Nihayet “Üretim” dediler…

Çok sık kullandığım bir terminoloji değildir, 'vatan haini”, 'memleket düşmanı” gibi terimler. Fakat gel gör ki, ülke olarak üretimden o kadar kopmuşuz ki; Hatta koparılmışız ki, adeta toprakla bağımız kesildi. Bizden sonraki...

Çok sık kullandığım bir terminoloji değildir, “vatan haini”, “memleket düşmanı” gibi terimler.

Fakat gel gör ki, ülke olarak üretimden o kadar kopmuşuz ki;

Hatta koparılmışız ki, adeta toprakla bağımız kesildi.

Bizden sonraki nesiller bir ıspanağın sofraya ne zahmetlerle geldiğini,

Buğdaydan

ekmek olduğunu neredeyse bilmeyecek.

Çünkü pek çok konuda olduğu gibi tarımda da dışa bağımlı hale getirildik.

Ekip biçmediğimiz gibi, ortaya çıkan sebze ve meyvelerde sağlığı olumsuz etkileyecek bir sürü maddeyle karşı karşıyayız.

İşte ben bunları dolaylı yoldan terörle eş değer görüyorum.

***

Bir insanın hayatına kast etmek için illa elinize silah alıp dağa çıkmanız gerekmez.

Bunu bize dayatılan hormonlu gıdalarla da yapabilirsiniz.

O nedenle en başında da dediğim gibi, bile-isteye insan yaşamına olumsuz etki eden,

gıdamızla oynayan herkes benim gözümde teröristten aşağı değildir.

Son yıllarda iyice zıvanadan çıkan bu konu yetkililerin de kontrolünde değil maalesef.

Ve bunun temelinde de çiftçinin, köylünün iyiden iyiye üretimden koparılması, yani gereksiz tarım politikaları var.

Artık kimse toprağa ne ekilip biçildiğiyle ilgilenmez oldu.

İşin daha da kötüsü, toprağını ekmeyene teşvik gibi dönüm başına para verildiği dönemlerden geçiyoruz.

***

Peki, ekmeden biçmeden, emek sarf etmeden avanta gibi verilen, asla hak edilmeyen teşviği alanlara ne demeli?

Hangisi çıkıpta “Ben ekmedim biçmedim, bana neden para veriyorsunuz” diye sorguladı?

Hiçbiri… çünkü bizim genetiğimizle oynadılar, DNA’mızı bozdular.

Deprem zamanı dağıtılan yardımlarda çocuğu olmadığı halde çocuk bezi sırasına girenleri gördüklerinde anladılar bir kesimin avanta merakını.

Son yirmi yıldır bu düzen üzerinden yürüdüler de yürüdüler.

Toprağı ekmeyi yasaklayan, yasağa para ödeyen bir sistem dünyanın neresinde görülmüş?

O yüzden biri çıkıpta üretim dediğinde, tarım dediğinde, köylü-çiftçi dediğinde kulakları dikiyorum.

***

Hatırlarsanız var olduğu dönemlerde milyonlarca lira kar eden İstanbul Gübre Sanayi A.Ş yani İGSAŞ, kirli oyunlarla neredeyse bedavaya pazarlandı.

Üreticinin kolu kanadı olan, Türkiye’nin tek gübre üreticisi İGSAŞ’ın, özelleştirme ihalesine birkaç gün kala tek hammaddesi sayılan doğalgazı kestiklerinde,

ülke tarımı için sonun başlangıcı olduğunu unuttuk haliyle.

Ta ki; mutfakların olmazsa olmazı soğan ve patates bir anda üç-dört katı fiyatla tencereye girene kadar.

***

İşte tam bu noktada “ÜRETİMDEN KOPTUK” diye bağıran, geleceği öngören insanların sesine milyonlar eklenince;

İktidar partisi başta İstanbul ve Ankara olmak üzere sekiz metropol kenti birden kaybetti.

Kim ne derse desin büyük metropollerin kaybedilmesinde birinci etken olarak ben bunu görüyorum.

İktidar da bunu görüyor ki muhalefet belediye başkanlarının öncelediği üretime yani tarıma yönelik projelere sarıldı.

***

Kimseyi birbiriyle yarıştırma derdinde değilim.

Bizim önceliğimiz üretim.

Kim ki tarıma yönelik projelerle ortaya çıkarsa ve o projelerin ayağı yere basarsa biz onu sonsuz destekleriz.

Zaten tarımı desteklememenin vatan hainliğiyle eş değer olduğunu en başında söyledim.

***

Bugün kentimizin Büyükşehir Belediye Başkanı Tahir Büyükakın’ın da bu topa girmesi umutları artırdı.

Hem de öyle afaki değil, bilimsel verilerle ortaya çıktı.

Köylüye “ALIM GARANTİLİ” teşvik sunacaklarını açıkladı.

Oturduğu yerde devletten yardım beklemek yerine, onları üretime teşvikle devlete yardım eden pozisyonuna soktu.

Bunu yaparken yerindelik duygusu ile insanların kendi köylerinde,

kendi toprağına yönelmelerini ve köyden kente göçü önlemenin adımını attı.

***

Yapılacak olan üretim öyle sıradan sebze fidesi verip kenara çekilmek gibi bir şey değildi.

Proje detaylarını bugün haberlerde okudunuz.

Ancak okumayanlar için biraz bahsedeyim.

***

Öncelikle üç ürün seçilmiş. Bunlar oğul otu, biberiye ve nane…

Hepsinin kar marjları en ince ayrıntısına kadar hesaplanmış.

Buğday ile kıyas

getirilmiş.

Her şey olup bittiğinde dev bir bütçe ile sonuç alınacağı netleştirilmiş.

Flu hiçbir şey yok!

Biberiye, nane ve oğul otu

dediğimiz ürünler şimdiye kadar da ekiliyordu evet bu doğru.

Ancak bu ürünlerden yağ elde edecek bir işletme tesisi olmadığı için geri dönüşleri yok gibi bir şeydi.

Projeyle birlikte işletim tesisi de hayata geçecek.

Tesis İzmit’teki hal binasının yanına inşa edilecek.

***

Köylüden ilk başvurular önümüzdeki günlerde alınmaya başlanacak.

Köylü hiçbir şeye para ödemeyecek.

Sadece tarlasını ve işgücünü kullanacak.

Ürün toprağa ekilmeye başladığı anda aşamalı olarak payına düşen parayı alacak.

Yani tarla belli, ekilecek ürün ve kapasitesi belli, elde edilecek sonuç belli, gelir belli, gider belli…

“Bu yıl ürünüm elde kaldı

” olayı yok!

***

İşin bu kısmında paydaşlar devreye giriyor.

Kocaeli Ticaret Odası iş birliğiyle bu işin borsası oluşturulacak.

Hedefte Kocaeli’nin, tıbbi aromatik bitkiler pazarının borsa üssü olması var.

Çok meşakkatli ve zor gibi görülse de oturduğunda müthiş bir sonuç elde edilecek.

Tıbbi aromatik bitki olarak adlandırılan ürünlerden elde edilecek yağlar ilaç sektöründe kullanılacak.

Büyükakın bundan sonraki vizyonlarının ilaç yapımı olmasıyla ilgili göz kırpmayı da ihmal etmedi.

***

Bu tür çiftçiyi teşvik eden projelerde ilk yıl çiftçiye para ödemesi yapılmaz.

Ama Büyükakın, işi ne kadar ciddiye aldıklarını göstermek ve buna çiftçiyi inandırmak adına ilk yıl ödeme yapacaklarını söyledi.

Proje kendisine ilk geldiğinde hemen defans yapmış.

“Madem bu kadar getirisi var, çok para kazandırıyor niye kimse yapmamış”

diye sormuş.

Siyasalcı olmasının yanı sıra fena bir iktisatçı da sayılmazmış hani

İşletme tesisi olmadığı için para kazandırmadığını söylediklerinde ikna olmuş.

Projenin bitiminde Kandıra’ya 28 milyon katkı sağlanacağının garantisini verdi.

Aynı zamanda görsel algısıyla, ürünlerin çiçek açma dönemlerinde Kandıra’nın eko turizmine de katkısının olacağını savundu.

Hatta öyle ki, bu projenin Türkiye’deki diğer belediyelerce örnek alınacağını iddia etti.

***

İddialı olmak, vizyon sahibi olmakla aynıdır.

Vizyonunuz yoksa iddianız da yoktur.

İddianız varsa vizyonunuz da var demektir.

Ortaya koyulan proje bir vizyon projesidir.

Ama hep dediğimiz gibi, öyle çılgın projeler gördü ki bu millet!

Artık vizyondan da gına getirir olduk.

İcraat istiyoruz, uygulama istiyoruz.

Şehirde bir şeyler değişsin istiyoruz.

Yoldan, köprüden, metrodan, tramvaydan, çöpten sıkıldık.

İhtiyaçların dışına çıkılsın.

Zorunlu hizmetleri bize proje diye yutturmasınlar istiyoruz.

***

Bir de işin Kandıra kısmı var.

Basın toplantısında Büyükakın’a da sordum.

“Bir ay önce aynı salonda basına Kandıra’ya çöp depolama tesisi yapılacağını açıkladığınızda ortalık ayağa kalktı.

Şimdi aynı yerde Kandıra’ya güzel bir tarım projesiyle geliyorsunuz.

Kandıra’yı pilot bölge seçmenizin nedeni bu olabilir mi, yani Kandıralının gazı mı alınıyor”

diye sorduğumda Büyükakın;

Bu düşünceme asla katılmadığını, ne Kandıra’ya ne de başka ilçeye ihanet etmeyeceğini söyledi.

Bununla ilgili yapılan spekülasyonlara daha sonra detaylı cevap vereceğinin mesajını verdi.

***

Açıkçası böyle güzel ve önemli bir projeye gölge düşmesini ben de istemem.

O konu apayrı bir konu.

Ortada net bir şey yokken, tarım projesini onunla eşleştirmek haksızlık olacak.

Ama biz aklımızdakini sorarız çünkü benzer şeyin vatandaşın da aklına geleceğini biliriz.

Sokağı okuruz, insan psikolojisini az çok biliriz.

Bu nedenle kimse sorularımızı yadırgamasın.

***

Sonuç olarak Büyükşehir Belediyesi iddialı bir projeyle görücüye çıktı.

Kendi adıma, ülkesini seven, üretimi olmazsa olmaz kabul eden birey olarak

Tıbbi aromatik bitkiler projesini -amasız -fakatsız- destekliyorum.

Başta gidilen yol her ne kadar yol değilse de olana ve ölene bakmayacağız.

Üretime yapılan her olumlu adımı destekleyeceğiz.

Ama gelinen noktaya nasıl geldiğimizi, bizi üretimden nasıl kopardıklarını unutmayacağız.

***

Büyükşehir belediyesi bu üç ürün için

gerekli çalışmayı yapmış ve şartları ortaya koymuş.

Şimdi bize düşen şey bu güzel projeyi sahiplenmek ve adım adım takip etmek.

Gerek ülke ekonomisine, gerek Kandıra’ya, gerekse de aile bütçesine katkı vermek bizim insanımıza kalıyor.

Hazırcılıktan üretime geçmek için umarım çok geç kalmamışızdır.

Malum… insanoğlu bedavacılığa, tembelliğe çok daha kolay alışıyor.

SON DAKİKA HABERLERİ

Aysun Özcan Diğer Yazıları