31 Mayıs
31 Mayıs 2011 tarihi HES karşıtı Metin Lokumcu'nun Hopa'da biber gazı saldırısı ile öldürüldüğü gündür. 31 Mayıs aynı zamanda 2013 yılında Taksim Gezi Parkı direnişimizin kitleselleşmesi ile tüm dünyaya sesini duyurduğu...
31 Mayıs 2011 tarihi HES karşıtı Metin Lokumcu’nun Hopa’da biber gazı saldırısı ile öldürüldüğü gündür. 31 Mayıs aynı zamanda 2013 yılında Taksim Gezi Parkı direnişimizin kitleselleşmesi ile tüm dünyaya sesini duyurduğu ve bu topraklarda daha önce benzeri yaşanmamış bir isyanın filizlendiği gündür.
5 Haziran Dünya Çevre Günü ise, her yıl talan ve rant projeleri ile yok olma tehdidi altındaki doğamız ve kentlerimiz için yaşam savunucularının mücadeleye çağrı yaptığı gün olmuştur.
31 Mayıs – 5 Haziran ekolojik yıkımla mücadele haftası, suyuna, ormanına, doğasına, kentine, tüm yaşam alanlarına sahip çıkanların mücadele için buluşacağı; nükleer santrallere , HES’lere , termik santrallere, siyanürcü şirketlere, kentsel dönüşüm projelerine karşı birlikte mücadeleyi öreceği bir haftadır.
Sizleri bu yaşanılan gün ve haftalar içinde Türkiye’de yıllar öncesinden başlayan planlı olarak devam eden tohum hırsızlığından bahsederek bu konuda geldiğimiz süreci ileteceğim.
Yıllar önce Hazera Tohumculuk Şirketi ile Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi`nin ortaklaşa düzenledikleri Anadolu`nun yerel tohumlarını getir, bilgisayarı götür şeklinde özetlenebilecek "Hazera Trophy" projesi Türkiye gen varlıkları için tehlikeli yeni bir gelişmenin ipucunu sunmuştur.
Projenin amacı "yerel tohumları her dönem toplamak ve yeniden kullanmak, yerel çeşitliliğin sürekliliği için bir tür garanti oluşturmak" şeklinde belirtiliyor.
Birçok sebze türünün gen Merkezi olan Türkiye’de 1980 sonrasında çökertilen tohumculuk faaliyetlerine yön vermek, kontrol etmek ve tohum varlıklarına el koymak isteyen şirketler, üniversitelerle işbirliği içinde, tohum geleceğimizi ellerimizden almaya hazırlanıyor. Çökertilen kamu politikasının sonucunda, kendini besleyecek tohumlukları korumak için adım atmayan idareler, bu yerel çeşitleri, çok uluslu tohum şirketlerinin "denetimine" sundular.
Tohumun, gıda geleceğimizin temeli olduğunu ise bu şirketler çok iyi biliyor. Tohumu kontrol edenin, gıda geleceğimizi de kontrol edeceğini görüyorlar.
Hazera Genetics "Milyarlarca dolarlık dünya tohum pazarı, 5 milyarı aşan dünya nüfusunun en temel gereksinimi gıda - beslenme açısından Türkiye’nin ekonomik, stratejik konumunu güçlendirici, hatta tohum ve gıda `silahı` ile gerektiğinde `bölge ve dünya siyasetine yön verme` gücünü de elinde tutmanın temel araçlarından birisi.
Hazera, Tohum sektörünü elinde tutarak ülkeyi ve toplumu midesinden bağlayacaklarını biliyor. Buna rağmen, Akdeniz Üniversitesi Ziraat Fakültesi, Hazera Tohumculuk Şirketi ile tohum kaynaklarının toplanması için bir proje geliştiriyor.
Proje ile ilgili genel bilgi ise şu, Proje konusu olan sebzenin Latince ve yöresel ismi, yetiştirildiği bölge ve yayılma alanı, eğer varsa farklı kullanım amaçları, yörede ne kadar zamandır bilindiği ve yetiştirildiği, yok olma tehlikesinin bulunup bulunmadığı, tohum çimlenme süresi, tohum çimlenme yüzdesi, tohum ekiminden fide aşaması ve çiçeklenmeye kadar geçen süre, meyve bağlama tarihi, meyve üzerinde yapılan C vitamini, kuru madde değeri, meyve eti sertliği, raf ömrü, depolama süresi gibi veriler saptanacak bir rapor halinde proje koordinatörlüğüne ve poster halinde de proje değerlendirme komitesine sunulacaktır.
Juri tarafından değerlendirilen projelerde birinci olana diz üstü, iki ve üçüncüye masa bilgisayarı hediye edilecek, fakültelerinde 1. olan tüm yarışmacılar danışmanları ile birlikte Antalya`da 5 yıldızlı otelde 1 hafta misafir edileceklerdir.
Bu proje maalesef gerçekleştirilmiştir.
Bu tohumlar nasıl, ne için ve nerede kullanılacak?
Bu tohumlukları bugüne kadar geliştiren çitçilerin hakları nasıl korunacak?
Bu tohumlukların genetik özelliklerini değiştirmeye çalışan uygulamalara karşı Fakülte, şirketten ne tür garantiler alacak?
Bu tohumlukların ticari mal olarak haklarını Hazera isimli şirket mi alacak?
Hazera (İbranice de Tohum demektir) Tohumculuk Şirketi, 1938’lerde İsrail’de Kurulan "Hazera Tohum Üretme ve Tedarik Kooperatif Birliği" nin daha sonra Hazera Genetics adını alan şirketin Türkiye’deki iştirakidir.
Ve halen görevlerine devam etmektedir.
2004 de kurulan Hazera Tohumculuk şirketinin sahibi olan Hazera Genetics ise Fransız Vilmorin şirketine aittir. Sebze tohumunda Monsanto `nun Seminis şirketi 464 milyon Euroluk satış cirosu (2007) ile dünya birincisi, Vilmorin ise 345 milyon Euro ile ikinci durumdadır.% 80 Vilmorin iştiraki olan Limagrain Verneuil Holding (LVH) ise bugün Avrupanın tahılda birinci, mısır tohumunda ise ikinci büyük tohum şirketidir.
Fransız Vilmorin şirketi %100 Türk şirketi olduğu ile övünen Anadolu Tohumculuğun %50 ye varan hisselerini geçtiğimiz yıl içinde almış, Türkiye `de Sebze Tohumunda söz sahibi olan bir konuma gelmiştir. Keza Türkiye `de sebze tohumunda iddialı bir şirket olan Seminis`in Monsanto tarafından alınması ile sebze tohumu pazarı ağırlıklı olarak uluslararası Biyoteknoloji şirketlerinin eline geçmiştir.
Tarımsal biyolojik çeşitliliğimizle övündüğümüz Anadolu, silahsız bir işgale mi maruz kalmaktadır?
Taşları yerlerine oturttuğumuzda, 1980`lerde başlayan tarımdaki neo liberal politikalar ile tarımın şirketleştirilmesi hedeflerine ulaşılmakta olduğu, 5553 sayılı Tohumculuk Yasasıyla bunun her türlü alt yapısının hazırlandığı görülmektedir. Yıllardır ABD ile AB arasındaki GDO savaşlarında hangi tarafı tutacağına karar veremeyen TC hükümetleri, bu konudaki politika(sızlık)larını ülke gerçekleri ve yararına değil, AB, ABD ve özellikle ABD hükümetlerinin desteklediği ulus ötesi tohum şirketleri lehine geliştirmişlerdir.
Dünya da bir başka konu ile karşılaşıyoruz.
Norveç’te dünya ekolojisinde büyük bir yıkım yaşanması durumuna karşı 3 milyon çeşit tohum için Tohum Bankası bulunuyor. Banka, nükleer saldırı ve tsunami tehlikelerine karşı korunaklı bir kaya içerisinde bulunuyor.
Son 100 yıllık dönemde tahıl türlerinin yaklaşık yüzde 75'i farklı nedenlerden dolayı yitirildi. Dünyada büyük bir yıkım yaşanırsa, insanlığın devamı için gıdaya nasıl ulaşılacak? Bu sorunun cevabını verebilmek adına, Norveç hükümeti 2008 yılında bir çalışma başlattı. Felaket Ambarı olarak da bilinen, Tohum Bankası’nda, bütün dünyadan 3 milyon farklı çeşit tohum bir araya getirildi.
Felaket senaryolarına önlem amacı ile Kuzey Buz Denizi'nde Svalbard Takımadasından bir adada kurulan Svalbard Dünya Tohumlar Bankası, kaya içinde 120 metrelik derinlikte, nükleer saldırıya ve okyanus düzeyinin yükselişine karşı dayanabilecek şekilde inşa edildi.
Tohum bankası dünyanın bütün bölgelerinden toplanmış tohumları içinde barındırırken, stoklar, gerektiği anda tüm tahıl türlerinin yeniden üretimini sağlanmak için yeterli.
Değişik ülkelerde tohumlarının korunduğu 1757 banka kuruldu ancak, Svalbard Dünya Tohum Bankası’nın eşi benzeri yok. Norveç hükümeti tarafından yaptırılan tohum deposu, Uluslararası Gıda Örgütü'nün emrine devredilirken, çalışmalar Uluslararası Gıda Teşkilatı tarafından finanse ediliyor.
Yıllar sonra artık silahlar ile ülkeleri yok etmeye gerek kalmayacak ve de tohum ile gereken düzeni sağlayacaklar.
Türkiye’de ekilen domateslerin tohumu İsrail’den ithal ediliyor
Tarım ülkesi olmasına rağmen Türkiye’de tüketilen domatesin yarıya yakınının tohumu İsrail’den ithal ediliyor. 2012 yılında İsrail’den 16 milyon dolarlık domates tohumu alan Türkiye, 2013 yılında da 13 milyon dolar ödedi. İsrail’den alınan domates tohumu miktarı Türkiye’nin toplam tohum ithalat rakamları ile karşılaştırıldığında ortaya korkunç bir tablo çıkıyor.
Türkiye’nin hibrit sebze tohumu ithalatında İsrail birinciliği kimseye kaptırmıyor
Türkiye, 2013 yılında 194 milyon dolarlık tohum ithalatı yaptı. Bu tohum ithalatının da yüzde 60-65’i halk arasında kısır tohum olarak bilinen hibrit sebze tohumlarından oluştu. Türkiye’nin hibrit sebze tohumu ithalatında ise İsrail birinciliği kimseye kaptırmıyor. İsrail’den yapılan ithalatın da neredeyse tamamına yakınını domates tohumu oluşturuyor. Bu tablo, sofralarımızdan hiç eksik etmediğimiz domatesin tohumunda bile, Türkiye’nin İsrail’e nasıl bağımlı hale getirildiğini gösteriyor.
Domates üretiminin tekelini İsrail’e verdiler
Anadolu’nun verimli toprakları son yıllarda uygulanan maksatlı tarım politikasıyla her geçen gün daha da çoraklaşıyor. Tohumculuk sektörü, uygulanan yasak ve fiyat politikasıyla bitirilirken bu durum en çok İsrail’in işine yaradı. Türkiye’deki domates üretiminin tekeli İsrail’in kontrolüne geçti.
Tarım ülkesiyiz ama İsrail’in domatesini tüketiyoruz.
Tohumculuk sektöründe yerli ve millilik konusunda bir politika ortaya konamadı. Neredeyse tamamı hibrite kayan ve dış ticarette önemli bir kalemi oluşturan mısır, ayçiçeği, şekerpancarı, patates ve sebze türlerinde üretilen tohumların önemli bir bölümü yabancıların hakimiyetinde bulunuyor. Özellikle hibrit sebze tohumlarında yatırım ve ıslah çalışması yapan, kendi çeşitlerini üretmeye çalışan, bunun için elini taşın altına koyan yerli firmalar yok değil. Ancak bunların sayısı bir elin 5 parmağını geçmiyor. Yerli firmaların domates tohum çeşitleri üreticiler tarafından kullanılsa da Türkiye’de ekilen domates tohumlarının yarıya yakınını İsrail’den ithal edilen domates tohumlarından oluşuyor.
Artık tek bir söz kalıyor. Hepimize afiyet olsun..