Bir Zürafanın Dertleri
Aslına bakarsanız bu tarz kitaplardan birkaç tane okumuştum. Ne tarz diyeceksiniz hemen değil mi? Kişinin kendi bedeni ile barışık olmasının önemi üzerinde...
Aslına bakarsanız bu tarz kitaplardan birkaç tane okumuştum. Ne tarz diyeceksiniz hemen değil mi? Kişinin kendi bedeni ile barışık olmasının önemi üzerinde duran kitaplar. Bununla beraber ayrımcılık ve fiziksel görüntüsü nedeni ile ötekileştirme üzerine de mesajlar var. İlk aklıma gelenler Filiz Özdem’in Zürafa Fazi kitabı, ikincisi ise Sara Şahinkanat’ın Yavru Ahtapot Olmak Çok Zor adlı kitabı. İki kitabı da çok severek ve defalarca okuduk. Üzerine yazmıştım da üstelik. Elimdeki kitap da bu alana girecek bir üçüncü kitap olarak yer alıyor. Çınar Yayınları tarafından basımı yapılan kitap Jory John tarafından yazılıyor ve Lane Smith’in çizimleriyle buluşuyor. Mehmet Barış Albayrak’ın Türkçe’ye çevirdiği kitap diğerleri gibi bence oldukça iyi.
Yukarıda belirttiğim gibi alanda bu tarz kitapların olmasını olumlu buluyorum ve niceliksel büyümenin de sıkıntı yaratmayacağını düşünüyorum. Çünkü maalesef beden algı bozukluğu üzerine çok fazla sorun yaşıyor insanlar. Çocuklar da bundan nasibini alıyor. Kendilerine dayatılan ölçülere girmek için rasyonel olmayan yollara başvuranlar hem bedensel, hem de ruhsal sağlıklarından kaybediyorlar. Bu biz farkında olalım veya olmayalım küçüklüğümüzden itibaren önümüze konuluyor bu algı. Yine bu alanda -Güzel İse “Evet”- adlı harika bir kitap var. Sevgili Uğur Bakır doktora tezi olarak çalıştığı konuyu kitaplaştırarak bence hepimiz için iyi bir kaynak oluşturdu. Geçmişten bugüne güzellik algısının nasıl dayatıldığını görmek beraberinde pek çok sorunu da getiriyor. Çocukların ve özellikle kız çocuklarının oyuncaklarını düşünelim mesela. Hepsi de benzer ölçülerde ve güzellikleriyle öne çıkan bebeklerden oluşuyor. Bununla ilgili bir farkındalık oluştu son zamanlarda. Mesela sosyal medyada bu bebeklerin yüzlerindeki makyajı ve kadınsı ifadeyi silerek onlara çocuk ifadesi çizen ve kıyafetlerini buna göre giydiren bir kadının bir videosu vardı. Bence çok güzel bir çabaydı. Yine el emeği bebekler son zamanlarda daha fazla ilgi görmeye başladı. Bunlar güzel gelişmeler. Hem, tek tip bir beden ve güzellik algısından biraz da olsa uzaklaşılmasını sağlıyor, hem de bizlere dayatılana bir alternatif sunuyor. Tüm bunlarla beraber, çocuk edebiyatında bu konunun ele alınmasını değerli buluyorum. Tüm bu uzun girizgahtan sonra kitaba dönecek olursam boynunun uzunluğundan şikayet eden bir zürafa var karşımızda.
Konuya direk “Boynumu sevmiyorum” diye başlıyor zürafa. Bunu
etrafındaki diğer canlılar da pekiştiriyorlar; bazen gülüşleri,
bazen de bakışlarıyla. Annesinin kendisine verdiği telkinler de işe
yaramıyor çünkü; özellikle çocukluk ve ergenliğin ilk dönemlerinde
ebeveynlerden ziyade akranlarının tepkileri önceliğe alınıyor
bilindiği üzre. Bu kitapta da öyle. Hatta annesinin kendisini
rahatlama çabasıyla hafif dalga da geçiyor zürafa. Kendisini diğer
canlılarla kıyaslayan ve onlara göre kötü ve çirkin olduğunu
düşünen zürafamız dertleniyor haliyle. Bu durum kendisini durduk
yere mutsuz ediyor. Nihayet bir kaplumbağa sayesinde kendisiyle
barışıyor ve bu mutsuzluk bertaraf ediliyor. Yavru Ahtapot Olmak
Çok Zor adlı kitapta da benzer bir süreç vardı. Ahtapot birilerine
yardım ettiği zaman kendisini mutlu hissediyordu. Belki sonraki
kitaplarda işlevsel olan yerine başka bir şekilde bedeni ile
barışması sağlanabilir karakterlerin. Tekrar altını çizmek isterim
ki, adını geçtiğim kitapların hepsini de çok severek okudum ve
çizimlerini izledim. Çocukların empati yeteneklerinin gelişmesi,
bedenleri ile barışık yaşamaları ve farklılıkları
kucaklayabilmeleri anlamında oldukça değerli çalışmalar. Bir
Zürafanın Dertleri de çizimleri ve kurgusu ile bu değerden nasibini
alanlardan.