“Herkes yapar Sibel yapmaz” dediler

Körfez Ticaret Odası Başkanı Sibel Moralı gündemin önemli isimlerinden biri. Özellikle Kocaeli'nin ilk kadın oda başkanı olması benim için pek çok artıdan daha önemli. Kadınlara imkan verildiğinde neler yapabileceğinin görülmesi...

Körfez Ticaret Odası Başkanı Sibel Moralı gündemin önemli isimlerinden biri.

Özellikle Kocaeli’nin ilk kadın oda başkanı olması benim için pek çok artıdan daha önemli.

Kadınlara imkan verildiğinde neler yapabileceğinin görülmesi açısından

Sibel Moralı’nın o makama gelmesini oldukça önemli buluyorum.

Ancak Moralı’nın aldığı görevi başarıyla yürütmesine rağmen

Oturduğu koltuğu bir erkeğe bırakmak için figüran olmasını da içselleştirmiyorum!

Ben aklına geleni yüzüne söyleyen biriyim, öyle röportajda o sorulmaz bu sorulmazdan yana değilim.

Sibel Hanımı arayıp, bodoslama sorulara hazır mısınız dediğimde;

Şöyle bir iç geçirip “evet” demesini hiç unutmayacağım.

Başkası olsa kıvırır, kaçardı. Şimdi zamanı değil, zamanı gelince söz, ilk sizi arayacağım falan derdi.

Biz de anlardık ki karşımızdaki kıvırıyor, ne diyeceğini bilemiyor.

Hal böyle olunca hakkında konuşulanları doğru kabul edip, hükmümüzü ona göre verirdik.

Ama Sibel Moralı son derece kendine güvenen ses tonuyla “benim kimseden saklım gizlim yok, kimseden çekincem de yok” deyip

Benimle buluşmayı kabul etti.

Röportajı size iki bölüm halinde vereceğim.

Çünkü akılda yer etsin, tarihe not düşsün istiyorum.

Bir kadın nasıl ezilmeye çalışılır, bir kadın ona rağmen nasıl asaletini muhafaza eder, görün istiyorum.

***

Buyurun röportajımızın birinci bölümüne…

***Sibel Hanım, göreve geleli ne kadar zaman oldu?

Geçen yılın Kasım ayının 10’unda yapılan yönetim kurulu toplantısında başkan seçildim.

***Yönetim kuruluna da yedek listeden henüz yeni dahil olmuştunuz sanırım?

Evet, KTO yönetiminde altı kişinin istifa etmesiyle yedeklerden gelerek yönetim kurulu üyeliğine davet geldi, kabul ettim.

***Yedek yönetim kurulu üyesiyken asil üye oldunuz, derken birden bire başkanlığa geldiniz. O süreç nasıl ilerledi, biraz geriye dönelim mi?

KTO Başkanımız Mustafa Efe’nin vefatından önce yönetim kurulunda 6 tane arkadaşımız Sayın Efe ile anlaşmazlığa düşüyorlar. Aralarında devamsızlık yapan meclis üyesi arkadaşlarımız da vardı, Mustafa Efe onları düşürmek istedi. Efe’ye bunu yapmamasını, hemen darbenin peşi sıra böyle kritik bir dönemde bunu yaparsa FETÖ’den dolayı sanılacağını ifade ettiler ancak yine de faydalı olmadı. Bu arkadaşlar rahatsız oldular kaldı ki onlar Efe’yi destekleyen insanlardı.

***O zaman niçin böyle bir şey yapmış olabilir, karşı tarafa falan mı geçtiler?

Evet, bir bakıma öyle de denilebilir. Çünkü bu kişiler daha önce devamsızlık yaptığında Sayın Efe görmezden gelirken, sonraki süreçte Recep Öztürk’ün yanında yer almalarını kabullenmediği için devamsızlıklarını bir fırsat bildi ve onları düşürdü. Bu arkadaşlar Efe’ye yalvardılar. Şu an bunu yapma, zaten odalarda bir FETÖ konusudur gidiyor, bu yanlış anlaşılır. Ayrıca ben siyaset yapıyorum, daha sonra istersen yine gönder diyenler olsa da Efe dinlemedi. Öyle olunca da ekip dediğimiz arkadaşlarımız toplamda 6 kişi yönetimden istifa ettiler. Sonra yedek listeden bizler göreve geldik. Tüm bunlardan benim sonra haberim oldu. Çağırılana kadar yaşanan gelişmeleri bilmiyordum.

***Yani bu olayların merkezinde yoktunuz, öyle mi?

Hayır, beni arayıp davet etmeseler haberim yoktu yaşananlardan. O akşam beni arayıp, şurada toplanıyoruz dediler, kalktım gittim toplantı başka yere alınmış, oraya gittim kapıdan baktım bizim arkadaşlar orada. Dedim “hayırdır darbe mi yaptınız”. İnanın hiçbir bilgim yoktu. Daha ben ne olduğunu öğrenemeden rahmetli Efe beni aradı. Dedi ki, “Sibel ben çok üzgünüm. Böyle böyle bir olay oldu, arkadaşlar toplu şekilde istifa ettiler. Artık yönetim kurulu üyesisin yarın mazbatanı yolluyorum, hayırlı olsun. Sen mahallemizin kızısın ben seni severim” dedi. Döndüm arkadaşlara, “ya siz hakikatten darbe yapmışsınız, neler oluyor” diye sordum. Ben de sanıyorum ki meclisten düşürülen arkadaşlara veda yemeği veriyorlar zannettim. Ama bambaşka olayla karşılaştık.

***Şu an EKİP dediğiniz kişiler mi yapıyor bunu?

Evet, şu an içinde bulunduğum ekip arkadaşlarımdı hepsi. O akşamdan sonra orada bulunan herkes birbirine kenetlendi fakat hiç arzu edilmeyen bir şekilde Mustafa Efe vefat etti. O ekibin içindeki herkes ciddi anlamda çok üzüldü. Keşke böyle bir tatsız olayın ardından bu vefat yaşanmasaydı dedik. Ben kendi adıma çok üzüldüm ki olayın benimle hiç alakası yoktu.

***Sonraki süreç nasıl ilerledi peki?

Aslında odada yaşanan istifaların ardından Efe’nin seçime gitmesi gerekirdi ama yapmadı, bu mevzuata aykırı bir durumdu. Çünkü yönetim kurulu 8 kişi ve yedek üye sıfırdı. Normalde 9+9 olmalıydı ama rahmetli Efe seçime gitmedi. Dolayısıyla onun vefatıyla birlikte yedi kişiye düştük, yedek de yoktu mecburen bir seçime gidildi. Fakat öbür taraftan Recep Öztürk haricinde başka kişiler başkanlıkla alakalı bir takım planlar yapınca Recep Bey, şunu düşündü; mutlaka iki asil üyeyi kendi ekibimizden oraya vermeliyiz ki odanın başına kim geçerse o süreci kendi lehine çevirecek süresi vardı neticede. Dolayısıyla bizden biri olursa önümüzdeki o zaman dilimi Recep Öztürk seçime girdiğinde korkunç bir avantaj olacaktı.

***Karşı ekipte yanılmıyorsam Ali Çakır vardı değil mi?

Evet, Ali Çakır ve Doğan Bozkurt beraber girdiler seçime. Eğer onlar kazansaydı matematiksel üstünlük onlarda olacaktı ve kim elini kaldırırsa başkan olacaktı. Dolayısıyla onlar da önündeki bir yılda benim yaptığım gibi çok çok çalışıp, insanlarla diyalogları sıklaştırıp, iyi kulislerle iyi bir avantaj elde etmiş olacaklardı.

***Niçin sizde karar kıldı ekip dediğiniz o arkadaşlarınız?

Aslında bizden üç kişi başkan olmak istedi. Bunlardan biri Veysel Şenol, diğeri İlker Korkmaz idi. Benimle beraber üç aday ekip içinde bir seçim yaptık ve kutudan ben çıktım.

***Kura mı çekildi yani?

Hayır herkes oy kullandı. Başkan kim başkan yardımcısı kim olsun diye. Oylar sayıldı ve ben çıktım.

***Hep Recep Öztürk üzerinden gidiyoruz belki ama siz de konuşmalarınızda buna vurgu yaptığınız için soruyorum. Siz Recep Bey ve diğer arkadaşlarınız, gelecek için yol haritasını oturup planladınız mı? Yani Sibel Moralı Recep Öztürk’ün başkanlığa giden yolda odayı seçime götürecek ve ekibin tek adayı Recep Öztürk olacak gibilerinden bir görev dağılımı mı yaptınız?

Hiç böyle bir görev dağılımı yapmadık ama görülen tablo o. Recep Bey o dönemden beridir adaylık isteğini hiç törpülemedi, hep seçim için hareket etti.

***Bunu siz de isteyebilirdiniz, diğerleri de isteyebilir. Kesin bir konuşma olmadan iş nasıl buralara geldi? Her demecinizde “Recep Bey varsa ben yokum” diyorsunuz. Böyle bir ekip anlaşması yoktu da sessizce mi yürüdü yoksa masada konuşulup karara bağlandı mı, anlamaya çalışıyorum?

Tabi herkes isteyebilir. Sizin de dediğiniz gibi dillendirilip konuşulmayan ama herkesin bildiği bir şey gibi. Ancak biz dillendiripte “kesinlikle aday, sen aday olamazsın ya da olmayacaksın” gibi herhangi bir konuşma geçmedi aramızda. Bana böyle bir şey de söylenmedi. Olay belliydi o zaman ve anında pozisyon almak gerekiyordu. Orada bizim ekip dışında biri o koltuğa oturursa bunu kendi lehine çevirir dediler. Burada aslında onların en güvendiği kişi bendim. “Herkes bunu yapar ama Sibel yapmaz…” bana aşırı duyulan bir güvendi bu. Zaten beni tutan da bu.

***Siz de çok açık konuşulmasa da size yüklenen bu misyonu kabul ettiniz o zaman?

Çok açık konuşulmasa da kabul ettim. İşte sen başkansın ama önümüzdeki dönem aday olmayacaksın ona göre bak diye bir şey söylenmedi bana.

***Ben bu söylediklerinizden şunu anlıyorum: Bu ekip önümüzdeki dönem için bir masa etrafında toplanıp kimin başkan adayı olacağına karar vermeyecek, bilakis adayı belli olarak seçime gidecek, doğru mu?

Doğru… Ne yalan söyleyeyim, aynen dediğiniz gibi.

***Peki, neden bu işe bu kadar asıldınız o zaman? Maksat oraya o ekibi getirmek için boşluk doldurmaksa niçin bu kadar çalışarak kendinizi parçaladınız? Ayrıca kadınlara bir borcunuz olduğunu düşünmüyor musunuz?

Zaten borcum olduğunu düşündüğüm için bu kadar asıldım. Ben orada hiç beklenen isim değildim. Daha çok konumu ve tecrübesi bakımından Veysel Şenol en muhtemel görülen isimdi, kimse dönüp bana bakmadı. Seçildikten sonra bile “Aa nereden çıktı, kim bu ya” falan oldu. ama sizde dahil yazmıştınız köşenizde hiç unutmuyorum “Başarmak zorundasın Sibel Moralı” demiştiniz. Sibel Moralı’nın başka şansı yoktu, başarmak zorundaydı. Tabi bu her söylenene göre değil. Her başarmak zorundasın denilen kişi başaramıyor. Ama ben misyonumun farkında olduğumu söylemeye çalışıyorum. Odanın içinde yıllardır komitede, komite başkanlığında, iki dönem meclis üyeliği, yönetim kurulu üyeliği ve yönetim kurulu başkanlığı sürecini geçirdim. Mustafa Efe’nin başkanlık döneminin tamamında yer aldım.

***Rahmetli Efe’den sonra devraldığınız odada çok fazla eksiklikler var mıydı?

İnsanları eleştirmemek lazım, kaldı ki rahmetli olmuş bir insanı eleştirecek değilim. İyisiyle kötüsüyle, eksiğiyle fazlasıyla bu odaya 12 yıl hizmet vermiş bir insan. Saygım sonsuz ama tabi Sayın Cumhurbaşkanının dediği gibi bir mental yorgunluğu vardı, herkes de bunun farkındaydı. Belki yaş itibariyle teknoloji, inovasyon, ar-ge tarzı kelimeler ağır geldi. Projelerin konuşulduğu dönemlerin çok gerisinde kaldı bizim odamız. Bizim etimiz budumuz bu, bundan daha fazla ne yapacağız ki deyip odanın çapını kabullenmiş insanlar görev almış yıllarca.

***Çok ciddi bir eleştiri bu söyledikleriniz?

Aslında eleştirdiğim şu. Bugünün başkan adayları çok ilginçtir, Efe’nin döneminde yönetim kurulu üyeliği yaptılar. Bir oda başkandan ibaret mi? Neden o zaman odaya bir ivme katalım diye uğraşları olmadı? Orada yönetim kurulu üyesiydiniz geçmişte, aynı şekilde karşı gruptakiler de öyle yani Recep Beyler de öyle. Her iki gruptan insanlar burada en üst kademede icra makamında görev almışken neden hiçbir icraat yapmadılar? Ben hep bunu eleştirdim, hala da eleştiriyorum. İlla başkan mı olmanız gerekiyordu?

***Peki siz şu an yönetim kurulunuzla bu tür istişareler yapıyor musunuz, kararlar alırken onların fikirlerinden yararlanıyor musunuz?

Tabi ki onları olayın içine katıyorum yani ben yönetim kurulu dışında ani gelişen spesifik olaylarda anlık kararlar alabiliyorum, çok önemli şeyler değil. Ama onun dışında her şeyi mutlaka yönetim kurulunda değerlendiriyoruz, bunun kararını alıyoruz. Çünkü zaten akreditasyon sizi buna mecbur ediyor. Yani ben yaptım oldu diye bir şey yok. İşte ben bu akreditasyona niye sıkı sıkı sarıldım, bu yüzden… her şeyi zamanında karar alacaksın, üyene duyuracaksın, basına vereceksin, güncel olarak ispatlanması gerektiği için yönetim kurulu kararı ile yapma zorunluluğunuz var. Geçmişte bir şey yapılmayınca karar da alınmamış.

***Diyorsunuz ki, zamanında eleştirdiğim şeyleri yapmamak için uğraş veriyorum?

Aynen öyle, zamanında ben çok eleştirdim, şimdi icra noktasında olunca eleştirdiğim şeyleri yapmamaya çalışıyorum. Belki insanlar zaman zaman Mustafa Efe ile yollarını ayırırken bundan sebep idi. Belki sözleri çok havada kaldı, belki destek olmadı, itibar görmediler hal böyleyken de yollarını ayırdılar. Bu olabilir ama ben göreve geldiğimde odaları da gözlemlediğim için, bir Gebze Ticaret Odası’nı, Sanayi Odası’nı hayranlıkla izlediğim için, bu arada KOTO’yu da takdir ediyorum. Hakikatten Necmi Bey çok iyi bir ivme kattı; dolayısıyla niye bizim odamız böyle değil diye sorguluyordum. Göreve gelince her şeyin bütçe olmadığını da keşfetmiş oldum. İlk iş olarak komite başkanlarını topladım. Çünkü yukarıyı o çarklar döndürüyor. Onlardan daha güzel işler çıkacağını düşünerek hep birlikte tabana inelim, üyelerimize gidelim diye karar aldım. Çokta doğru bir şey yapmışım, gerçekten oradan bilgi akışı ve talep oradan geliyor. Oda olarak siz orada yapmanız gerekeni yapıyorsunuz.

***Körfez Ticaret Odası’na bakışı da değiştirmiş oldunuz böylelikle..?

Zaten beni en fazla rahatsız eden şeylerden biri de oydu. İşte siz oda olarak ne yaparsınız, anca para alırsınız, para almaktan başka bir şey bilmezsiniz gibi. O koltuğa oturduktan sonra bu hakikatten çok ağır bir söylem. Oraya oturuyorsanız eğer bir şeyler yapacaksınız. Bu önemliydi, ikincisi; bu işi bir kadının başarabileceğini ispatlamam noktasında benden beklentileri biliyordum. Benim öyle yüksek egolarım yoktur, kişinin ne iş yaptığı nereli olduğu beni ilgilendirmez, mikro milliyetçi değilimdir. Her üyeye gidip benden ve odadan ne beklentisi var gidip sordum. Oradan aldığım dönüşler bana ne kadar doğru iş yaptığımı gösterdi.

***Bir de benim çok takdir ettiğim ve sürekli vurgu yaptığım ancak sizin çok dillendirmediğiniz şu “A SINIFI ODA” yani akreditasyon konusu var?

Buna ilaveten A sınıfı olan odaların bütçelerine bakın bir de bizim bütçeye bakın. Onların yaklaşık olarak sekizde biri kadardır. Bu bütçeyle biz bunu başardık.

***A sınıfı almaya hak kazandığınızda ekibinizle bunu kutladınız mı, onlar da sizinle aynı sevinci yaşadı mı?

Beni kutlayanlar oldu tabi. Biz odada çalışanlarla beraber kutladık. Bu işe çok sahip çıkanlar da oldu hiç çıkmayanlar da oldu. hatta küçümseyenler, bunun çok lüzumlu olmadığını söyleyenler oldu. ama benim inandığım bir şeydi.

***Mesela bizim kulislerimize yansıdığı kadarıyla görevi devredecek olduğunuz ekip lideriniz Recep Öztürk’ün bu konudan rahatsız olduğu bilgisi geldi. Sizi kutladı mı sahi?

Rahatsız olup olmadığını bilmiyorum, ben de sizin yazınızı okudum ama telefonla kutladı. Ancak sürdürülebilirlik açısından bu akreditasyon sizi çalışmaya mecbur ediyor. Çalışmak zorundasınız ve üzerine bir artı daha koymak zorundasınız. Belki bundan dolayı bir endişe duymuş olabilir.

SON DAKİKA HABERLERİ

Aysun Özcan Diğer Yazıları