz lazım. Bunu denize dolgu yapmadan gerçekleştirmek mümkün, bunun yolları var ve beyannamemize koyduk. Bunun çıkış yolu lojistik köydür. Lojistik köy hem bu kentin lojistik yükünün azaltılması, dolayısıyla trafik tarafından kolaylık sağlayacak hem de yeni dolgu alanlarına ihtiyaç duymayacak bir çözüm arayışı var. Oradaki ana mantık şu: aşağı yukarı 100 hektarlık alanda büyük depoların, antrepoların olduğu limanın gümrükleme işlemlerinin de yapıldığı lojistik köy oluşturmak. Bunu yaptığımız zaman limanlarımızda doğrudan raylı sisteme inen bir mekanizma kurduğumuzu, raylı sistem aracılığıyla hiç beklemeden gümrükleme işlemlerinin oradan olmadan lojistik alana gittiği ve Kuzey Marmara Otoyoluna doğrudan bağlandığı şehre de de trafik yükünün gelmediği bir tasarım yapmamız lazım.
***Dediğiniz gerçekleşirse hakikatten şehir rahatlar gibi gözüküyor?
Bunun için Ankara’da gerekli görüşmeleri yapmaya şimdiden başladım. Mesela geçenlerde Maliye Bakanımız geldiğinde, Sanayi Bakanımız, Çevre Bakanımız geldiğinde kendilerine anlattım. Bunların bizzat takipçisi olacağım. Yani bir krizi yönetmek yerine proaktif davranmak ve ondan önce tedbir almak, çıkış yollarını önceden geliştirmek daha sağlıklı bir yaklaşım. Biz gelecekte çıkacak olan bir krizi bekleyip krizi kucağımızda bulduktan sonra direnir miyiz direnmezmiyizi tartışmak yerine öncesinde çıkacak problemi görmek ve planlı hareket etmek pozitif bir yaklaşım geliştirmeyi daha doğru buluyoruz. Bu kentten her gün 200 bin kamyon geçiyor. Bu 200 bin kamyonun yüzde 65’inin trafiği Kocaeli’de sonlanıyor. Bu da demektir ki 130 bin kamyon. Biz lojistik alan yapmazsak bu kentin trafiğini bundan on yıl sonra yönetemez hale geliriz.
***Sahi, bizde çevreyolu niye yok? Uluslararası araçlar şehrin içinden geçiyor?
Çevreyolu Kuzey Marmara Otoyolu ve TEM Otoyolu olacak. Kuzey Marmara Dilovası’na kadar geldi. TEM otoyolunun yükü Kuzey Marmara Otoyoluna gidecek bir kısmı. TEM otoyolunun yükü azaldığında şehrin çevreyolu gibi bir fonksiyon üstlenmiş olacak. Güneyde de Marmara otoyolu yapılacak. Aslında hem güneyde hem kuzeyde bizim bir çevreyolumuz böylelikle oluşmuş olacak.
"HİÇBİR VALİ BUNU YAPMAZ"
***Bir de OSB’lerin denetlenme konusu var. Gerçi bu sizi ilgilendiren bir şey değil ama sormak istiyorum. Belediyeler istediği zaman OSB’leri denetleyemiyor, anlık bir olay olduğunda zabıta gönderemiyor?
Tamam ama OSB’leri belediyeler denetlemediği zaman hiçbir denetim yapılmadığı anlamına gelmez ki. Valilik denetliyor çünkü.
***Evet valilik denetliyor ama vali de OSB’lerin başkanı sonuçta. Bu pek aklıma yatmıyor?
Ben valilik yaptım, OSB’de de başkanlık yaptım. Valilerimizin böyle bir şeye müsaade ettiğini düşünmek çok haklı olmaz. Hiçbir valimiz yönetim kurulu başkanı olduğu OSB’deki bir fabrikanın çevreyi kirletmesine göz yummaz.
***Siz Bilecik’teydiniz. Orada çok büyük potansiyel yok ama burada yetişmek mümkün değil?
Hayır, burada da olmaz. Hiçbir valimiz bunu yapmaz.
***Peki, bu doğru bir şey mi? Yani belediyelerin burada denetim rol üstlenememesi, denetleme işinin valiliğe bırakılması, valinin OSB başkanı olması…? Bu zinciri kuramadım!
Bu bir yönetim tasarımıdır, çevre denetim yetkisi merkezi hükümettedir. Merkezi hükümetin yerel teşkilatında, taşra teşkilatında bunun başında da vali var. Çevre denetim yetkisi valilikte, dolayısıyla valilik bunu icra ediyor. burada eksiklik olursa tekrar gözden geçirilip gerekirse bu yetkiler geri verilebilir ama sadece Kocaeli’den bakmayın hayata, Türkiye genelinde bakın. Bütün belediyelerin böylesine bir denetim teşkilatı kurması her zaman mümkün olmayabilir. KBB çok güçlü bir belediye olarak kabul edildiği için bunu yapar görünüyor. Siz de örtülü olarak şu anda bunu kabul etmiş oluyorsunuz. Kocaeli bunu yapabilir diye düşünüyorsunuz. Ama bütün belediyeler bizim kadar güçlü değil.
***Herkeste bu kadar sanayi de yok ona bakarsanız?
Biz OSB’lerin denetlenmediğini düşünmüyoruz, denetlemeyle ilgili eksiklikler varsa büyükşehir belediyesi olarak üzerimize düşen her ne varsa sonuna kadar destek oluruz. Bu şehrin ne havasının ne suyunun ne toprağının kirletilmesine gözümüzü kapatmayız.
"SEÇMENİ CEZALANDIRMAK DİYE BİR ŞEY OLMAZ"
***Muhalefet cephesi bir veya birkaç ilçeyi kazandığında, siz de büyükşehir belediye başkanı olduğunuzda; muhalefet tarafından yönetilecek olan ilçelerde sizin tarafınızdan herhangi bir ambargo söz konusu olur mu? Çünkü sürekli sahada takım oyunu vurgusu yapıyorsunuz?
Ambargo diye bir şey kesinlikle olamaz. Biz, büyükşehir belediyesinin yapması gereken hizmetler her neyse seçmenin tercihinin ne olduğuna bakılmaksızın yerine getiririz. Seçmeni cezalandırma diye bir yaklaşım kesinlikle söz konusu olmaz.
***Ama bir mahallede muhtar bile iktidardan değilse o mahalleye çeşitli hizmet aksaklıkları söz konusu olabiliyor?
Ben bunu doğru bulmuyorum ayrıca bu haksız bir kanaat. Bu kentin her yerine büyükşehir belediyemiz hizmet götürdü ve biz bu hizmetleri yaparken sandık sonuçlarına bakmadık açıkçası. Mesela böyle baktığınız zaman Yahya Kaptan Mahallesi bizim en az oy aldığımız yer ama Yahya Kaptan bölgesinde çok ciddi yatırımlar yapıldı. Tramvay bile Yahya Kaptan’dan başlatıldı.
***Tramvay verildi ama bir muhtarlık binası çok görüldü. Her mahallede muhtarlar konfor sürerken Yahya Kaptan Mahallesi prefabrik yapıya mahkum bırakıldı.
O konunun ne olduğunu tam olarak bilmiyorum. İzmit Belediyesi neyi nasıl yaptı bilemem ve bilmediğim bir konu hakkında yorum yapmamı beklemeyin. Büyükşehir belediyesi açısından söylemem gerekirse, biz böyle bir ayrım yapmadık. Kısacası sonuca bakmaksızın ben büyükşehir belediyesinin bu kentte sorumluluk alanlarında yapması gereken bütün hizmetleri yapacağım. Hep söylediğim bir şey var. Bir orkestra düşünün. Büyükşehir ile ilçe belediyesinin ilişkisini orkestradaki şefle oradaki sanatçı arasındaki ilişkiyi benzetiyorum. Ya da bir takımın oyuncuları arasındaki ilişkiye benzetiyorum. Takımda herkes kendine oynarsa, tribüne şov yaparsa o takımın başarılı sonuç elde etmesi nasıl mümkün değilse veya orkestrada herkes kafasına göre çalarsa o orkestradan bir senfoni çıkması nasıl mümkün değilse ortaya çıkan bir kakofoni olacaksa büyükşehir belediyesi arasında farklı sesler sinerjiyi kaybettirir.
***Vatandaşa hizmette aksama olmayacak, öyle mi?
Böyle konuşuyoruz diye bu bizim hizmet yapmayacağımız, orayı cezalandıracağımız anlamına gelmez. Kaybedilen sinerjiden dolayı daha güzel olabilecek bir şey daha az güzel olur. Söylemeye çalıştığım şey bu. Aksi takdirde bizim seçmenin iradesine saygısızlık göstermemiz anlamına gelir. Sonuçta seçmenin tamamı büyükşehir belediye başkanına oy vermiş olmuyor. Ama seçim bittikten sonra bu kentteki bütün insanlara eşit hizmet ve adil hizmet götürmemiz gerekir çünkü biz seçimden sonra yakamızdaki parti rozetini çıkarmak durumundayız. Seçim biter biz herkesin başkanı oluruz. Bize oy verenin başkanıyız, oy vermeyenin başkanı değiliz gibi bir yaklaşım kabul edilemez. Ama dediğim gibi sinerjiden kayba uğrarız. Aynı vizyonla hareket etmenin getireceği enerji kaybedilmiş olur.
"KAYBEDERSEM SAYGIYLA KARŞILARIM"
***Bunu somut bir biçimde örneklendirebilir misiniz? Nasıl bir sinerji kaybı yaşanabilir?
Mesela bir ilçe adayı büyükşehrin sorumluluğunda ve mülkiyetinde olan bir alanda bir proje gerçekleştireceğini açıkladı. Ben yine bir polemiğe girmemek için o ilçenin hangi ilçe olduğunu söylemeyeceğim. O alanda proje gerçekleştireceğini söylüyor ama mülkiyeti büyükşehre ait. Orada neyi gerçekleştireceğimi ben kente soracağım, öyle karar vereceğim. Büyükşehrin alanında bir yere proje sözü vermek garip bir şey ama ortak akılla hareket etme imkanı olmayacağı da ortada. Yani muhalefetin adayları şehre hakim değil, şehrin meselelerine çokta hakim değil. Yetki ve sorumluluklarının farkında değil. Neresi kimin, onun bile farkında değil. Yani şehri yönetmeye hazır değiller. Şehri anlayana kadar şehir zaman kaybeder.
***Seçimi kaybederseniz ne yaparsınız?
Seçimi kaybedersek, ki ben buna milletimin sağduyusuna güvendiğim için ihtimal vermiyorum; somut saha çalışmalarında bilimsel anket çalışmalarında bunun emarelerini görüyorum ama siyasal seçim kurulunun almış olduğu kararlara göre anket açıklaması doğru değil. Ben de o nedenle bir anket sonucu açıklamayacağım ama bu seçimden çok başarılı bir sonuçla çıkacağımıza ben inanıyorum. Özellikle vatandaşımızla birebir temaslarımızda da bunu defalarca gördüm ve burada çok rahatlıkla konuşabiliyorum. Allahın izniyle bu seçimi kazanırız. Ama bizim derdimiz seçim kazanmak değil, vatandaşımızın takdiri her zaman başımızın üzerindedir. Bizi seçtiğinde vatandaşımız doğru bir şey yapar seçmediğinde yanlış bir şey yapar deyip vatandaşımıza kızacak, onun takdirinin üzerinde yorum yapacak değiliz. Saygıyla, olgunlukla karşılarız. Bir mesleğimiz var, gider mesleğimizi yaparız.