Üniversiteler nasıl konuşsun ey Kılıçdaroğlu..!

CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, cumartesi gününü Kocaeli'ye ayırdı. Gölcük'te muhtarlar ve STK'larla yaptığı toplantının ardından üyesi olduğum Kocaeli Ticaret Odası'ndaki programa ben de katıldım. Salonda...

CHP Genel Başkanı Sayın Kılıçdaroğlu, cumartesi gününü Kocaeli’ye ayırdı.

Gölcük’te muhtarlar ve STK’larla yaptığı toplantının ardından

üyesi olduğum Kocaeli Ticaret Odası’ndaki programa ben de katıldım.

Salonda farklı yüzler olması güzeldi.

Çünkü bu tür küçük salon toplantılarında CHP’liler, Genel Başkan geldi diye peşinden ayrılmayıp salonun baş köşesine geçerler.

Ama bu kez tam anlamıyla öyle olmadı.

KOTO Başkanı ve Meclis Başkanının yanı sıra, KTO Başkanı, KOTO meclis üyeleri, İnşaat Mühendisleri Oda Başkanı ve çok sayıda KOTO üyesi salondaydı.

KOTO, gayet güzel ev sahipliği yaptı. Demokrasilerde olması gerektiği gibi yani.

CHP Lideri ilk defa KOTO salonuna geldiğini söyledi.

Aslında bu çok önemli bir detaydı.

Bir ülkenin ana muhalefet partisinin genel başkanı, bir kentin Ticaret Odasına şimdiye kadar gelmemiş veya getirilmemişse burada suçlu bellidir.

Böylesi organizasyonları yapmak il örgütünün işidir.

Yani geç kalınmış bir organizasyondu bana göre.

***

Kılıçdaroğlu’nun konuşmasına gelince…

Çok ince mesajlar verdi. Şapkayı önümüze koyup düşündürecek türdendi.

Türkiye’nin kendi öz gücü olan üretim ayağının aksaklığından bahsetti.

Beş Tır dolusu Antep halısı üretenle, beş bavul dolusu cep telefonu üreten arasındaki farka dikkat çekti.

Elin yabancısı beş bavul cep telefonuyla, beş Tır dolusu halıya bedel kazancı alıp gidiyor dedi.

Bu söylediği çok önemliydi.

Ama asıl önemli olan, üniversiteler ile ilgili söyledikleriydi.

Ülkemizin geri kalmışlığından, geriye gitmesinden üniversiteleri sorumlu tuttu.

Anayasanın tartışmaya açıldığı andan itibaren sessizliğe bürünen üniversitelerin büyük vebal altında kaldığını söyledi.

İran gibi bir ülkenin bile üniversitelerinde bizim üniversitelerimizden çok daha fazla sayıda bilgi ürettiğine dikkat çekti ve devam etti.

“Bir ülkeyi geri bıraktırmak için işgal ettirmenize gerek yok.

Bombalamaya zaten gerek yok, baskı uygulamanıza da gerek yok. Tek bir şey yapacaksınız, eğitim sisteminizi bozacaksınız.

Eğitim sistemini bozduğunuz andan itibaren o ülkeyi artık istediğiniz gibi yönetebilirsiniz.

Bizim bir eğitim politikamız yok ve üniversiteler maalesef bilgi üretmiyor.

Bakın ben size en tipik örneğini vereyim.

Bu ülkede Anayasa değişikliği için referanduma gidildi. Herkes konuştu bir şeyler söyledi, peki konuşmayan kim? Üniversiteler.

Bir ülkenin üniversiteleri konuşmazsa orada siz sağlıklı devlet yapılanması bekleyemezsiniz.

Devrim tarihi okurken dersimize Hamza Eroğlu diye bir hocamız gelirdi.

Onun kitabında yer alan bir bölümü hiç unutmam. 2. Dünya harbi sonrası Almanya bombalanmış taş taş üstünde kalmamış.

Amerikalı General, Alman Generale şunu söylemiş: Almanya’da taş taş üstünde kalmadı, her tarafı yıktık, bombaladık sizi esir aldık Almanya artık belini doğrultamaz.

Alman Generalin verdiği cevap çok önemlidir. “Evet, Almanya’yı bombaladınız, taş taş üstünde kalmadı.

Ama sakın şunu unutmayın, Almanya’nın üniversiteleri hala ayakta…”

Ve bugün bakıyoruz, taş taş üstünde kalmayan Almanya, Avrupa Birliği’nin ana aktörü haline gelmiş.

Biz 2. Dünya Harbinde yenilmedik, bizde de üniversiteler var. Neden yapamıyoruz?

Eğitim sisteminden… Almanların yaptığını biz de yapabiliriz, Fransızların, Amerikalıların, Japonların yaptığını biz de yapabiliriz.

Ama bize yaptırmıyorlar. Siyaset kurumu buna engel.

***

Şimdi siz, Kılıçdaroğlu’nun söylediklerinde yanlış var diyebilir misiniz?

Bizim üniversitelerimiz ne yapıyor, dönüp baktınız mı?

Çok uzağa gitmeye gerek yok, bizim de üniversitemiz var.

Mesela geriye bakıp düşünün; Anayasa oylamasını hayal edin.

Bu ülkenin rejim sistemi değiştirilmek istendi.

Her kafadan bir ses çıktı. İktidar tarafı bunun korkunç bir şey olmadığını söylerken

muhalefet kanadı Cumhuriyetle hesaplaşma olduğunu ve tek adam modeline geçileceğini savunuyordu.

Maddeleri okuyan içinde kayboluyordu, yön gösterecek kimse yoktu.

Millet siyasetçiye zaten güvenmiyor, siyaset kurumu çökmüş vaziyette.

Tutunacak bir dal arıyordu herkes ve o dal bizim üniversitelerimizdi.

Ama maalesef ağızlarını bıçak açmadı.

***

Nasıl açsın ki? Bizim üniversitemizde bu işler için konuşacak mercilerin başında yer alan Hukuk Fakültesi bile FETÖCÜLERİN eline geçmiş, Eski Dekan tutuklanmıştı.

Öbür yandan Rektör beyefendi derseniz, referandum çalışmaları kapsamında

AKP ile omuz omuza çalışmaktan başka ne yaptı.

Bırakın üst tabakanın çalışmalarına destek vermeyi; AKP’li gençlerin bile “EVET” konulu toplantısında boy göstermişti.

Peki, “Evet” toplantılarına katılan Rektörümüz “Hayır” için hiç mi bir şey yapmamıştı?

Yapmaz olur mu, yaptı tabi (!)

Kocaeli Üniversitesi’nde “Hayır” etkinliği düzenleyenlere karşı soruşturma açmıştı.

***

Cumartesi günü Kılıçdaroğlu’nu dinlerken bu yaşananlar aklıma geldi.

Gerçekten de dediği gibi üniversitelerimiz artık konuşmuyor.

Bir ülkenin geleceği söz konusu iken de konuşmuyor, konuşmadıkları gibi iktidar yalakalığı yaptılar.

İktidarın her yaptığına kayıtsız şartsız “Evet” demeyi maharet sandılar.

Oysa şimdi başlarını vuracak taş bulamıyorlar.

Daha durun, bunlar iyi günler..!

Gün gelecek, bile-isteye kabul ettikleri bu sistem onları da öğütecek..!

SON DAKİKA HABERLERİ

Aysun Özcan Diğer Yazıları