Sosyal medya narsisizmi besliyor
Sosyal medya hayatımıza girdi gireli pek çok şeyin değiştiği aşikârdır. Mesela yemeğe başlamadan önce fotoğrafını çekiyor, bir yere gittiğimizde hemen yer bildirimi yapıyoruz, takipçi sayımızı arttırmanın yollarını arayıp, selfie'leri...
Sosyal medya hayatımıza girdi gireli pek çok şeyin değiştiği aşikârdır. Mesela yemeğe başlamadan önce fotoğrafını çekiyor, bir yere gittiğimizde hemen yer bildirimi yapıyoruz, takipçi sayımızı arttırmanın yollarını arayıp, selfie’leri de unutmuyoruz. Peki, bütün bunlara neden gerek duyuyoruz? Sosyal medyada hayatımızı nasıl bu kadar sergileyebilir hale geldik? Selfie gerçekten bir psikolojik bozukluğun belirtisi olabilir mi?
Biraz daha bilinir, popüler, tanınır ya da daha farklı olduğumuzu göstermek için yapmayacağımız şeyleri yapabiliyor, söyleyebiliyor ya da paylaşabiliyoruz. Popülarite arttıkça arkadaş sayısı, takip eden sayısı artıyor. Popülarite arkadaşlıkta önemli bir itici güç olmaktadır. Sayı arttıkça popülarite de artıyor, olumlu geribildirimlerle kişinin kendine güveni artıyor. TV gibi sosyal medya da sanki kendi kısa süreli şöhretlerini oluşturmakta. Sosyal medyada "Ne kadar çok kişi takip ediyorsa o kadar iyiyim" duygusu beslenir ve bu da kişide narsisizmi besler.
Sosyal medyada insanlar özellikle paylaştıkları fotoğraflar ile gönüllü olarak özel hayatlarını teşhir edebiliyorlar. Mahremiyetin yok oluşu artık ‘normal’ bir durum olarak algılanarak yadırganmıyor. Facebook, Twitter ya da Instagram’da özel hayatımızı nasıl bu kadar kolay sergileyebilir hale geldik? İnsanlar başkalarının hayatını merak eder ve bu meraklarını gidermek için de bazen mahremiyetlerinden ödün verebilirler. Böylelikle hedeflerine ulaşabilirler. Bunun dışında popülaritenin artması için kişi kendi özelini daha da fazla açar ki merak edilsin. Sosyal medyada kişi başka birisine bürünebilir. Başkasıyla yüz yüze konuşurken söyleyemeyeceği her şeyi orada rahatlıkla söyleyebilir. Öfke, kaygı, üzüntü gibi duygularıyla yüzleşmek yerine dolaylı yoldan bir şey paylaşarak gönderme yapabilir. Kendi hatalarıyla yüzleşmeden karşı tarafı kolayca suçlayabilir. Böylelikle kişinin farkındalık kazanma şansı azalır.
Sosyal medyada ki teşhirciliğin yanı sıra röntgenciliği de konuşmak gerek. Artık sosyal medyada takip ettiğimiz kişilerin, arkadaşlarımızın ya da arkadaş olmayan kişilerin paylaştığı fotoğraflara bakmaktan haz alır hale geldik. Başkalarının yapıp ettiklerini neden merak ediyoruz? Bunu nasıl açıklamak gerekir? Bir şeyi düşünmek veya anlamak için gerekli isteğe merak denir. İnsanoğlu da sürekli düşündüğünden merakın ardından gelmesi gayet doğaldır. İnsan bazen hoşlandığı kişiyi, bazen beraber çalıştığı kişiyi, bazen hayranı olduğu bir ünlüyü, bazen de sırf aklına geldi diye birini merak edebilir. Bu doğaldır, anormal olan bunu sürekli yapmak ve bunun kişiyi hayatından alıkoyuyor olmasıdır.
İnsanlar sosyal medyada hep güzel ve olumlu yönleriyle ilgili durumlarını paylaşıyor. Kişilerin sosyal medyada paylaştıklarıyla gerçek hayattaki durumunu karşılaştırdığınız zaman arada uçurum kadar farkların olduğunu görebiliyorsunuz. Oysa kişi aynı kişi… Bu aradaki fark neden kaynaklanıyor? İnsanlar kendilerini özellikli bir durum olmadığı takdirde hep iyi gösterme eğilimindedir. Bırakın interneti; bir iş görüşmesinde, yeni bir tanışmada, hatta bazen aile içinde bile olayları kendi açımızdan anlatır; iğneyi kendimize çuvaldızı başkasına batırırız. Kişi kendisinin kötü özellikleriyle anılmasını istemez, bunu saklamak ister, çoğunlukla da bu özellikleri de yokmuş gibi davranır. Bu özellikleri ifşa ederse zaten ilişkiler başlamadan biter ya da yarıda kalır. Bu sosyal medyaya da yansır. Popülarite ve beğenilme ihtiyacı kötü, olumsuz, can sıkıcı özellik ve durumların halı altına süpürülmesine yol açar.
Narsisizm, kişinin sahip olduğu değer ve gücünün abartılmış bir yansımasını dile getiren bir karakter özelliğidir. Bu özelliği taşıyan insanlar, kendilerinin en ünlü, yetenekli ve başarılı olduklarını düşündükleri birer hayal dünyası içinde yaşarlar. Narsistler kibirli ve egoisttirler, kendilerinin en mükemmel insan olarak görürler. Onlar diğer insanlardan özel bir muamele ve ayrı bir ilgi umarlar. Paradoksal olarak bu kişiler güvensizlik hissederler ve bu kişilerin özgüvenleri düşüktür. Onlar daima diğerlerinin kendilerinin beğenmesini beklerler ve eleştirilmeye tahammül edemezler. Herhangi bir güçlük veya sıkıntıda narsistik kişi ya sinir hali içinde karşı saldırıya geçer ya da geri çekilir. Çünkü narsistik kişiler başarısızlık ve yenilgi ile baş edemeyebilirler.
Sosyal medyanın özellikle Facebook’un mutsuz ettiğine yönelik pek çok araştırma var. Facebook kullanıcıların gerçekten mutsuz eder mi? Bunun yanı sıra Amerikan Psikologlar Derneği selfie çekmenin ruhsal bir bozukluk olduğuna dair bir bildiri yayınladı. Selfie gerçekten de bir psikolojik bozukluğun belirtisi olabilir mi?
Sosyal medyayla iletişim arttıkça kişinin yüz yüze iletişimi azalır, bu da yalnızlık duygusuna neden olabilir. Kişi eğer sosyal medya ile günün büyük çoğunluğunda haşır neşirse bunun yokluğunda aynı bağımlılıkta olduğu gibi yoksunluk çekebilir, bu da kişide içsel bir huzursuzluğa ve tahammülsüzlüğe neden olabilir.
Sosyal medya yaşamımızın artık bir parçası, giderek kullanan sayısı da katlanarak artıyor. Bu gelişime sırtını dönmek ne kadar doğru değilse de sadece buna yönelmek de bir o kadar hatalıdır. Kişi kendi mesleği ile ilgili reklam yapabilir. Sorun yaşadığı konuları paylaşarak daha kolay çözüm yolu bulabilir.
Sosyal paylaşım siteleri narsisizmi bir kısır döngüde pekiştirerek başka “arkadaş ekleme” ve “beğenme” becerileri ile ödüllendirilmektedir. Sosyal ağlar, kullanıcıların yalnızca bazı yönlerini öne çıkarmaktadır. Örneğin en güzel görünen fotoğraflar seçiliyor ya da kiloluysa sadece yüz profili kullanılıyor. Sosyal medya da bireyler bazı zamanlar profillerinde kendi fotoğrafları yerine medyatik ünlüler, popüler sporcuların fotoğraflarını paylaşarak kendi narsist benliklerini en üst düzeyde yaşamak istemektedirler.
Kişi narsist duygulardan ötürü çoğu zaman kendi popülaritesini artırmak endişesiyle sosyal medyada özelini daha fazla açmaktadır. Popülarite ve beğenilme bireyin kötü ve olumsuz özeliklerini görmesini engelleyerek kendisine daha çok hayran olmasını sağlamaktadır. İnsanlar, Selfie’yle en masum görülen durumları bile kendi popülaritesi için paylaşmaktadır. Örneğin, hasta olan ve hiçbir şeyden haberi olmayan hastaların hastane yatağında uzanır şekilde çekilen fotoğrafların paylaşılması narsist duyguların insana neler yaptıracağının ifadesidir. Aynı zamanda ölüm Selfie’si yapanların durumu da böyledir. Selfie’lerini aşırı riskli noktalarda çekebilmek uğruna ölen insanlar bile vardır. BBC Türkçenin haberine göre Rusya’da Ural Dağları’nda iki kişi Selfie çekerken dağdan yuvarlanarak öldüler. Haziran ayında da Moskova’daki bir köprüden asılırken Selfie çekmeye çalışan bir üniversite mezunu öldü. Yakınlarda da on yedi yaşındaki bir erkek, bir çatıda Instagram sayfası için resmini çekmeye girişince yuvarlanarak can verdi. Aynı genç daha önce Vologda kentindeki çeşitli yüksek binaların tepelerinde kendisinin benzer fotoğraflarını çektirmişti. Selfie çekimlerin risk alma merakı Rusya ile sınırlı değil. Yakın zamanda ABD’de de bir tabancayla Selfie çeken bir şahıs kendisini ensesinden vurarak ölmüştü. Bu yıl içinde en az on iki kişi Selfie çekerken can verdi.
İnsanlar, artık, sürekli olarak kendileriyle ilgileniyorlar; bu da narsisizmi psikolojik bir hastalık olmaktan çok sosyolojik bir belirti haline getirmektedir.
Dolayısıyla, narsisizm gündelik dilde kullanıldığı gibi, ne kendine hayranlık ne de bencillik anlamlarına gelir sadece. Narsisizm, günümüz toplumunun kültürünü tanımlamak için kullanılan sosyolojik bir terim aynı zamanda. “Narsisizm kültürü”, ilk kez Amerikalı sosyolog Christopher Lasch tarafından 1970’lerin sonlarında tüketim toplumunun ürettiği yeni kültürü tanımlamak için kullanıldı
Ona göre, narsisizm kültürü, tüketim toplumunu karakterize eder. Narsisizm kültürü, insanları olabildiğince bencilleştirmiş ve içlerine kapanmalarına neden olmuş, böylece de kamusal hayat yok olmuştur.
Tüketim toplumunun ortaya çıkıp gelişmesiyle, kamusal hayat zamanla önemini yitirerek yerini özel hayata bıraktı. Bunun sonucunda, kent hayatı kozmopolit bir niteliğe bürünürken, yalnızlık bir değer haline geldi, “yabancı” tehdit edici bir unsura dönüştü.
Kamusal hayat, sessiz kalarak, huşu içinde seyretmeye indirgendi. Geniş cam vitrinlerde, insanların arzularını kışkırtan fetiş-metaların sergilendiği mağazaları barındıran pasajlar, birer hayal âlemi olarak toplumun hayatına bu dönemde girdi.
Tüketim toplumunda insanların arasındaki başlıca ilişki biçimi yarışmak ve rekabettir. Herkes sadece kendini önemli görmekte ve sadece kendini mutlu etmeye çalışmaktadır. Nitekim narsisizm kültürünün belirleyici özelliklerinden biri de sağlığın ve kişisel gelişimin kolektif bir saplantı haline gelmiş olmasıdır.
Narsisizm kavramı maalesef, günümüzde giderek daha yaygın hale gelen bir kişilik tipini tasvir ediyor. Lasch, bu bulaşıcı hastalığın şifası yok diyordu. Tüketim toplumlarının ortaya koyduğu insanlık durumuna bakınca gerçekten umutlanmak için pek gerekçe yok.
İnsanın kendini beğenmesi, sevmesinin saplantılı bir hal alması olan narsisizm, bugün modern insanın karakteristik bir özelliği haline gelmiştir. Eğitim sistemi, pedagoji ve diğer kültürlenme süreçleri bu durumu daha pekiştirici ve özendirici bir işlev görüyorlar.
Eski tarihlerdeki suda yansıyan kendi görüntüsüne hayranlıkla bakan Narkissos mitinin yerini, tabletindeki veya cep telefonundaki selphi ile çektiği kendi fotoğraflarına hayranlıkla bakan bireyler aldı.
Hepinize sağlık ve mutluluklar diliyorum.