Benjamin Anna’yı Seviyor
Pandemi döneminde sohbetlerine başlayan ve benim de dahil olduğum bir çocuk edebiyatı okuma kulübünde önerilmişti Benjamin Anna’yı Seviyor kitabı. Günışığı...
Pandemi döneminde sohbetlerine başlayan ve benim de dahil olduğum bir çocuk edebiyatı okuma kulübünde önerilmişti Benjamin Anna’yı Seviyor kitabı. Günışığı Kitaplığı’nın basımını üstlendiği kitabın yazarı Peter Härtling. Eva Muggenthaler’ın resimleri eşlik ediyor kitaba ve Türkçe’ye Necdet Neydim çeviriyor. Okumamız ve üzerine konuşmamızın üzerinden birkaç hafta geçti ama yine de yazmak istedim. Hatta kulüpten arkadaşlarım da yazdı üzerine ama olsun, yine yazılası dediklerimden elimdeki. Hele de bir Pazar gününe en yakışan şey, belki de çocukluk aşkları, o dönem anılarıdır, sizce de öyle değil mi?
Sade dili, güzel çevirisi ile tam bir ilk aşk hikayesi “Benjamin Anna’yı Seviyor?” Bununla birlikte sadece aşk hikayesi değil, daha fazlası. Göç ve göçmenlik kavramları üzerine konuştuk kulüp üyeleriyle mesela. Sonra ırkçılık konularımız arasına girdi, ötekileştirme ve yoksulluk konuları da. Belki de en özet haliyle yaşama dair her şeydi aslında elimizdeki. Neyse ki çoğunlukla aşk hikayesiydi, hem de daha ne olduğunu bilemedikleri ama halesine kapıldıkları bir dönemde. En masum, en samimi ve en güzel haliyle üstelik. Aşık olanların yüzlerindeki garip gülümseme sarıyor sayfaları çevirirken okur olarak bizleri. Benjamin başka bir ülkeden gelen göçmen bir kız olan Anna’ya olan duygularını anlamaya çalışırken bizler de onun gözünden bakıyoruz Anna’nın kocaman ve güzel gözlerine. Yazarın kelimeleri hayalimizde bir sinemaya dönüşüyor yine. Hal böyle olunca da herkes kendi sinemasındaki karakterlerle yol alıyor. Kitabın güzel olan yanları iki ailenin de bu aşka eşit mesafede kalmaları. Çocuklar beraber zaman geçiriyor ve ailelerle tanışıyorlar. Birini daha yakından tanımakla onun dünyasına daha çok yaklaşıyorsunuz ya, işte biz de okur olarak hem Benjamin’in, hem de Anna’nın özelinde iki kültürle tanışıyoruz.
Akıcı bir dil kadar, okuyucunun kendinde bulduğu parçalar var
galiba daha çok. İşte en çok da burdan yakalıyor okuru. Eminim
hitap ettiği yaş grubundaki çocuklar da kendilerinden parçalara
sıkça denk gelecekler. Benjamin’in amcası Gerhard çocuk ruhuyla
eşlik ediyor kitaba. Dolayısıyla yetişkin dünyasında da tanıdık
sesler olduğunu gösteriyor aslında bize. Bu anlamda hayatı
yetişkinler için zorlaştırsa da, Benjamin için şans aslında amcası.
Anna da ailesi tarafından şanslı. Kızlarına ve onun hayatındakilere
saygı duyuyor aile ve evlerine gelen misafire oldukça sıcak
davranıyorlar. Kitabı okumamızın üzerinden dediğim gibi birkaç
hafta geçti ama raflarda bakınca içim sıcacık oluyor. Benjamin’in o
ilk kez duygularını fark ettiği halleri ile Anna’nın ona bakışı
beliriyor gözümün önünde. Hani hep çocuklukta yaşanan o masum duygu
anımsanır ya, işte öyle bir hal okur olarak bizdeki. Bununla
beraber oldukça ustalıkla geçiyor yazar toplumsal meselelerin
üzerinden. Çocukluğu savaş döneminde geçmiş bir yazarın kaleminden
çıkıyor bu kitap. Dolayısıyla bazı sözcük seçimleri hiç de öylesine
değil. İçimden acaba pandemide çocuk olanlar gelecekte neler
yazacak diye geçiyor şimdi bu satırları yazarken. Bakalım hangi
duygular ve sözcükler eşlik edecek onlara. Kitaptaki en güzel
noktalardan bir tanesi de öğretmenin iki çocuğa da saygı duyması ve
diğer çocukların Benjamin ile dalga geçtikleri sırada takındığı
tavır. Bazen zorbalık tek bir söz veya davranışla da
sonlandırılabiliyor ya, işte öğretmen tam da bunu yapıyor. Sevginin
karşılıklı olduğunu/olabileceğini incecik bir yol ile gösteriyor
hem çocuklara, hem de okur olarak hepimize. Bunca sözden sonra yine
ilk cümlelerime dönecek olursam; tam da evdeyken keyifle okunacak
bir Pazar kitabı gibi elimdeki. Alsın sizi götürsün çocukluğunuza
ve oradaki duygularınız kadar, haliniz de gelsin gözünüzün önüne.
Tam da bu nedenle yetişkinler okusun isterim en çok da çocuk
edebiyatını.