BU DİYARDAN BİR GÜNGÖR ARSLAN GEÇTİ!
Kimse ölmeyi hak etmez. Öldürmenin de hakkı olmaz. Allah’ın bize verdiği canı, yalnızca Allah alır. Bu bazen bir hastalıkla bazen bir kazayla, bazen doğal...
Kimse ölmeyi hak etmez. Öldürmenin de hakkı olmaz.
Allah’ın bize verdiği canı, yalnızca Allah alır.
Bu bazen bir hastalıkla bazen bir kazayla, bazen doğal afetle, bazen de sebepsizce yatağında son nefesini verirsin.
Vakit geldi mi ne bir nefes fazla ne bir nefes az!
Bunların hepsinin adına “Ecel” deriz.
Ama bir insanın bir insan tarafından canının alınmasına ecel değil, cinayet denir.
Gazetecilik mesleğini büyük bir aşkla yapan, kabına sığmayan, gazetecilik etiketini herkese yakıştırmayan Güngör Arslan,
Ne yazık ki çocuk sayılacak yaşta birinin çektiği tetikle can verdi.
*
Güngör Arslan’ın arkasından şöyle iyi insandı, böyle iyiydi diyemeyeceğim.
Dün bu şehirde bir gazeteci öldürüldü.
Hem de güpegündüz, elini kolunu sallaya sallaya…
Ve biz gazetecilerin maalesef can güvenliği yok.
Suçlular suçu yazılmasın, hırsızlar çaldıkları konuşulmasın, ahlaksızlar adam muamelesi görmeye devam edeyim istiyor.
Ama eğer gazeteciyseniz bunlara kayıtsız kalamıyorsunuz.
Güngör Arslan da gözünü budaktan kaçınmayan deli cesaretine sahip, bodoslama yürüyen, duyduğunu yazan bir gazeteciydi.
*
2016 hain darbe girişiminin ardından gazetesi kapatılan, mallarına el konulan Arslan’ın düzenle kavgası hiç bitmedi.
Kendine göre haksızlığa uğradığını düşünüyor, bu düşünce onu daha da hırçınlaştırıyordu.
Hakkında açılan yüzlerce davaya rağmen bir şekilde özgür olması, cesaretine cesaret katıyordu.
*
Güngör Arslan için herkes her şeyi söyleyebilir.
Benim kendisine gönlüm kırıktı ama ona karşı vefamı kaybetmedim.
Benim gibi pek çok meslektaşımla da hukuku kalmamıştı.
Oysa bu meslekte en büyük kazanımın, bir olmak, beraber olmak yanlışa birlikte dikilmek olduğunu en iyi kendisi bilirdi.
Maalesef o akilliği yapamadı, başına gelenlerle birlikte dengeyi kaybetti.
Ama mesleki açıdan bakıldığında, tarzını beğenin beğenmeyin; mesleğine çok aşık bir gazeteciydi.
Konuşulmak, tartışılmak, hatta ondan korkulması bile içten içe hoşuna gidiyordu, nev-i şahsına münhasır çok değişik bir kişilikti.
*
Kendisiyle beş yıl çalışma fırsatım oldu.
Kişisel hiçbir sorunum olmadı.
Siyaset yapmaya karar verdiğim için yollarımız ayrılmıştı, bana kızgınlığ bu sebeptendi.
2014 yerel seçimleriydi ve ben de CHP’de aktif siyasetin içindeydim.
Aday adaylığı için başvurmuştum. Güngör Arslan buna çok kızmıştı.
“Biz gazete olarak Sefa Sirmen’i (İzmit için) destekliyoruz, Sirmen bu gazetenin projesi, sen bunu bilmiyor musun?
Sefa Bey zaten yaşlandı, sen de ilk sıradan meclise girer oradan yürür gidersin” deyip, Sefa Bey lehine geri çekilmemi istemişti ama ben geri adım atmadım!
“Bu partiyi (CHP) bir gazete dizayn edecekse benim orada zaten işim olmaz, bir oy alıp aşağı otururum” demiştim.
Bizim Kocaeli Gazetesi’nin terasında yaptığımız hararetli konuşmaya Serpil Çolak şahittir.
Sözler bitip, dediğini kabul ettiremediğinde bana döndü ve “Dua et hakkında yazacak tek bir falso bulamadım. Yoksa beni tutamazdın. (Ki, yazardı, Güngör Arslan böyle biri)
Hadi şimdi istifanı ver, basın emekçileri istifa vermeden aday olamaz o yüzden istiyorum. Ama kararından cayarsan masan burada seni bekleyecek” dedi.
Teşekkür ettim, anlayış göstermesini istedim, helallik aldım ve bir daha gazeteye uğramadım.
*
Gel zaman git zaman, siyasetimizi yaptık, ortalık normale dönünce hep kafamda var olan düşüncemi hayata geçirdim ve kendi gazetemi kurdum.
Onun yanından ayrılıp gazete kurma cesareti gösteren (yanlışsam düzeltin) ilk kişiydim.
Uzun süre buna kızgınlığı devam etse de içten içe takdir ettiğine adım kadar emindim.
Sonra FETÖ darbe girişimi oldu ve Bizim Kocaeli Gazetesi kapatıldı.
O an o saat gazetenin önüne meslektaşlarıma desteğe gittim.
Eşi Suna abla, kardeşi Nuran abla, kızı Nazlıcan ve beni gecenin her saati arayarak uykudan uyandıran Özgün ile kucaklaştık.
Suna abla ile diyaloğumuz hiç kopmamıştı.
Sürekli telefonda konuşur, yapacak bir şey varsa yapmaya çalışırdım.
Gerçekten de onu FETÖ ile ilişkilendirmek o günün koşullarında çok güçtü.
Basın olarak ve bu mesleği yapmama sebep olmasından mütevellit duyduğum vefa duygusu içerisinde pek çok meslektaşım gibi Güngör Arslan’a destek verdim.
*
Tutukluluk süreci bitip dışarı çıktığında Adliye önüne gidemedim.
Telefonla aradım, Suna abla açtı. Geçmiş olsun dileklerimi ilettim.
Telefona çıkmak istememişti.
Birkaç gün sonra bir daha aradım bu kez Nazlıcan açtı.
Selamımı ilettim ve ısrarcı olmadım. Yorgundur, hele bir kendine gelsin dedim.
Ama o cezaevinden çıkıp kalemi eline alır almaz öyle bir yazı yazdı ki, inanamamıştım.
“Ben yokken köpekler yerimi doldurmaya kalkmış” diyerek uzun uzun bizlere hakaret etmiş, herkesi bir çırpıda harcayıvermişti.
*
İnsan kırılıyor haliyle ama yine de o psikolojiyle yazdığını düşünmek istemiştim.
Bir gün arayacak ve zor günlerinde yanında olan meslektaşlarına, kardeşlerine teşekkür edecek diye bekledim fakat yapmadı.
Yapmadığı gibi artan dozda kendi dışındaki tüm gazetecilere ağır cümleler kurmaktan vazgeçmedi.
*
Neden bilmiyorum fakat gazetecilikte kimse sivrilmesin tek olayım isterdi.
Mesleği fazlaca sahiplenirdi.
Bugün Fevziye Camisinin avlusunda gazeteciler olarak tam kadro orada değilsek; bunda Güngör abinin eksiği çoktu.
Basın camiasında hoş bir seda bırakabilirdi.
Ben onun cesaretine hep hayrandım.
Bir sihirli kelimeden yola çıkıp haber yapmasına hayrandım.
Mesleki anlamda örnek aldığım tarafları çoktu.
Ama gazeteciliğin etik kurallarına bağlılığı konusunda çok fazla esnekti.
*
Özellikle başına gelen olaylardan sonra hırçınlığı daha da artmıştı.
Son günlerde haberlerine baktığımda sanki tehlike geliyor gibiydi.
Gazeteciyiz, anlarız.
Bir haberin insanın başına nasıl iş açacağını, nereden hamle geleceğini biliriz.
Kaldı ki bu ülkede basın özgürlüğü konusunda rahat olmadığımızı en iyi kendi bilirdi.
Ancak ona rağmen kendini frenlemedi.
*
Her duyduğumuzu yazacak olsak mezarlıklar kahramanlardan geçilmez.
Güngör abi öyle değildi, duyduğunu yazmadan duramazdı.
Cesur gazeteci denmesinden çok haz alırdı.
Ama cesaret de bir yere kadar!
Sonuçta herkesin ailesi çoluk çocuğu var.
Bakın, hepsi yetim kaldı!
Hem de bir tetikçinin elinden oldu sonu.
Gerçekten üzgünüm.
Keşke böyle bir son olmasaydı, keşke yaşarken bazı değerlerin kıymeti bilinseydi.
Bizim camia bir şemsiye altında toplanmayı hiç beceremedi.
Bırakın bir olmayı, hep birbirimizin arkasından atıp tutmayı seçtik.
Oysa Kocaeli yerel basınının gücünü en iyi bir zamanlar duayen dediğimiz o isimler bilirdi.
*
Sebep ne olursa olsun Kocaeli’de gazeteci cinayeti işlendi ve bunun adı insanlık değil!
Bunun adı kahpelik!
Tetiği çeken belli, çektiren araştırılıyor.
En kısa sürede faillerinin bulunmasını umuyorum.
Kocaeli Valisi’nin de olaya titizlikle eğildiğini gözlemliyorum.
*
Cenazede Suna ablanın sitemleri vardı.
“Bir Güngör Arslan’ı sığdıramadınız camianıza” dedi.
Biz onu camiaya sığdırdık da o bizi gönlüne sığdıramadı Suna abla!
Ne yapsak ne desek bizi meslektaş görmedi!
Bunu aslında en iyi sen biliyorsun, zamanında çok konuştuk.
Güngör abi böyle biriydi, onu öyle kabul ettik…
O bizi yok saymayı seçerken, biz de farklı davranmadık.
Böyle ölmeyi asla hak etmedi o ayrı ama öldü diye bazı gerçekler değişmiyor Suna abla!
Bugün gittik, ona son görevimizi yaptık.
Güngör Arslan’ın ailesi benim için kıymetlidir.
Ne zaman, elimden ne gelirse, gücüm nispetinde, daha evvel olduğu gibi yanınızda olduğumu bilin!