Bir Sürü Ben
Guy Bass’ın kaleminden çıkan ve Steve May’in resimlediği kitap Tudem Yayınları tarafından basılıyor. Türkçe’ye Emili İlemre’nin çevirdiği “Bir Sürü Ben”i...
Guy Bass’ın kaleminden çıkan ve Steve May’in resimlediği kitap Tudem Yayınları tarafından basılıyor. Türkçe’ye Emili İlemre’nin çevirdiği “Bir Sürü Ben”i okurken çok fazla şey geçti zihnimden. Kurgusunu çok beğendim ama bundan da öte çağrışımları güzeldi.
Doğa adındaki çocuk kendi istekleri olmayınca mutsuz olanlardan. Oldukça sıradan geliyor değil mi çocuk dünyasından bakınca. Doğa, yeme konusunda da, derslerde işlenmesini istediği konular ve oynanacak oyunlar konusunda da sabit fikirli. Dileği, kendi gibilerinin çoğalması. Bu dilek gerçek oluyor aniden ve Doğa aniden çoğalmaya başlıyor. Başlarda eğlenceli olan bu durum kontrol edilemez bir şeye dönüşüyor ve işler çığrından çıkıyor. Doğa kendi kopyaları ile konuşmadan da anlaşıyor ve süreç içinde istekleri gerçek oluyor ama bu durum onu mutlu etmiyor bir süre sonra. Evde ve okulda kendi gibi bir sürü kopyası ile hareket ederken tek tipleşmenin nelere mal olabileceğini görüyor aslında Doğa.
O çok sevdiği ve her gün yemek istediği soslu makarnayı bile
yemek istemiyor okulda. Her şeyin aynı olduğu, herkesin aynı şeyi
düşündüğü ve hayal ettiği ortamda “farklı” olan hiçbir şey
kalmayınca Doğa da haliyle yeniden mutsuzlaşıyor. Durumu
sonlandırabileceğini sanıyor ama bunu da başaramıyor. Sınıfında
azınlıkta kalan ve sessizliği seçen diğer arkadaşları da ondan ve
onun kopyalarından uzaklaşıyor. Sonunda Doğa onları kütüphanede
buluyor ve uzun süre sonra ilk defa onlarla “farklı” oyunlar
oynayıp, farklı sohbetlere giriyor. Konuşmaktan ziyade dinlemeyi
seçtiği bu süre içinde yeniden keyif almaya başlıyor her şeyden.
Açıkçası çok güzel bir anlatım ve kurgu diye düşündüm kitabı
bitirdiğimde. Çok güzel anlatmış çeşitliliğin güzelliğini ve
zenginleştirici yönünü. Hem de tam çocukların göz hizasından ve
onların dünyasından bakarak. Hayal etsenize sadece tek çeşit yemek
yediğinizi ve tek çeşit oyun oynadığınızı. Dinlerken bile insanı
rahatsız eden bir şeye dönüşüyor. Bunun sohbet halini, hayal
halini, konuşma halini düşünsenize. Farklılıklara saygı ve hoşgörü
belki yüzlerce sayfa ile anlatılsa bence böyle güzel
aktarılamayabilirdi. Elimdeki kitap basit gibi görünen bir olaydan
yola çıkıyor ve çok fazla şey söylüyor okura ve dinleyiciye. Doğa
gibiler çok fazla hayatımızda maalesef, yeni nesil ebeveynlerin de
bunda payı yok değil. Bunu yazarken her isteği yerine gelsin
isteyen çocukların isteklerini sorgusuz kabul edenleri kastediyorum
elbette. Belki onlar da aslında çocuklarını mutlu etme telaşında
ama mutsuzluk yüklediklerini bilemiyorlar. İşte bu kitap, bilmenin
de bir yolu aynı zamanda. Bendeki çağrışımları oldukça güzeldi,
umarım okuyanlar için de öyle olur.