Niye susuyorsunuz?

Sabahın kör saatinde dondurucu soğukta, Kar kış fark etmeksizin ip gibi sıraya dizildik. O dizeleri oluşturan her bir kelimeyi tek tek mıh gibi aklımıza...

Sabahın kör saatinde dondurucu soğukta,

Kar kış fark etmeksizin ip gibi sıraya dizildik.

O dizeleri oluşturan her bir kelimeyi tek tek mıh gibi aklımıza kazıdık.

“Türküm” dedik…

Her “Türküm” dediğimizde Türk olmaktan gurur duymayı öğrendik.

72 milleti bir bayrak altında toplayan Ulu Önderimizin gençlere çizdiği yolda yürümeye her sabah bıkmadan usanmadan and içtik.

*

Andımız bizim yol haritamızdı.

Durmamız gereken nokta ile varmamız gereken yeri o and ile buluyor ve motive oluyorduk.

Ama bu memleketin kurucu liderini hazmedemeyenler, onu Türk toplumunun hafızasından silmeye bizden daha fazla “And içmişlerdi”

“Andımız” işte bu anlayışa kurban edildi.

2013 yılında “Açılım” süreciyle birlikte başlayan dava Danıştay tarafından onandı.

Böylece artık okullarda çocuklarımıza Andımız’ın okutulması yasaklandı.

*

İddia odur ki, Andımız’ın yasaklanması açılım sürecinde AKP’nin dağ kadrosuyla yaptığı pazarlıklar neticesinde şekillendi.

Ancak aradan geçen süre zarfında o köprünün altından çok sular aktı.

Ortada ne açılım kaldı ne de çözüm süreci.

Fakat buna rağmen Andımız, birilerini rahatsız etmeye devam etti.

Geçtiğimiz günlerde hemde Çanakkale Deniz Zaferi’nden kısa süre önce Andımız’ı tamamen yasaklayan karar açıklandı.

Bu karar en çok bu vatanın nasıl kazanıldığını iyi bilen, yüreği vatan sevgisiyle yoğrulmuş, vefası yüksek Türk halkını rahatsız etti.

Siyasi partiler mi?

Onların hepsi iklime göre dans ediyor.

*

Mesela AKP…

“Her sabah Türküm demekle Türk olunmaz” diyerek

Andımız’ın yasaklanmasına vesile olan partide son durum ne?

Bu kararı tasvip ediyorlar mı, etmiyorlar mı anlayamazsınız.

O günkü konjonktürde bunu istedikleri ortada fakat siyasi iklim değişikliğinden sonra hala aynı yerdeler mi, değiller mi, ağızlarını bıçak açmıyor.

Sanırsınız sükunet içerisinde HDP’ye yeşil ışık yakıyorlar(!)

*

Mesela MHP…

Göstermelik bir tepkiden başka ne yaptılar?

Andımız’ı AKP iktidarı değil de Danıştay kendi isteğiyle kaldırmış gibi ha bire Danıştay’a tepki koyuyorlar.

Yereldeki uzantıları ise evlere şenlik.

MHP İl Başkanı Aydın Ünlü, sözüm ona en hızlı milliyetçiydi.

Haftalık basın toplantılarında Andımız’ı okuyarak başlıyordu.

Bedeli ne olursa olsun Andımız’ı okumaya devam edeceğiz diyordu.

Sahi ne oldu o iş?

Aydın Ünlü’nün milliyetçiliği AKP’nin izin verdiği yere kadar mı?

*
Dönüyoruz CHP’ye…

Şokları yaşıyoruz.

Mustafa Kemal Atatürk’ü lazım oldukça kullanmaktan başka bir şey yapmayanlar,

Andımız’a da tepkisiz kalıyor.

Neden?

Çıkar uğruna.

Az önce bahsettiğim siyasi iklime göre dans etmek uğruna.

Kısacası HDP’ye şirin gözükmek uğruna.

Şöyle anlatayım;

Nasıl ki sözde hızlı milliyetçi Aydın Ünlü Andımız yasaklandığında ortalığı ayağa kaldırmıyorsa;

CHP de benzer sebepten aynı tavrı sürdürüyor.

Yazık, çok yazık!

*
Ya, İyi Parti…?

Aslında MHP ve CHP’ye kıyasla İyi Parti daha net tepki koydu.

Aydın Ünlü, Bahçeli’nin açıklamasını paylaşmaktan başka bir şey yapmazken

Harun Yıldızlı sırra kadem bastı.

CHP yönetiminde bir Allahın kulundan tepki gelmedi.

Ama İyi Parti, il binasında yaptığı açıklamaya Andımız’ı okuyarak başladı.

Bu da bir şey…

Hiç açıklama yapmasa bile bu toplum onu da fark etmez, arada kaynardı.

*

Saydığım siyasi partilerin genel başkanları arasında en can alıcı sözler yine bir kadın farkıyla, kadın cesaretiyle Meral Akşener’den geldi.

Öyle kallavi konuştu ki, tüylerim diken diken oldu.

Ben bu kadını boşuna sevmiyorum.

Hocam olmasından boş yere gurur duymuyorum.

Akşener’in o sözlerini duymayan varsa duysun istiyorum!

*

Diyor ki:

“Bu ülkede Mustafa Kemallere idam fermanı yazanlar oldu. Milletin meclisinin üzerine ordu gönderenler oldu.

Bu ülkede milletine terörist diyenler oldu.

Bu ülkede andımızı yasaklayanlar oldu.

Aslında buna çok da şaşırmıyoruz. Çünkü onları anlayabiliyoruz.

Andımızın sözleri ağır gelenler, elbette andımızı yasaklamak ister.

Küçüklerini korumak yerine onlara göz dikenler elbette andımız okunmasın isterler.

Oy hesabı dışında büyüklerini sayıdan saymayanlar, yaş almışına emeklisine sahip çıkmayanlar, elbette andımız duyulmasın isterler.

Yandaşını milletinden çok sevenler, yükselme ve ileri gitme idealini elbette andımız bilinmesin isterler.

Büyük Atatürk dendiğinde kaşıntı tutanlar, çalışmak yerine çalıp çırpanlar elbette andımız hatırlanmasın isterler.

En önemlisi de Türk demenin bir ayırma değil, bir birliktelik arzusu olduğunu görmek istemeyenler,

Türk Devleti’ni uçuruma sürükleyenler elbette andımızın son cümlesinde şaşkına dönerler.

Ama o arkadaşlar hiç kusura bakmasın. Bizler hâlâ buradayız.

Türk Devleti hâlâ burada. Cumhuriyet hâlâ burada.

Çünkü bu topraklarda milletini ve memleketini özünden çok sevenler, kendilerini ve koltuklarını özünden çok sevenlere karşı her defasında galip gelmiştir.

Her zaman da galip gelecektir.”

------------------

YANDAŞILIĞI

SİZ DAHA İYİ

BİLİRSİNİZ!

Gazetecilik zor iş.

Zor ama bir o kadar da keyifli bir iş.

Sorgulama ve muhakeme yeteneği olan, yaşadığı hayatta olaylara duyarlı her insan gazetecilik yapabilir.

Bu özelliklerin yanına eklenecek tek şey, kişinin etik değerleridir.

Gazetecilikte öncelik kamuyu aydınlatma, kamunun menfaatini gözetme olmalı.

Olayları ele alırken objektif kriterlere sadık kalmalı.

Ama günümüzde gazetecilik öyle bir hale geldi ki sormayın gitsin.

Bu mesleği erozyona uğratıyorlar.

Erozyona uğratanlar arasında da ilk sırayı maalesef siyasiler alıyorlar.

Herkes kendi yandaşını yaratma derdinde.

Kimse doğruyu güzeli yapma peşinde değil.

Yapmadıklarını yapmış gibi pazarlayalım, yaptıklarını ise abarttıkça abartalım istiyorlar.

Hiç kusura bakmasınlar, o işler bana gelmez!

Ne yapılanı görmezden gelebilirim ne yapılmayanı.

Ne söylenmesi gerekeni söylemeyen gözümden kaçar ne de boş konuşan, icraatı sıfır olan.

Herhangi bir habere veya olaya baktığımda orada şov mu var, gerçek bir hizmet mi var anlarım.

Başı ve satışı iyi olan işlerin sonunun gelip gelmediğini takip ederim.

Bugün bu kentte başlayan projelerin hangisi ete kemiğe büründü, hangisi lafta kaldı, hangisi -mış- gibi yapıldı, hangisinin bu millete hayrı var-yok, inceler bakarım.

Sezgilerim ve kendimce analizlerim doğrultusunda gördüklerimi habere dökerim.

Kiminin hoşuna, kiminin zoruna gideriz.

Çünkü biz sorgularız arkadaş!

Kim olursan ol, ne olursan ol, fark etmez!

*

Dün bu şehirde haşa, kendini Allah gibi görenlerin yanlışlarını da yazdık, hem de onca baskı rejimine rağmen.

Hal ortadayken en sarp kayaları aşıp gelmişim, benim dünyamdaki tek bir kimseden destek görmemişim.

Destek istememişim. Onlar da halin nedir diye sormamış.

Sormasınlar da zaten.

Kaldı ki en zor günlerini kendi başına atlatan birini kimse yokluğuyla korkutamaz!

Ben bildiğiniz, gördüğünüz gibiyim.

Beni tutan, bana fren yaptıran bir parti üyeliğim vardı, o da geçen ay son buldu.

CHP’ye bakarsanız benden kurtuldular.

Karşılıklı memnuniyet içerisindeyiz yani.

Zaten yazılarımda olsun, haberlerimde olsun kendimi kasma gereği duymuyordum.

Ama üyelik aynı zamanda sorumluluk demek olduğundan dikkat etmeye çalışıyordum.

Artık daha rahatım.

Muhalif duruşumun ise CHP üyeliğiyle falan yakından uzaktan ilgisi yok.

Keşke CHP benim kadar muhalif olsa diyorum.

Ama olamaz!

Öyle bir çarkın içindeler ki anlatsam sabaha kadar uzar gider.

Saadet zincirine takılmış gidiyorlar.

Zamanla herkes her şeyi öğrenecek bana hak verecek.

*

Bu yazıyı niye yazıyorum peki?

Sadece içimden geldi.

Bizden yandaşlık ve candaşlık bekleyenler umduğunu bulamayınca farklı yaftalarla bizi karalamaya çalışıyor.

Olmadık isnatlarla bizi bir tarafa yamamaya çalışıyorlar.

Ben onlara şimdilik gülüp geçiyorum.

Ve sahneyi şimdilik onlara bırakıyorum.

Zaman içerisinde görecekler ki başları sıkıştıklarında yine en doğru adres Gazete Barış olacak.

Niye?

Çünkü burada yayınlanan her haberin toplumda bir ağırlığı, bir ederi var.

Referans alınan haberlerimizle toplumun gözünde iyi bir yerdeyiz.

Ne durduk yere kimseyi yıkar yağlarız, ne de durduk yere kimsenin itibarını ayaklar altına alırız.

Biz sadece işimizi yaparız.

Haber değeri taşıyan ne varsa, sonunda ucu kime dokunuyorsa yazar geçeriz.

Hiç kimse bizim için iftiracı diyemez.

Habere konu olan şahıs bile kendisiyle ilgili haberi okuduğunda sinirden tırnaklarını kemirse de

Vicdanıyla baş başa kaldığında yazılanın doğru olduğunu bilir.

İşte bu yüzden de çıkıp, “Gazete Barış müfteridir” diyemez.

Anca arkadan atıp tutarak, namusu kurtarma derdine düşerler.

İşimize bakıyoruz anlayacağınız.

*

Bizim ve bizim gibi gazeteci arkadaşlarımın bu tavrından memnun olmayanlar amip gibi üçe beşe bölünerek kendi havuz medyasını oluşturmaya çalışıyor.

Hepsini biliyor, hepsini tanıyoruz.

Dün AKP’nin yaptığını bugün onlar yapmaya çalışıyor.

Bakıyorum azıcık palazlanan kim varsa medya işine giriyor,

Kendine isimsiz ve hayali kahramanlar (daha doğrusu kalemşörler) yaratıyor.

AKP bunu yaparken nasıl onaylamadıysak, nasıl bağıra bağıra eleştirdiysek bugün aynısını yapanları eleştirmek bir duruş meselesidir.

*

Gerçi siz anlamazsınız ama yine de söyleyeyim, yanlış yoldasınız!

Hem de çok yanlış.

Siyaseti itibarsızlaştırdığınız yetmezmiş gibi medyanın da altını boşaltıyorsunuz.

AKP’nin izinden gidiyorsunuz. Eleştirdiğiniz ne varsa fazlasını yapıyorsunuz.

Fakat unutmayın ki, AKP ne zamanki basını kontrol altına aldı

İşte orada geri gidiş başladı.

Bugün tutuklu gazeteci sayısına baktığınızda içiniz yanmıyor ve onlarla aynı yola tevessül ediyorsanız

Vay sizin gittiğiniz yola.

Ama şunu aklınızdan çıkarmayın! Su alan gemiyi ilk fareler terk edermiş.

Sahi sizin fareler yüzme biliyorlar mıydı?

Bilirler bilmezler…

Biz aynı noktada kalmaya, gerçekleri yazmaya devam edeceğiz.

Bu yazıda zerre kadar gözdağı, tehdit vs. yoktur.

Bol bol kamu spotu içerir, o da anlayana haz verir, anlamayana caz gelir.

İyi hafta sonlarınız olsun, kalın sağlıcakla…

SON DAKİKA HABERLERİ

Aysun Özcan Diğer Yazıları