Erenkaya sordu, Büyükakın cevapladı!

Gazetemiz Genel Yayın Yönetmeni Aysun Özcan Erenkaya sordu, Cumhur ittifakının AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan adayı Doç. Dr. Tahir Büyükakın cevapladı

Erenkaya sordu, Büyükakın cevapladı!

Cumhur ittifakının AKP’li Kocaeli Büyükşehir Belediye Başkan adayı Doç. Dr. Tahir Büyükakın, davetimi kırmayıp röportaj teklifimi kabul etti. Bu bir lütuf mu, evet lütuf. Lafı getirip götürmeye hiç gerek yok. Bu kentte muhalif basına iktidar kanadından birini röportaja almak kolay iş değildir. Bakış açısı belli. Ancak Kocaeli’de 15 yıldır süregelen bu anlayış Büyükakın seçildiği taktirde biteceğe benziyor. Basın ziyaretleri kapsamında gazetemize misafir olan Sayın Büyükakın ile bu konuları detaylıca konuşmuştuk. Ortak akılla yürüme arzusunu anlatırken buna basının her dilini kattığını da ifade etmişti. Dolayısıyla bugün gazetemize verdiği röportaj bir anlamda samimiyet testi oldu.

Sayın Büyükakın ile Sekapark’taki Maide Restoranda buluştuk. Ben 5 dakika önce gittim, o da 5 dakika gecikmeli geldi, hemen söyleşiye başladık. Yani arada hiç boşluk olmadı. Bir boşluk yaratıp neler soracağımı öğrenmeye çalışmadı. Çok hazırlıklı gitmemiştim, spontane yaparım genellikle, bunda da öyle oldu. Konu konuyu açtı derken tam iki saat sürdü. Büyükakın gittiği her yerde vizyonunu ortaya koyuyor. Dört aylık süreçte bütün konuları bana ezberletti. Projelerini, kente dair hayallerini, geçmişte yaptıklarını, yapamayıp aklı kaldıklarını, hangi kurumları ziyaret ettiğini, gittiği yere göre ne konuşmalar yaptığını, bunların hepsini zaten öğrendim. Benim öğrenmek istediğim başka şeyler vardı. Her ne kadar kendisi geçmişi konuşmaktan hoşlanmasa da açıkçası biraz pres yapmadım değil. Polemiğe yanaşmıyor evet ama polemik olmadan yarış mı olur diyerek Büyükakın’ı biraz baskıladım. Bir bakıma cevap vermek durumunda kaldı, iyi de oldu. Şayet ben sormasaydım kendisi bunları ömür billah konuşmayacak bir nezakete sahip. O nezaketi ben bozdum, bunu da bilmiş olun yani…

-Bu kent Kocaeli Büyükşehir Belediyesi’ni Türkiye’nin en borçlu belediyesi biliyorken, bunun açılımını nasıl konuşmayız? O borcu beraber ödeyeceksek bunun nasıl olacağını bilmeye hakkımız var değil mi? Ayrıca borç nereden geliyor? Yuvacık Barajı’nın açtığı tahribattan mı yoksa bol keseden dağıtılan ihalelerden mi veya başka şeylerden mi? Bunların hepsine açık açık cevap verdi.

-Mesela HDP’li vatandaşlardan oy isteyip istemediğini merak ettim çünkü İstanbul’da Binali Yıldırım istemişti. Benim çokça kafama takılan BEKA meselesini konuştuk. En çok da burayı önemsedim. Çünkü Sayın Büyükakın beka konusunu anlatırken kulağıma hoş gelen cümleler kurdu. Örneğin “Antiemperyalist gelenekten gelenleri” sağduyuya davet etti. Küresel kapitalizmin Türkiye üzerinde talepleri olduğunu görmelerini istedi. Sol söylemlerle süslenmiş bu cümleler dikkatimi çeken tarafıydı. Emeklilikte Yaşa Takılanları konuştuk. Benim konum değil dedi ama fikrini beyan etmekten kaçmadı. Belediyedeki taşeronlara yapılan zammı popülizm olarak düşündüğümü söyledim, anında detaylandırıp cevap verdi. Rakibi Serdar Kaman’ı sordum. Yine polemikten kaçındı ama ısrarlarım karşısında değerlendirmelerini az da olsa alabildim.

-Daha pek çok konuyu konuştuk. Bugün okurlarımıza ilk bölümü yayımlıyorum, yarın ikinci kısmı okuyacaksınız. Uzun zamandır paslandığımı fark ettiğim bu röportajdan sonra daha çok röportaj yapma isteğim geri geldi. Şu kadarını söyleyeyim; farklı bir söyleşi oldu. Okuduğunuzda siz de öyle düşüneceksiniz. Bir büyükşehir belediye başkan adayının sadece projelerini değil, geçmişten bugüne uzanan her şeyi konuşmak benim benimsediğim bir tarzdı. Sorularıma içtenlikle cevap veren Sayın Büyükakın’a bir kez daha teşekkür ediyor, sizi röportajımızla baş başa bırakıyorum.

***Belediye işçilerine verilen 635 liralık zam, büyük sükse yaptı. Bu adım seçim yatırımı, popülizm olarak yorumlanabilir mi?

Bu zam Kanun Hükmünde Kararname (KHK) ile düzenlendi. O dönemde taşeron işçilerin kadroya geçmesiyle ilgili yoğun bir talep vardı. O talep doğrultusunda hükümetimizin değerlendirmeleri sonucunda işçilerimiz kadroya geçirildi. Yapılan düzenlemede maaşa ve enflasyona ilişkin düzenlemeler nedeniyle son yapılan asgari ücret zammı ile bir uyumsuzluk ortaya çıktı. Enflasyonun yüksek çıkması nedeniyle oradaki işçilerimizin bir mağduriyeti söz konusu oldu. Biliyorsunuz, geçtiğimiz günlerde İstanbul Büyükşehir Belediyesi’ne aday olan Sayın Binali Yıldırım’ın bir açıklaması vardı. Sonra aynı konuyu ben hukukçu arkadaşlarıma incelettim. Büyükşehir Belediye Başkanımızla konuyu müzakere ettik. Hakkaniyet açısından bunun yapılması gerektiğine karar verdik.

***Zamanlama manidar da olsa bu seçime yönelik bir adım değil diyorsunuz?

Yani seçim yatırımından ziyade burada bir hakkaniyet söz konusu. Çünkü KHK düzenlemesiyle beraber beklenmeyen bir enflasyon artışı vardı. Bunun karşısında oluşan mağduriyet nedeniyle düzenleme yapılması gerekiyordu, o yapıldı. Belediyenin mali durumu bunu kaldırmaya elverişli. Dolayısıyla haklarını almaları iyi oldu.

BÜYÜKAKIN HDP’LİLERDEN OY İSTİYOR MU?

***AKP’li vekiller ilimizde sürekli olarak HDP’nin il ve ilçelerde aday çıkarmamasını eleştiriyor. Millet ittifakını HDP ile yan yana getirip terörle ilişkilendiriyor. Fakat diğer yandan İstanbul adayınız Sayın Binali Bey, HDP’lilerden oy istiyor. Siz de Kocaeli’de HDP’lilerden oy istiyor musunuz?

Kendini CHP’li olarak tanımlayan seçmenden oy talep ediyoruz. 24 Haziran’da İYİ Parti’ye farklı siyasi parti tercihleri olan seçmenden oy istiyoruz. Binali beyin açıklamaları da bu doğrultudadır, ben farklı bir şey algılamadım. Kamuoyundaki o tartışmalar ile Binali beyin yaptığı açıklamalar aynı zeminde değil. O, 24 Haziran seçimlerinde veya öncesinde HDP’ye oy vermiş olan seçmene yönelik bir söylem kullandı. Onlardan da oy beklediğini, kendisinin İstanbul’a çok daha güzel hizmetler yapacağını söyleyip destek istedi. Bunda bir mahsur görmüyorum ben, siz neresinde mahsur görüyorsunuz, anlayamadım!

***Sorum gayet net. Siz de HDP’lilerden oy istiyor musunuz dedim. Nihayetinde adayları yok. Millet ittifakı ile stratejik ortaklıkları olduğu söylense de sonuçta boşta kalan bir seçmen kitlesi var…?

HDP’nin aday çıkarıp çıkarmama şeklini ilçeler bazında analiz ettiğinizde; Yani CHP-İP-SP-HDP’nin aday çıkarma stratejilerine baktığınızda mesela Saadet Partisi Gebze’de aday çıkartıyor. SP İzmit’te aday çıkartıyor. SP’li ilçe belediye başkan adayı “ya Ak Parti ya Saadet Partisi kazanacak” şeklinde bir açıklama yaptı. Zannediyorum arka planda başka hedefleri var. Ve bu farklı taraflardan dinlediğinizde ortak bir söylem şeklinde karşımıza çıkıyor. Yani Cumhur ittifakına oy kaybettirme davranışı üzerine bir strateji geliştirilmiş. Belli ki bunun üzerinde bir strateji haritası oluşturmuşlar. SP’nin Cumhur ittifakının adaylarından oy devşireceği, oylarını azaltacağı düşünülen yerlerde SP aday çıkardı. Diğer yerlerde de tersi davranış sergilendi. Dolayısıyla burada bir gariplik görmüyorum. Stratejileri arkada birlikte oluşturdukları belli.

***SP İzmit Adayının az önce bahsettiğiniz “Ya Ak Parti kazanır ya Saadet Partisi” söylemine ne diyosunuz?

SP’den aday olan arkadaşımızın seçimi kazanmak gibi bir şansı olduğunu kesinlikle düşünmüyorum. Kendisinin de inandığını tahmin etmiyorum. Büyükşehirde de SP aynı şeyi yaptı. Bizim oylarımızı alacaklarını düşündüklerinden, bizden kaçacak oyların rakiplerimize gitmeyeceklerini tahmin ettikleri için bizden eksiltmeyi bir strateji olarak tasarladılar, durum budur. Bu kentte bütün oylama davranışını gösteren seçmenlerden doğal olarak oy bekliyorum. Bu kente dair koyduğumuz vizyona inanmalarını, güvenmelerini, bu işe ehil olduğumuzu bilerek desteklemelerini istiyorum. Çünkü ben bu kenti tanıyorum. Belediyeciliğe dair vizyonum, birikimim var. İdarecilik konusunda tecrübem var, ben bu kente değer katarım. Dolayısıyla bu kentteki tüm seçmenden kentin geleceğine dair oylama yapmalarını isterim. Binali bey de aynı söylemi kullandı, burada bir fark yok.

“BİZ POPÜLİZM İLE HAREKET ETMİYORUZ”

***EYT (Emeklilikte Yaşa Takılanlar) konusuna değinmek istiyorum. Kocaeli’de çok fazla yer kaplayan bir EYT nüfusu var. Bu anlamda Kocaeli başı çekiyor ve hala bekledikleri yasa çıkmadı, yakın gelecekte çıkacak gibi de durmuyor. Bu durum sizi etkiler mi? Ayrıca EYT hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mesela işçilere KHK kapsamında yapılan düzenlemelerde biz işçilere zam verdiğimizde bunun bir popülizm olup olmadığını, seçime dönük olup olmadığını sordunuz. Bende size açık açık dedim ki, biz popülizmle hareket etmiyoruz. Olması gerekene dair ne varsa onu yapıyoruz, gerekli adımları atıyoruz dedim. EYT büyükşehir belediye başkanının değerlendireceği bir konu değildir. İlgili bakanlıklar ve Sayın Cumhurbaşkanımızın değerlendireceği bir konudur.

***Bunun farkındayım ancak yerelde size bir kayıp yaşatır mı, merak ettiğim bu…?

Onu seçimde göreceğiz. Yani ben özellikle muhalefetin söylemlerinde kullandığı yaklaşımda olmalarını doğru bulmuyorum. Aslında biraz da seçmene saygısızlık olduğunu düşünüyorum. Yani insanlar sadece aldıkları maaşlarıyla ya da alamadıklarıyla oylama eğilimi gösterecekmiş gibi bir algı içindeler.

***İyi güzel de, seçim dediğiniz bu değil mi? Vaatler üzerinden gitmez mi? Onların beklentisi de çok açık!

Seçim vaatler üzerine gider evet, buna hiç şüphe yok. Ama seçim popülizm üzerine yürümemeli. İnsanlar gök kubbeyi vaat etmemeli. Bir şeyi vaat ederken bunun mali dengeleri nasıl etkileyeceği düşünülmeli. Bugünün kısa vadeli iyisi için, yarının uzun vadeli iyisinden fedakarlık yapılmamalı, çocuklarımız da düşünülmeli. Tek gayemiz koltuk kazanmak olmamalı. Yarın o belediyeyi arkadaşlarımızın devralması halinde nasıl çalışacağını, çocuklarımıza devrettiğimizde ne olacağını da düşünmeliyiz. Yani taktik hedefler, memleketin ve şehrin uzun vadeli stratejik hedeflerine zarar vermemeli. Bu memleket kısa ve uzun vade arasında doğru bir denge kurmalı.

“DERİNCE BELEDİYESİ’NDE YAŞANANLAR HOŞ OLMADI”

***Derince’de ilginç bir olay yaşandı. YEREL SEN, mevcut başkanla değil de başkan adayının talimatıyla bir sözleşme yaptı. Buna karşın taraflar birbirleriyle restleşti. Bu konuda siz ne düşünüyorsunuz, bu doğru bir taktik miydi?

Orada aslında kamuoyu doğru bilgilendirilmedi. Ayrıca üslup açısından doğru bulmadığım bir yaklaşım da oldu. Farkındaysanız dışında kalmaya çalıştım. Doğrudan benim ilgilenmem bir konu da değil ama meseleye bakışım şöyle. Büyükşehirde çalışırken Yerel Sen’in yönetimindeydim. Oradan da biliyorum. Aslında belediyelerimiz Yerel Sen’e üye belediyelerimizin Yerel Sen’le yaptıkları sözleşme kapsamında imzalama yetkisi verdikleri çok açık. Yani Yerel Sen, belediye adına bir sözleşme imzalayabilir. Belediye başkanının imzasının olup olmaması sözleşmenin tamamlanmasına bir halel getirmiyor. Dolayısıyla Yerel Sen, mevcut belediye başkanı sözleşmeyi imzalamadığı için böyle bir inisiyatif kullanıp sözleşmeyi imzaladı. Belediye başkanı daha önceki açıklamasında, bunun yeni gelen yönetim tarafından yapılmasının daha doğru olduğunu, o nedenle sözleşmeyi imzalamadığını söylemişti. Daha sonra “ben olsaydım şöyle yapardım” şeklindeki açıklama ise en azından etik bir açıklama olmadı. Eğer sözleşmeyi imzalamak yeni belediye başkanının takdir etmesi gereken bir şey ise onu beklemeli ve susmalıydı. Yok eğer, öncesinde kendi inisiyatif kullanması gerekiyorsaydı, kullanmalıydı. Kullansaydım şöyle olurdu, kullanmasaydım böyle olurdu gibi açıklamalar önümüzdeki seçimlerin objektif bir şekilde gelişmesi açısından sakıncalı bulduğum tarz açıklamalardır. Parti ayrımı gözetmeksizin söylüyorum; susmak doğruysa susmalı, konuşmak doğruysa konuşmalı. Yani oradaki durum tatsızdı, hoş olmadı.

“BİR EL TÜRKİYE’Yİ DİZAYN ETMEYE ÇALIŞIYOR”

***Sahada sürekli bir bekadan bahsediyorsunuz. Genelden yerele akseden bu söylemle ülkede beka problemi olduğuna insanları inandırmaya çalışıyorsunuz. Bana açıklar mısınız; bir ilin veya ilçenin belediye başkanlığının AKP’den farklı bir partiye geçmesi nasıl bir beka sorunu yaratabilir?

Aslında bunu çok detaylı anlatıyoruz ama basına sınırlı bir kısmı yansıyor. Şimdi beka meselesi dünyanın içinden geçtiği periyotla alakalı bir mesele. Seksen dokuzda Rusya’nın yıkılmasıyla birlikte başlayan süreç iki kutuplu bir dünyadan yeni bir dünya düzenine geçiş anlamına geldi. Uluslararası politika açısından bu yeni dünya düzeni hala oturmadığı için şu anda el yordamıyla gidiyoruz. Mesela dün Amerikan başkanı sosyal medyadan bir açıklama yaptı, Golan tepelerinin İsrail’in olduğunu beyan etti. Oysa uluslararası hukuk açısından bunun hiçbir karşılığı yok. Ama çıktı ve dedi ki burası İsrail’indir. Amerika’nın çıkıp tek başına bunu deme hakkı da yok, böyle bir yetkisi de yok. Fakat dünya şu anda böyle. Yani adam çıkıp bir açıklama yapıyor ve bu böyledir diyebiliyor. Etrafımızda olan Suriye ve Irak gibi ülkelerde olanlara bakıldığında bölgemizde yeniden bir dizayn etme çabaları olduğu görülüyor. 1. Ve 2. Dünya Savaşı sonrasında yapılan dizayn çalışmalarının yeniden yapıldığını görüyoruz. Ha keza Libya’da, Tunus’ta, Yemen’de yapılan düzenlemeler bunun açık bir göstergesi.

***Bizi dizayn etme çabaları kapsamında, yerel seçimi bir fırsat olarak mı gördüklerini ima ediyorsunuz?

Yani gözümüzün önünde bazı operasyonlar yapılıyor ve daha geçmişten beri başlayan FETÖ’nün yapmış olduğu 17/25 Aralık süreci, ardından 15 Temmuz süreci gibi girişimlerde biz çok açık gördük ki bir el Türkiye’yi dizayn etmeye çalışıyor. Bunun içinde Türkiye’nin bölünmez bütünlüğüne yönelik bir tehdit olduğunu açıkça görüyoruz. FETÖ darbe girişiminin darbe girişimlerinin sorumlularının şu anda bulunduğu ülkeler ve onun arkasında organizasyonları yapan şahısların gittikleri ülkelerden de bu dizaynın nereden yapıldığını çok açık bir şekilde görüyoruz. Yine bu insanlardan hareket edip söylemlerimize baktığımızda da rahatlıkla bazı şeyleri anlayabiliriz.

***Ne gibi mesela, örnekler misiniz?

Mesela Ekrem Dumanlı’nın söylemine baktığınızda, Emre Usta’nın söylemine baktığınızda “Bu Ak Parti gitmelidir” söylemini kullanıyor. Öbür tarafta Cemil Bayık’ın söylemlerine baktığınızda onlar da aynı şeyi söylüyor. Diğer tarafta HDP’nin başındaki isim Sezai Temelli’nin açıklamalarına baktığınızda o da aynı şeyi söylüyor. Yani sadece bu iktidar gitmeli diyorlar. Bu kadar birbirine benzemeyen siyasi görüşleri bir araya getiren şey nedir sorusunu da düşünmek gerekir.

BÜYÜKAKIN’DAN ANTİEMPERYALİSTLERE MESAJ…

***Bahsettiğiniz ellerin iktidar dışında kalan muhalefetin tamamının içinde olduğunu mu söylüyorsunuz?

Devletler oyunu diye bir tabir vardır, küresel sistem böyle çalışır. Hiç ummadığınız yapılar birbirini kontrol ederler. Mesela Ömer Sabancı’nın suikast davası. Gittiler kulede adamı öldürdüler. Eylemi yapanlar alakasız bir terör örgütü, sonradan muhafaza edildiği ülke alakasız bir ülke. Bunların hepsinin bir araya gelmesinin tesadüf olduğunu düşünmek ne kadar makulse ben bunun takdirini size bırakıyorum. Yani bunun arkasında bir istihbarat örgütü aklının olmadığını düşünmek benim aklıma yatmıyor. Sizin aklınıza yatıyorsa bölgemize dair bir dizayn çabası yoktur diye düşünebiliriz. Ayrıca kamusal meselelere, ulusal meselelere, dünya meselelerine soldan bakan, antiemperyalist gelenekten gelen arkadaşlarımızın bunun üzerinde daha çok düşünmelerini isterim. Mesela küresel kapitalizmin Türkiye’ye dair taleplerinin olmadığını düşünmek, bölgenin yönetimine dair, enerji havzalarının kontrolüne dair taleplerinin olmadığını düşünmek, yerel seçimlerle genel seçimlerin sonuçları üzerinde yönlendirmeler yapmak istemediklerini düşünmek, burayı kontrol etmek istemediklerini düşünmek bana çok makul gelmiyor. Aslında dünyaya karşı Türkiye’nin yerli ve milli durup durmadığına baktıktan sonra bunun cevabını vermek lazım.

***Peki, bunun yerel seçimle bağını biraz daha açabilir misiniz?

Yenel seçimlerde gelen iradeyle genel seçimde gelen iradenin birbirinden farkı aslında bizim Türk siyasal yaşamının son düzlükte geçmiş olduğu yeni yapıdır. Biliyorsunuz, biz Cumhurbaşkanı hükümet modeline geçiş yaptık. Bu model yüzde 50+1 ile Cumhurbaşkanı seçildi ve yönetim erki Cumhurbaşkanı ile onun kurduğu kabineyle idare edildiği bir yapı. Şimdi buradan baktığınızda yerel seçimlerde yüzde 51’in altında iradenin çıkması hemen ardından başka bir tartışma başlatır ve bunun genel iktidarın, merkezi hükümetin meşruiyeti yitirdiği, arkasındaki desteği kaybettiği, dolayısıyla vakit kaybetmeden seçime gidilmesi gerektiği yönünde bir siyasi polemiğin başlayacağına benim kuşkum yok. Dünyanın içinden geçtiği bu konjonktürde böyle bir zaafa uğraması ülkenin uzun vadeli çıkarlarıyla tezat oluşturduğunu, az önce bahsettiğim yapıların uzun vadeli çıkarlarımıza yönelik emel ve niyetlerini bir arada düşündüğümüzde bunun bir beka tehdidi oluşturduğunu düşünüyorum. Keşke biz yerel yönetimlere yönelik aday olarak sadece projelerimizi konuşsaydık. Zaten o zaman biz açık ara bu seçimleri tamamlardık.

***Çok iddialı oldu bu…!

Öyle düşünüyorum çünkü ben rakiplerimizin yapmış olduğu açıklamalarda bu kentin meselelerine hakim olmadıklarını çok net bir şekilde görüyorum.

“BU KENTİN KAVGAYA DEĞİL HUZURA İHTİYACI VAR”

***Rakibiniz Serdar Kaman sahada çalışıyor. Kaman’ın çalışmalarını değerlendirmenizi istiyorum, buna ilaveten halk neden Kaman’a değil de size oy versin?

Ben rakibimin şahsı üzerinde bir değerlendirme yapacak değilim. Şimdiye kadar da hiç böyle bir açıklama yapmadım.

***Ama zaman zaman Serdar Bey sizinle alakalı bazı açıklamalar yapıyor?

Benimle alakalı açıklamaları olabilir ama ben siyasi üslup olarak bu tür açıklamaları doğru bulmadım hiçbir zaman. Bir polemik üslubuna girmedim, tabiri caizse belden aşağı siyaset üslubu benim hiçbir zaman kabul edebileceğim bir üslup değil. Onun için cevap vermemeyi tercih ettim. Siyasetin dilini değiştirme iddiasını ortaya koyuyorum. Zaten başından beri kavgacı bir üslup kullanmıyorum çünkü bu kentin bu ülkenin kavgaya değil, huzura ihtiyacı var. Ben kentin farklı kesimleriyle diyaloglar kurdum, ayrım yapmadan ziyaretlerde bulundum. Dört aydır sahada bütün sivil toplum kuruluşlarına gitmeye çalıştım. Siyasi görüşlerine bakmadan gitmeye çalıştım, ha keza meslek odalarını vaktim yettiğince ziyaret ettim ve kente dair hayallerimi anlattım. Benim 12 yıllık belediyecilik deneyimim var. Büyükşehir belediyesinin yaptığı işler, bu işlerin uzun vadeli sonuçları, ihtiyaçları, uzun vadede şehrin gitmesi gereken yer. Bunlara dair benim zanlarım yok, bilgilerim ve kanaatlerim var. Yani bilgisiz bir kanaat oluşturmuyorum. Kısacası bu kent 3 bin 505 metrekare, bu kentin tamamına dair bir algım var. Zaten metrosundan tramvayına kadar bütün projelerin onaylarının alınması gereken her safhasında vardım. Bütün detaylara hakimim. Nereye tramvay gider nereye gitmez, gider mi gitmez mi, bütün bunları biliyorum.

***Yani rakibinizin bu olaylara hakimiyeti olmadığını mı söylüyorsunuz?

Mesela “Derince’ye tramvay gider mi” şeklinde basında kendisine yöneltildiği iddia edilen soruya karşılık “Derince’ye tramvay götürürüm” dediği yazıldı gazetelerde. Ben buna da cevap verme gereği duymadım. Şimdi siz sorduğunuz için örneklendiriyorum. Bir polemik maksadım yok. Mesela Derince tarafına bir metro hattı gidiyor. Bu raylı sistem projeleri Ulaştırma Bakanlığı’nda altyapı yatırımları genel müdürlüğünden ulaşım master planı çıktılarına göre onaylanıyor. Yani bir yere tramvay mı götürüleceği, metro mu götürüleceği ulaşım master planından çıkan yolculuk değer hesaplarına göre belirlenir. Bir yere metro götüreceğim diyorsanız bir daha oraya tramvay gitmez. Ben hem tramvay hem metro yapacağım dediğinizde aslında meselenin özüne hakim olmadığınız bariz biçimde ortaya çıkmış olur. Yine biri size sorsa, “tepe hatlarına tramvay götürür müsün” dese, siz de “tabi götürürüm” derseniz bu olmayacak bir şeydir. Çünkü yüzde 8’in üzerinde bir eğime raylı sistem götürmek fiilen mümkün değildir, ekonomik olarak fizibıl değildir. Astarı yüzünden pahalıya gelir.

***Bu örnekle beraber insanlar niye size oy versinler sorusuna cevap vermiş oluyorsunuz sanırım. Bilgi, birikim, tecrübe…

Bu sorunun cevabına devam edebiliriz, ben bu kentin meselelerini bildiğimi, idareciliğe dair ehil biri olduğumu düşünüyorum. Hem Akademik birikimim hem idarecilik tecrübem hem de şehrin yaşamına dair tecrübem ve benim burada doğup büyümüş olmam benim en büyük farkım olacak. Ayrıca bir ekonomist olmam hasebiyle ben bu kentin büyümesi daha da müreffeh bir şehir olması için ilave katkılar sağlayacağımı düşünüyorum. İş dünyasına, esnafa, tüccara liderlik edip burayı çok daha müreffeh bir şehir haline getirebilirim, bunda da iddialıyım.

ULAŞIM MASTER PLANI NE KADAR UYGULANDI?

***Ulaşımdan devam edelim. Geçmişte büyükşehir iki tane ulaşım master planı yapmıştı, çokta para ödediği konuşulmuştu. Bu planda daha çok limanlara ve Organize Sanayi Bölgeleri’ne ulaşım kolaylaştırılmak istenmişti. Yani Kocaeli üretsin Türkiye kazansın mantığındaydı. O planlar ne oldu?

Birincisi; pahalı olduğu konusundaki kanaati düzelteyim. Ulaşım master planlarının nasıl yapılacağı ve bunun toplam maliyetinin ne olacağı konusunda genel kabul gören yaklaşım şu. O şehirde yaşayan nüfusu kişi başına bir dolar gibi bir fiyatla çarparsınız, kabaca bu böyle yapılır. O zamanki tartışmalarda buradaydım, hatırlıyorum. Bir anket çalışması bedeli olarak gösterildi. Oysa anket çalışması devede kulaktı. Anket, insanların nereden nereye yolculuk yaptıklarını, ulaşım alışkanlıklarını ortaya çıkartmak için yapılan o toplam çalışmanın içinde yüzde birlik bir kısımdır. Ama sanki ulaşım master planı çalışması anketin bedeliymiş gibi algılandı, yanlış bir tartışma başladı ve akıllarda da öyle kaldı. Kocaeli’de yapılan master planı emsalleriyle kıyaslandığında kesinlikle pahalı bir çalışma değildi hatta ekonomik bir çalışmaydı.

***Plan uygulandı mı peki?

Ulaşım planının uygulanmadığı yönündeki kanaate gelince… Ben kamuoyunu iyi bilgilendirmeme olarak kabul ediyorum bunu. Keşke daha iyi bilgilendirseymişiz. Önümüzdeki süreçte fark yaratacağımız şeylerden biri de bu olacak zaten. Daha çok anlatacağız, anlaşılana kadar, kaç kere anlatmamız gerekiyorsa o kadar anlatacağız. Ben ulaşım master planındaki çıktıları genel sekreterken kamuoyuyla paylaşmıştım. O plandaki çıktıların önemli bir kısmı hayata geçti. Daha da hayata geçecek olanlar var. Mesela tramvay hayata geçti. Yine ulaşım planı çıktılarından bir tanesi Darıca-Gebze OSB ve metro hattıydı, ihalesi yapıldı. Buna benzer yol ve kavşak uygulamaları var. Bunların bir kısmı hayata geçti, bir kısmı hayata geçiyor, bir kısmı da bizim elimizde.

“EN BORÇLU BELEDİYE KOCAELİ DEĞİL, İZMİR BELEDİYESİDİR”

***Artık herkesin ezberlediği bir şey var. Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, Türkiye’nin en borçlu belediyesi diye. Bu konu her basına yansıdığında iki taraf birbirini suçluyor. CHP, sizi belediyeyi batırmakla suçluyor, siz de CHP’yi Yuvacık barajı üzerinden suçluyorsunuz. Siz genel sekreterlik yaptınız, hesaplara da hakimdiniz. Bu işin aslı nedir, anlatır mısınız? Siz seçilirseniz bu ünvandan büyükşehir belediyesini nasıl kurtaracaksınız?

Birincisi şunu düzeltelim; Türkiye’nin en borçlu belediyesi Kocaeli değil, İzmir Büyükşehir Belediyesidir. Kocaeli’nin 6 milyar, İzmir’in 14 milyar borcu var, önce bunu düzeltelim. Ben aslında bu konu defalarca önümüze gelmiş olmasına rağmen ısrarla açıklamadan kaçındım ve bir polemik olsun istemedim. Ama siz sordunuz, buna cevap vermemek, bundan imtina ediyormuş gibi davranmak doğru değil. Ben kendiliğimden bir açıklama yapmadım.

***Evet, ben sordum ve bu sorunun cevabını ciddi anlamda merak ediyorum. Çünkü kafalar epey karışık?

Şimdi ilk başta 2004’te hazine ile bir uzlaşma yapıldı. Bu uzlaşmada büyükşehir belediyesinin borcu 2004 yılında 3 milyar liraydı, bu donduruldu. Ondan sonraki süreçte ayda aşağı yukarı 10-15 milyonluk barajdan dolayı faturalar geliyordu. Bu faturaları büyükşehir ödemedi. Neden ödemedi sorusunun cevabı çok net. Bakın, 3 milyar civarındaki borcun faturalarını bizim ödememizin matematiğini konuşalım. Beş yıl 60 ay yapar. 3 milyarı 60 aya bölelim. Ne çıktı, 50 milyon. O günkü Kocaeli Büyükşehir Belediyesine ayda zaten yaklaşık olarak 50 milyon para geliyordu. Yani ayda gelen para kadar aylık borç ödemek gerekiyordu. Bu koşullarda büyükşehrin bu parayı ödemesini beklemek şu demek; bir çivi dahi çakamayacak, insanlara maaş ödemeyecek, sadece borç ödeyecek demektir. Bu kabul edilebilir bir şey değil. Burada bir spekülasyon var samimiyetle söylüyorum. Yani bu, bu kente hiçbir şey yapma, geçmişten gelen borcu öde demektir. Bu kabul edilebilir bir şey değil.

***Tercihinizi Kocaeli’ye yatırım yapmaktan, işçiye maaş ödemekten yana kullandınız, doğru mu?

E öyle oldu tabi. Hazinenin zamanında kefalette bulunduğu bir anlaşmaydı bu ve bu anlaşma çerçevesinde büyükşehir bunu ödemediği zaman hazine ödeyecekti. Büyükşehir bunu ödemeyince hazinede 1.3 milyar borç birikti. Bu 2014’e kadar devam etti. Buna 1.7 milyar faiz geldi. Yani 3 milyar daha borç birikti. Şimdi böyle baktığınız zaman toplamda 6 milyar borç var ama bu borç şu an donduruldu. 144 aylık yapılandırma yapıldı, önümüzdeki süreçte büyükşehrin toplam gelirinden yüzde 25 kesile kesile devam edecek, vaka bu.

***Gayet açıklayıcı oldu, devam edelim…

Evet, şimdi ben olayın diğer tarafından anlatacağım. O borca sebep olan baraj 50 milyon metreküp hacminde bir baraj. Biz 25 milyon metreküplük bir barajı Kandıra’ya yaptık. Aynı barajın yarı büyüklüğünde bir barajı Kandıra’ya 100 milyon liraya yaptık. Yuvacık ise iki katı büyüklüğünde. 200 milyon olsun değil mi? Hadi diyelim ki isale hatları uzundu vs. üzerine bir 200 daha koyuyorum, 400 milyon olsun. Yap-işlet-devret ile yapıldığı için bir 400 daha koyuyorum üzerine, etti 800 milyon. Yüzde 20 de kar koyun, 1 milyar lira olsun. Ama bu barajın maliyeti hazine hesaplarına girdiği haliyle söylüyorum; tam 2. 2 milyar dolar. Bunun bir matematiği, bir izahı yok!

***Ne oldu yani orada ne demek istiyorsunuz?

Şunu bilin yeter. Bu anlaşma Türkiye tarihinin en büyük fecaatidir. Bunun izahı yok, 2.2 milyar dolara o baraj yapılmaz, böyle bir anlaşma yok. Ben öbür taraftaki arkadaşların yerine olsam bu konuyu hiç açmam susarım.

“SU MESELESİ DAHA EKONOMİK ÇÖZÜLEBİLİRDİ”

***Muhalefet bunu sürekli kullanıyor. Türkiye’nin en borçlu belediyesi diye açıklamalar yapıyorlar. Özellikle Milletvekili Haydar Akar bu konuda sert açıklamalarda bulunuyor, madem bir cevabı var neden sessiz kalıyorsunuz?

Biz ne yapalım yani hesaplar ortada, ne diyelim. Tutup bütün gün bunu mu tartışalım? Biz sabahtan akşama kadar bu meseleyi konuşsak Yuvacık barajı meselesi çözülecek mi? 2.2 milyar dolara yapılan baraj gerçeği değişecek mi?

***Ama bundan siyaset devşiriliyorsa susmanız doğru değil ki?

Polemik yapıyorlar, biz polemik üslubunu benimsemediğimizi söyledik. Yoksa veremeyeceğimiz cevabımız olmadığından değil. İşte cevap ortada. Bu tartışmanın taktirini vatandaşa bırakıyorum. Çok net söylüyorum size; biz aynı barajın yarı büyüklüğündeki bir barajı 100 milyon liraya yaptık. Onlar da 200 milyona yapsalardı. Hadi isale hattı geniş dediler, 400 milyona yapsalardı. Onu da geçtik, 1 milyar liraya yapsalardı. Zaten büyükşehirden bugüne kadar kesilen para 1 milyarın üzerinde. Hani hiç borç ödemedi diyorlardı ya, kayıtlar ortada. Büyükşehirden hazinenin kestiği para ortada, el insaf! Bu tartışmanın bu kente bir faydası yok. Bu anlaşma yanlış bir anlaşmaydı, kentin menfaatine olmayan bir anlaşmaydı. Su meselesi daha ekonomik bir şekilde çözülebilirdi.

*** İzgaz ve İzaydaş tartışmalarına ne diyeceksiniz peki?

Evet, benzer bir tartışmayı İzaydaş ile ilgili de yapıyorlar. Kendi dönemlerinde İzaydaş’ı satmaya kalktıklarında satamadıklarını, İzaydaş’ın üzerine para istediklerini bütün kent biliyor, gazeteler de yazdı. Biz şimdi bunu tartıştığımızda neyi çözmüş oluyoruz? İzgaz’ı sattılar parasını aldılar diyorlar. Ama bizim sattığımız İzgaz onlardan devraldığımız İzgaz değildi. Kocaeli’nin tamamına yayılan yatırımlar yapıldı. Şöyle diyelim, dikiz aynasına bakarak araba kullanılmaz. Bizim önümüze bakmamız lazım. Geçmişi konuşmamak lazım.

***İyi de geçmişi konuşmadan geleceği tesis etmek doğru bir yaklaşım değil bana kalırsa? Ardınızda cevaplanmamış soru bırakmak ne kadar doğru?

Biz zaten geçmişte yapılan hataları biliyoruz. Bunları konuşarak kente değer katılacağını düşünmüyorum. Seçim kampanyasında ısrarla bu konulardan uzak durdum. Bir polemik dili kullanmadım.

***Siz sahada bunları kullanmadınız diye biz sormayalım mı? Sorduk ve cevap aldık, bundan da memnunuz?

Tamam bunu kabul ediyorum. Cevap vermeme konumuna düşmemek için cevap verdim ama benim konuşmayı tercih edeceğim konular bu kentin geleceği. Çocuklardan gençlere, kadınından yaşlısına dokunan şeyleri konuşmak isterim.

“KENDİMİ SORUMLU HİSSEDERİM”

***Onları da konuşacağız, sırayla gidiyoruz. Devam etmek istiyorum. Kocaeli’de 13-0 galibiyeti bozulursa, 1-2-3-5 ilçe neyse… Kaybedilirse, sizden hesap sorulur mu?

Kendimi sorumlu hissederim ve seçmenimizin bu tercihinin sebeplerini, neyi eksik bulduğunu düşünür, analizini yapar, bir daha aynı hatayı tekrar etmemek için neler yapmamız gerektiğini düşünürüm. Oraya takılıp kalmam. Yapmam gerekenlere odaklanırım ve değiştirmem gerekenleri değiştirmek için çaba sarf ederim.

DEVAMI YARIN…