“Yüzleşme”
Tarihte bugün, gazetecilerin çalışma haklarına önemli iyileştirmeler getiren ve sosyal haklarını güvence altına alan yasanın kabul edilmesi üzerine; Dokuz gazete sahibi yasayı protesto etmek için 3 gün süresince gazeteleri yayımlamama...
Tarihte bugün, gazetecilerin çalışma haklarına önemli iyileştirmeler getiren ve sosyal haklarını güvence altına alan yasanın kabul edilmesi üzerine;
Dokuz gazete sahibi yasayı protesto etmek için 3 gün süresince gazeteleri yayımlamama kararı aldılar.
10 Ocak 1961 sabahı, gazeteleri ellerine alan okuyucular, “Gazetemizi 3 Gün Kapatıyoruz” başlığıyla dokuz gazete patronunun ortak bildirisi ile karşılaştılar.
“Dokuz patron olayı”
olarak anılan bu gelişme karşısında gazeteciler haklarına sahip çıkmak için Sendika binası önünde boykot yapıp üç gün boyunca kendi gazetelerini çıkardılar.
Bu olayın ardından normalde 10 Ocak gününü “Çalışan Gazeteciler Bayramı” olarak kutlamaya başlayan gazeteciler
On yıl sonra Gazeteciliğe gelen askeri müdahale nedeniyle 10 Ocak’ı bayram olmaktan çıkarıp “Çalışan gazeteciler Günü” olarak anmaya başladı.
*
Aradan neredeyse 50 yıl geçtiği halde gazetecilik adına ne yazık ki olumlu bir gelişmeden söz etmek mümkün değil.
Mesleğimizin en zor dönemlerini yaşıyoruz.
1971 yılında gelen baskıyla 10 Ocak’ı bayram olmaktan çıkaran zihniyetler farklı şekillerde karşımıza çıkıyor.
O gün askeri vesayet vardı, bugün ise siyasi baskılar…
Değişen hiçbir şey yok!
Gazeteciliği “Halkla ilişkiler” tandasına oturtmaya çalışan,
sorgulamadan uzak, tamamen “yanlı” yayıncılıkla mesleği köreltenlerin kıblesinin “ne” olduğunu söylemeye sanırım gerek yok.
Kimsenin doğruları duymaya, doğru yönlendirilmeye falan baktığı yok.
Hepsinin tek istediği “ALGI”
Basını bir PR şirketi olarak görenlerin mesleğe verdiği zarar parayla ölçülemez.
Ama ne yazık ki bunu düzeltmek için gazeteciler olarak bir araya gelmek mümkün değil.
Herkesin bir tarafı var.
Tüm gazetelerin kendine göre bir dengesi var.
Dengeyi tutması gereken siyasetçiler ve yöneticiler değilmiş de bizmişiz gibi davranıyoruz.
Nabza göre şerbet vererek gazetecilik yaptığımızı zannediyoruz.
Kimse kusura bakmasın ama durum maalesef böyle.
*
Sadece Kocaeli yerel basını mı?
Ulusallar bizden beter durumda.
Bugün ne Hürriyet eski Hürriyet; ne Sözcü eski Sözcü
Ana akım medya dediğimiz basın halktan yana olması gerekirken iktidardan yana saf tutmuş.
Diğer taraftan muhalif basın diye adlandırılanlar iktidarın her icraatını yerden yere vuruyor, muhalefeti yanlışlarıyla beraber ölümüne sahipleniyor.
Yani tarafı olduğu yeri sürekli öven, algı yönetimi yapan, fotoğrafı istediği gibi gösteren bir medya var.
Ve korkarım bu medyayla Gazetecilik mesleği her geçen gün ölüme bir adım daha yaklaşıyor.
*
Peki, bu meslek nasıl kurtarılır?
Bakın, medya nasıl kurtulur demiyorum. Medyayı kurtarmak gazetecilerin yapacağı iş değildir.
Biz, gazeteciliği nasıl kurtarırız, onu tartışmalıyız.
Ama kiminle tartışacaksınız?
Bana bu kentte gazeteciliği tartışacak, tartışıldığında bir yol çizecek kaç duayen isim sayabilirsiniz?
En akıllıları(!) kafa çekerek sağa sola sataşmakla meşgul.
Bir-iki usta kalem var mesleği tartışabileceğimiz, onlar da genç nesille uğraşmak istemez haldeler.
Sizin anlayacağınız bu kentte bize doğru yolu gösterecek, yön verecek gazeteci büyüklerimiz yok.
Var olanların derdi de biz değiliz.
Bizi temsil ettiği söylenen Gazeteciler Cemiyeti ise mitoz bölünmeyi yaşamakla meşgul.
Anlayacağınız yalnızız.
Gün geçtikçe kan kaybediyoruz.
Toplumda saygın bir yeri olan mesleğimizin kıymetini bilmiyoruz.
*
Bugün 10 Ocak Çalışan Gazeteciler Günü münasebetiyle sayısı kutlama mesajı, sayısız telefon ve hediyeler aldım.
Ama nedense hiçbiri bende en ufak bir iz bırakmıyor.
Hak etmediğimizi düşünüyorum.
1961 yılında gazetecilik adına bir araya gelerek patronlarına karşı direnişe geçen o gazetecilerin mirasını yiyoruz.
Basın hak ve özgürlüklerine vurulan prangaları görmeyi öteliyoruz.
İfade özgürlüğü kapsam dışı olduğundan tutuklu bulunan gazetecileri en az biz dile getiriyoruz.
“Bana dokunmayan yılan bin yaşasın” diyoruz.
Düşünce ve ifade özgürlüğü elinden alınarak tutuklanan gazeteciler dört duvar arasında belki ama;
Bizim durumumuz onlardan daha evla değil, bilesiniz.
Tek farkımız, akşam olunca evimize gidebiliyoruz.
Oysa gazetecilik bu değil…!
Gazetecilik; risktir. Doğru bildiğini korkusuzca yazmak ve savunmaktır.
Bedel ödemektir, yarını düşünmemektir.
Haktan ve halktan yana olmaktır.
Zalimlere kafa tutmaktır, ezilenlerin sesi olmaktır.
Emektir, mücadeledir.
*
Kim bu ilkeler doğrultusunda gazetecilik yapıyorum derse, ben de dahil; onun alnını karışlarım.
Ne gazeteciler eski gazeteci, ne siyasetçiler eski siyasetçi.
İşin tuhaf yanı, askeri müdahaleye bile gerek olmadan kendi ellerimizle teslim olduk.
Daha da ötesi siyasetçilerin elinde oyuncak olan bir meslek örgütü olmaktan öteye geçemedik.
Buna ulusal çapta duayen olarak gördüğümüz herkesi dahil edebilirsiniz.
*
Bu yazı tamamen özeleştiri yazısı olup;
Aynı zamanda gerçeklerle yüzleşme yazısıdır.
Kimse kendini kapsam dışında görmesin!
Umarım ve dilerim ki; gerçek manada gazetecilik yapabileceğimiz iyi günler ileridedir.
Ben daha fazla ileri gitmeden noktayı koyayım(!)