Alaaddin Sarı: Kadından babacan olur mu?
Lastik-İş Sendikası Genel Başkanı Alaaddin Sarı, gazetemize verdiği söyleşide İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener için “Meral Hanım çok babacan biri. Kadından babacan olur mu, olur” diyerek Akşener’e olan hayranlığını dile getirdi
Röportaj: Aysun Özcan Erenkaya
Fotoğraflar: Merve Dişli
Lastik İş Sendikası Genel Başkanı Alaaddin Sarı ile gerçekleştirdiğimiz röportajın ikinci bölümündeyiz. Bu bölümde Başkan Sarı ile, maaş konusunu ve mal varlığını konuştuk. Başkan Sarı yeni göreve geldiğinde gazetemiz aracılığıyla kamuoyuna mal varlığını beyan etmişti. Aradan geçen iki yılda Alaaddin Sarı’nın mal varlığında değişiklik oldu mu? Bu sorulara cevap aradık.
Lastik İş Sendikası Genel Başkanını bulmuşken, Türkiye’de büyük bir örgütlü mücadele içerisinde olan EYT’liler konusundaki fikirlerini öğrenmeye çalıştık. Sarı, EYT’lilerin maaş hakkından önce sağlık hizmetlerinden yararlanması gerektiğinin altını çizertek, EYT’lilerin siyasete evrilmemesi gerektiğine dikkat çekti.
Alaaddin Sarı ayrıca DİSK olarak siyasi partilerin genel merkezlerine yaptıkları ziyaretten bahsederken İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener için “Meral Hanım çok babacan biri. Kadından babacan olur mu, olur” diyerek Akşener’e olan hayranlığını dile getirdi.
Bunun yanı sıra Endüstri 4-0’a karşı işçiyi neler beklediği,
ne gibi politikalar geliştirmek gerektiği konusunda önerilerin
olduğu röportajımızın ikinci bölümünü ilginize sunuyorum. Keyifli
okumalar…
***Sayın başkan, ne kadar maaş alıyorsunuz? 50 Bin TL’ler havada uçuşuyor, bu doğru mu?
-Onunla alakalı dedim ki; Birincisi benim maaşımı hatta yönetim kurulunun maaşını merak ediyorsa o gazeteci Lastik-iş sendikasının sitesine girer orada yeminli Mali Müşavirin 2014 senesinden beri raporları var. Biraz matematikten anlayan birisi benim ne kadar maaş aldığımı bilir, öğrenir. Hatta yeminli mali müşavirden ziyade arasın baksın bulur. Hatta şunu söyledim konuşmamda o söyledi diye siz yazmış olacaksınız. Ona cevap niteliğinde olacak. Biraz dersine çalışsın faaliyet raporunu okusun.
***Kim dediyse dedi, söyleyin gitsin?
-O söyledi diye değil hangi arkadaşım benim maaşımı öğrenmek istiyorsa ona maaşımı söylemekten bordromu göstermekten onur duyarım şeref duyarım. Size ben bunun hesabını veririm. Ondan sonra dersiniz ki “Başkanım bu maaşı mı alıyorsun ya”
“ABDESTİMDEN ŞÜPHEM YOK”
***Kısacası 50 Bin TL almadığınızı söylüyorsunuz yani?
-50 bin lira nerde ya? İktisadi işletmeler dâhil olmak üzere Lastik-iş sendikasının genel başkanı olarak DİSK’in genel başkan yardımcısı olarak bu para çok rahat alınabilir. Ama ben bu parayı almıyorum. Bu paranın kat kat altında bir maaşım var. Fakat sırf şimdi onu yazıp da ona cevap niteliğinde olmasın diyorum. Ama rahat şekilde arkadaşlarıma ifade ettim. Yine fabrikalarda arkadaşlarıma ifade edeceğim. Bu maaş konusu ile alakalı abdestimden şüphem yok. Benim maaşımı duyduktan sonra arkadaşlar ‘Ya başkan ne kadar düşük maaş alıyormuşsunuz’ diyecekler.
“İŞÇİNİN ÇOK ÜSTÜNDE ÜCRET ALMAMALI”
***Düşünüyorum da işçinin ortalama 10 bin TL maaş aldığı yerde sendikanın genel başkanı ne almalı ki?
-Çok üstünde almamalı. Sendikacıyı vuracak noktalardan bir tanesi ücrettir, sosyal yaşantısıdır. Bir eli yağda bir eli balda derler her türlü âlemin içerisindedir derler. Evet, yöntem bunu bize veriyor. Huzur hakkı değil masraf. Benim şimdi her akşam bir yerlerde oturmam lazım. Bu işveren olur işçi arkadaşlar olur, farklı camiada olan insanlar olabilir. Bana genel kurul bu hakkı vermiş mi, faturalandırma hakkını vermiş mi vermiş. Ama yok, böyle bir şey de yapmıyorum. Çok kısmi olarak yaparız bu işleri o da biter. Zaman zaman otelde sizin gibi insanlar olur otururuz, yemek yeriz hepsi o.
“BÖYLE AHLAKSIZLIK İÇİNDE OLMAM”
***Göz önünde bir yaşantınız yok. O yüzden yorum yapamıyorum?
-Çünkü sade yaşıyorum. Kimse İstanbul’da beni işverenlerin dışında oturanlarla bulamaz. Kendi işlerim var benim, kendi dünyam var yaşam biçimim var. Yaşam biçimimden taviz vermem. Ne diyoruz, bu toplumda ahlaklı insanlara ihtiyaç var diyoruz, Rol model insanlara ihtiyaç var deyip de böyle bir ahlaksızlık içinde olmam. Her şeyin ötesi ahlak diyoruz. Ya bir duruşu olması gerekiyor insanın.
“KREDİYLE ARABA ALDIM”
***Göreve yeni geldiğinizde, bizi ziyaretinizde mal varlığınızı açıklamıştınız. Orada bir değişiklik oldu mu?
-Mal varlığımda değişiklik oldu. Onu açıklayayım. Geldim 350 metrekare üzerinde 3.5 katlı evim var dedim. 1 dönüm babamdan kalma bir yerim var dedim. 2015 model Toyota arabam var dedim. Onu açıkladıktan 1 ay sonra kadar hanımım çocuklarla beraber kaza yaptı. Araba pert oldu. Daha sonra bizim Atalay Kaya sağ olsun, ona dedim ki ‘Toyoto Corolla arabası çok hoşuma gitti güzel araba bundan bir tane ayarla bana’ dedim. 2019 ikinci el daha bu ikinci el fiyatları yüksek olmadığı dönemdeydi. 50 Bin TL’si kredi almak kaydı ile 150 Bin TL’ye arabayı aldım. Taksiti şu anda hala ödüyorum. Bu yılın sonunda bitecek.
“KENARDA PARAM YOK”
50 bin TL aylığı olan birisinin bu kredisi olmaz, kredi borcu olmaz. Kaldı ki bankamda para da yok. 50 bin TL alsam kesin bankada param olur. Kenarda param olur, yatırım yaparım birikim yaparım. Sadece 2015’den 2019 arası değiştirdiğim araba konusunda bir artışım oldu. Onun dışında 2 senede bir artışım olmadı. Olmamak zorundadır. Bizim duruşumuz ne ise o olmak zorundadır.
“AKILLI OLSAYDI ŞİMDİ GENEL MERKEZDEYDİ”
***Peki bunlar sistemli mi yapılıyor? İçeriden mi geliyor? Yoksa daha fazla derinliği var mı?
-Hepsi olabilir. Kaldı ki bir hırs üzerine devam ediyor. O arkadaş (Yusuf Bayraktar) şimdi akıllı olmuş olsa idi şu anda genel merkezdeydi. Rahmetlinin vefat ettiğinde 3. gün fabrikalara gitmesi, oralarda konuşma yaparak ‘ben artık şeffaf olacağım’ demesi işçiden baya tepki aldı. Genel kurul bitmiş olmasına rağmen genel kurulu bitirmedi. Yani şube başkanı olarak bitirmedi. O dayak yeme hikâyesinde de bana atıfta bulunarak ‘Beni Alaaddin Sarı ve Alperen Şakacı dövdürdü’ demesi bardağı taşıran son damla oldu. Disiplin kuruluna verdik. Bunlar var mıdır vardır. O hırs insanın gözünü karartır.
“BU YAPIYA ALET OLUYORLAR”
***Yusuf Bayraktar bu cesareti nereden buluyor? Arkasında başka şeyler var mıdır?
-Aslında karanlık güçler dediğim bunlar bu yapıya alet oluyorlar. Yüzde bir milyon bunlarda bu işin içerisindedir diyemem. Ama şu anda maalesef yaptıkları şey işçi sınıfına karşı Lastik-İş Sendikasının prestijini düşürmek. Bu aynı zamanda işçinin prestijini düşürmek ile eşdeğerdir. Onlara saldırıyorlar. Bu kazanılmış olan 72 yıllık mücadelede hayatını kaybeden bir anlayışa saldırı tartıştırıyorlar. Yoksa bana saldırı yapmıyorlar.
“NİYE DİĞERLERİNE SALDIRMIYORSUN?”
***Günümüzde sendikalara pek güven kalmadı. Biraz da bunun yansıması olarak nasibinizi alıyorsunuzdur belki?
-İyi de niye diğer sendikalara saldırmıyorsun? Niye Lastik-İş Sendikası’na saldırıyorsun? Kaldı ki geldiğimden beri Lastik İş Sendikası’nı hep ön planda tutacağım diye bir ifadem olmasına rağmen Alaaddin Sarı olarak çok ön planda olmayacağım dememe rağmen bunu yapıyorlar. Ya olabildiğince gizliyorum kendimi saklıyorum. Hastanede yatıyorum ya. Hastanede yattığımı arkadaşlara söylemeyin etmeyin, millet gelir bir şey olur bulaşıcı bir hastalık falan olur diyorum. Bu sefer ‘Niye hangi hastanede yattığını söylemiyor, neden korkuyor’ diyorlar. Böyle bir mantık olabilir mi, ya salgın hastalık var. Bırak da hastalığımı keyifli geçireyim.
“BİRİLERİNİN EKMEĞİNE YAĞ SÜRÜYORLAR”
***Lastik İş Sendikası Genel Başkanı’nın hangi hastanede tedavi gördüğü merak edilebilir, bu olağandır ama korkuyor vs. denmesi tabi ki doğru değil?
-Bunlar tabii olacaktır ama bunlar aynı zamanda birilerinin ekmeğine yağ sürüyor. Birilerinin istese de istemese de maşası konumunda hareket ediyorlar diye söyleyebilirim. Çünkü Lastik-İş Sendikası’nın Kocaeli’de bir prestiji var. Bizimde bu prestij çerçevesinde yönetici arkadaşlarıma ifade ettiğim şey şudur. Hal ve hareketlerinize oturduğunuz insanlara kalktığınız insanlara dikkat edin arkadaşlar. Dikkat etmek zorundayız. İster istemez bir şey yaparız bomba etkisi yapar bu. Ufacık bir hata yani. Kaldı ki insanız ya, hata yapabiliriz.
“AKŞENER ÇOK BABACAN”
***Söz arasında siyasi partilerin genel merkezlerine gittiğinizi söylediniz, nasıl bir dosya hazırladınız sizi nasıl karşıladılar?
-İşin açıkçası ben diğer genel başkanlara gidemedim yoğunluğumdan dolayı ama İzmitli olması hasebiyle Meral Akşener’e gittim. Çok iyi karşıladılar çok babacan. Kadından babacan olur mu, olur. Çok candan bir karşılama yaptı. Sonuçta bizim asgari ücretten vergi alınmamasıyla alakalı talebimiz vardı. Siyasi partilerin başkanlarına ekonominin bu kadar zor olduğunu alım gücünün bu kadar düştüğü, asgari ücrete verilen zammın tamamen erimesinden dolayı biz asgari ücreti 3800’den ifade etmiştik. Açıklanan asgari ücrete yapılan zam tamamen 1 kişi üzerinden hesaplanan bir asgari ücret. Yaklaşık 8 yıldır SSK primlerinde yüzde 5 oranında işverene katkı sağlıyorsunuz hiç olmazsa asgari ücretliye de bu katkıyı sağlayın. Bunun hesabını yaptık 750 TL ye tekabül ediyor. Dolayısı ile 750 lirayı karşılayacak şekilde asgari ücretliye verin diye söylemiştik.
***Ne diyor Meral Hanım? Mantıklı buldu mu?
-Yani çok olumlu baktı Meral Hanım hatta onunla kalmadık başka konulara da girdik. Türkiye’de onun kurmayları çerçevesinde Arzu (Çerkezoğlu) Başkan’a kurmayları göçmen işçiliği konusunda ne düşünüyorsunuz diye sordular.
“GÖÇMEN İŞÇİLERİ MAĞDURİYET ÜZERİNDEN RANT SAĞLIYOR”
***Sahi, nedir göçmen işçiliği?
-Göçmen işçiliği yeni bir kavram. Bilinmeyen bir kavram. Türkiye’de inanılmaz derecede göçmen işçiliği var. Bunlar fabrikalarda çalışıyor. Kayıt dışı çalışanlar da dahil olmak üzere bunların bir sürü problemleri bir sürü sorunları var. Bu konuda DİSK olarak bizim bir daire başkanımız yoğun bir şekilde çalışma yapıyor. Yaygın olarak daha çok Gaziantep bölgesinde ve o fabrikalarda bu arkadaşlar çalışıyor. Çünkü bir mağduriyet yaşamışlar. Bu mağduriyeti kendilerine rant elde edebilecek şekilde bir çalışma hayatı var. Özellikle bu sorunları kamuoyuna duyuracak şekilde bir çalışma yapıldığını ifade ettik. Ama onlar da konuya hakim ve özellikle göçmen işçiliğini sordular.
BEYAZ YAKALILAR TEHLİKEDE
***Bir de sizin ‘robotlar gelecek, kimileri işini kaybedecek’ şeklinde bir teziniz var yanılmıyorsam?
-Evet, robotlar ve kodlama konusunda DİSK’in bir görüşü olmak zorundadır. Ar-ge çalışmamızı buna göre yoğunlaştırmamız lazım diye her toplantıda gündeme aldığımız konulardan bir tanesidir. Endüstri 4-0 konusu tek başına alınacak bir konu değil. Bunu eğitim meselesi ile kıyaslamamız lazım. Ama şunu söylemek gerekir, burada ilk olarak işini kaybedecekler beyaz yakalılar. Yardımcı Avukatlık diye bir şey gelecek yapay zekâlarda önümüzdeki süreçlerde. Gazetecilik keza aynı mantık çerçevesinde. Mesela radyoloji doktorluğu tamamen kalkacak. Bakın çok hızlı bir şekilde beyaz yakalılar işini kaybedecek diyoruz. Bizim bir denge politikasına ihtiyacımız var burada.
“DENGE POLİTİKASI OLUŞTURMALIYIZ”
***Peki, ne gibi önlemleriniz var?
-İşçi sınıfını temsil eden konfederal yapıların denge politikası oluşturmalıyız. Yani ‘Ben teknolojiye karşıyım Fransa devriminde bu makineler geldi bu makineler bizim işimizi elimizden alıyor’ deyip de makineleri kırmak değil. Teknolojiye karşı durmak değil. Biz denge politikasıyla insanlığa hizmet edebiliyorsa gelişmişlik, bir satın alma gücü çalışma hayatı istihdama dönük olabiliyorsa bunu desteklemek gerekiyor. Ama dünyada böyle bir bakış açısı yok.
“SENDİKALAR DURUŞ SERGİLEYEMEDİ”
***Endüstri 4-0 işçiyi, emekçiyi mi vuracak yani?
-Bakın, geçmişte Kaizen sistemleri var bunlar çalışma sistemleri. Her biri bir dönemdi. Yani Endüstri 1 Endüstri 2 Endüstri 3 diyebileceğimiz çalışma biçimleri. Kaizen dediğimiz sistem hala bütün iş yerlerinde uygulanan bir sistemdir. İşi en iyi yapan bilir mantığıdır. En iyi şekilde yapabilmek için makineyi geliştirmek. İşçi bedenen çalışıyor. Bedenen çalıştığı yetmezmiş gibi işçinin ruhunu da bir şekilde alabilmek için işçiye o işin daha iyi yapılabilmesiyle alakalı sorulur orada bir çember çalışması olur raporlar düzenlenir sunumlar yapılır. Üretim artar. Bu Kaizen sistemi geçmişle kıyasladığımız zaman buna sendikalar bir duruş sergileyemedi. Buna bir alternatif sunamadı.
“KLİŞE LAF BU”
Sadece şu bakış açısı olmaz. İşte, ezilen biz olmayacağız. Klişe bir laf bu. Tamam, ezilen biz olmayalım da ne yapacağız ağabeyciğim? Baş mı kaldıracağız? Mücadele mi edeceğiz, tamam mücadele de ederiz. E kaybediyorsun. Daha bilimsel daha donanımlı olmak zorundayız. Denge politikasını uygulayacağız. Eğer üretim oluyorsa benim gücümü elimden robot alıyorsa tamam. Alsın belim ağrımasın, ayağım ağrımasın, daha rahat çalışabileyim. Tamam, bu gelişmede herhangi bir şey yok. Kaldı ki kayzen denilen sistemle biz şu anda fabrikalarda bunu yapıyoruz. Daha ağır kaldıran ve rahatsızlık geçiren arkadaşlara daha çok robotik şeylerle tedbirlerle bu arkadaşın yükünü alıyoruz. Bu arkadaşın yükünü alırken diyelim 4 kişi çalışıyorsa robotik yaklaşım içerisinde orada ya 3 kişi çalışıyor ya 2 kişi çalışıyor.
“MARKET ÇALIŞANLARI YARI YARIYA İNDİ”
Arkadaşlara şunu da söylüyoruz, arkadaş senin sağlığın için, yarın bu işten ayrıldığında emekliliğin ve sosyal hayatını belin ağrıyarak geçirmekten ziyade bu olmak zorunda diyoruz şimdi. İster istemez bunu da bir şekilde teşvik etmek zorundasın dolayısı ile iç içe matruşka gibi bir sistem bu. Çıkardıkça bir sürü sorunlarla karşı karşıya kalacağız 4-5 sene içerisinde yoğun bir şekilde karşı karşıya kalacağımız lastik sektörü dediğimiz reel sektör dediğimiz bu sektör içerisine yapay zekalar robotik anlayışlar girecek. Daha öncede ifade ettiğim gibi hizmet sektörüne girdi. Market zincirine baktığınızda yaygın bir şekilde 4 milyon işçiden 2 milyon işçiye indirdi. Önümüzdeki süreçte bunlar yaşayacağımız göreceğimiz şeyler.
“SİYASETE EVRİLİRSE MÜCADELE ORADA BİTER”
***Arzu Çerkezoğlu EYT’ye destek verdiğini açıkladı her ildeki sendikalarında buna destek vereceğini dile getirdi. Bununla ilgili sizin bir eylem planınız var mı?
-Eylemden ziyade bunu daha çok farkındalık haline getireceğiz. Mesela konfederal bazda Türkiye’de dernektir EYT. Dernek olarak onlar da çok itinalı hareket ediyorlar. Siyasi bir hareket değiliz diyorlar. Hakikaten baktığınız zaman içerisinde her türlü siyasi görüşten insanlar var. Siyasi bir evrilme noktasına gittiğin zaman o mücadele orada biter. Bunlar şöyledir böyledir falandır filandır. Dolayısı ile o dernekte farklı görüşten arkadaşlar var. Geçen beni ziyaret ettiler Kocaeli’de ki dernekle alakalı.
“EYT’LİLER DAHA FAZLA ÜYE YAPMALI”
***Neler konuşuldu peki?
-İşin açıkçası el uzattım arkadaşlara dedim ki ‘Bizim Kocaeli’de bulunan şube başkanlarınla gerekiyorsa ben konuşurum derneğinize üye yapın. Siz ne kadar çok olursanız ne kadar alanınızı genişletirseniz sesiniz o kadar fazla çıkar.’ Arkadaşlar bu konuda çalışmalara başladılar. Yavaş yavaş hiç olmasa adım adım bazı hakları alabilirse ki, sesi çıkarsa alabilirler; başka türlü alma imkânları yok. Böyle oturmakla olmaz EYT’liler bir şekilde çalışacaklar ve kendi haklarını dile getirecekler. Onlar orada yaparken biz de bu haklarıyla alakalı da zaten benim konuşmam değil konfederal bazda Arzu Çerkezoğlu DİSK’in genel başkanı ve yönetim kurulu olarak biz bunların mağduriyetini dile getiriyoruz. En belirgin mağduriyetlerinden bir tanesini de dillendiriyoruz.
“BİR GEDİK AÇILINCA DİĞERLERİ GELİR”
***EYT’lilerin en büyük mağduriyeti derken, hangisini kast ettiniz?
-Adam 20 yıl çalışacak, 20 yıl sonra ‘Hadi senle yolumuzu ayırdık güle güle’ diyeceksin. Adam 20 yıl SSK primi ödemiş 20… Öderken SSK’dan yararlanacak sonra yararlanamayacak. Bunun çoluk çocuğu var. Hiç olmazsa bu mağduriyeti kaldır ya! Sağlıktan yararlansın. Bir gedik açıldıktan sonra diğerleri sırayla gelir. Kategorik olarak belki emekli olanların maaşları düşebilir. Siyasetin gündeminde maalesef bu şu anda yok. Neden yok, yaşadığımız şu anda ki ortam değil normal bir hayat yaşamıyoruz. Sıkıntılı, herkesin psikolojik bir sorunu var. Kimse maalesef sağlıklı düşünemiyor. Maalesef bu pandemi ile alakalı. Ama sorumluluk sahibi olan bizler gazeteciler, siyasiler, sendikacılar, sivil toplum örgütleri bu mağdur olan kesimler bizden çok şey bekliyor. Bizim üzülme ağlama hasta olma gibi bir hakkımız yok. Devamlı mücadelenin içerisinde olmak zorundayız. Ben hastalandım benim arkadaşım devam edecek. Bizim işimiz süreklilik isteyen bir iştir.
“KENDİ AHLAKLARINA BAKSINLAR”
***Kocaeli’de yerel basınla diyaloglarınız gayet iyi. Zaman zaman bu diyaloglardan dolayı eleştiri hedefi haline geliyorsunuz. Mesela ‘Otelin reklama ihtiyacı mı var?’ diyorlar. Gerçekten bu reklamları vermenizdeki amaç Kocaeli basınıyla ilişki almak için midir?
Serbest piyasa ekonomisi yapısı içerisindeyiz. Bu yapıda değerlendirdiğimizde bu bölgede doğmuş, okumuş biri olarak Kocaeli’yi dünyanın vitrini olarak görüyorum. Hangi kuruluş, marka olursa olsun onu ön plana çıkartacak olan reklam önemlidir. Kocaeli’yi vizyon olarak iyi noktaya getirecektir. Eleştiri olabilir, biz tek taraflı şu olmuş bu olmuşa karşıyız. Reklamla suçlayanlar kendi ahlaklarına baksınlar. Biz bir şekilde diyalog içerisinde olmak zorundayız. Kocaeli’yi marka yapacak ne varsa elimizi taşın altına koyarız. İmkânımız olsa da ulusal bazda otelimizin reklamını da yapabilsek.