Binlerce insan aynı duyguda buluşuyor

Seçim havasına bir de ramazan ayı eklenince rehavet had safhada. Biz de bu boşlukta enerjimizin bir kısmını gazetemizin taşınma işlerine ayırıyoruz. Az kaldı, birkaç eksiğimizi hallettikten sonra yeni yerimizde olacağız inşallah. Bilmeyenler...

Seçim havasına bir de ramazan ayı eklenince rehavet had safhada.

Biz de bu boşlukta enerjimizin bir kısmını gazetemizin taşınma işlerine ayırıyoruz.

Az kaldı, birkaç eksiğimizi hallettikten sonra yeni yerimizde olacağız inşallah.

Bilmeyenler için bir kez daha söyleyeyim; Başiskele Karşıyaka mevkiinde anayol üzerinde inşa edilen Sanberkhan İş Merkezi’ne gideceğiz.

Şehrin karmaşasından, trafik sorunundan kurtulup daha steril bir ortamda çalışmak için sabırsızlanıyoruz.

Elbette gözümüz, kulağımız, ekibimiz merkezden kopmayacağız.

Bunun alt yapısını da hazırlıyoruz.

Ancak çalışma alanımız bundan böyle Başiskele olacak.

***

Başiskele ve Gölcük tarafları bana hep sıcak gelmiştir.

Çünkü köylerimiz orada, büyüklerimiz, akrabalarımız o bölgede yaşıyor, insanları tanıdık.

İzmit’ten başka bir yerde yaşayacaksam bu mutlaka Başiskele veya Gölcük olur.

Tabi bir farkla…

***

Gölcük maalesef yaşadığımız o büyük asrın felaketinden sonra bir türlü toparlayamadı.

Beşeri ilişkileri son derece iyi olan ancak proje ve icraat noktasında çok eksik olan belediye başkanı Mehmet Ellibeş

Üzülerek söylüyorum; Gölcük’e zaman kaybettirdi.

1999’dan bu yana yapılan, göze gelen doğru dürüst hiçbir şey yok.

Hele hele son bir yıldır emekliliğini doldurmayı bekleyen bir işçi gibi ite-kaka işe gelen Ellibeş,

Yanıbaşındaki ilçeden de etkilenmiyorsa diyecek bir şey bulamıyorum.

Nüfus kağıdında “Gölcük” yazan bir vatandaş olarak söylüyorum bunu.

Cidden üzülüyorum. Aslında o ilçeye istense bugün neler yapılmaz ama bizimkilerde tık yok!

İnşallah önümüzdeki yerel seçimlerde Gölcük, hakkıyla yönetecek kişilerin eline geçer.

Bunun “A” partisi, “B” partisi yok! Yeter ki gelenin derdi GÖLCÜK olsun.

Ben yerel yönetimlerde her vatandaş gibi şehrime kimin ne katacağına bakarım.

***

Başiskele’ye gelince…

Beş beldenin toplamında yeni ilçe statüsüne kavuşan bir bölge.

AKP’nin Kocaeli’deki kalesi, oy deposu.

Muhalefetin iddialı olabileceği en son ilçe.

Bunu yıllardır söylerler, Başiskele AKP’nin kalesi diye.

Ancak ben bu söylemin tesadüfen söylenmediğini gözlemliyorum.

***

Evet, eski yapısını ele alırsak Başiskele’nin seçmen profili oldukça muhafazakar idi.

Doğal olarak o bölgeden CHP’ye veya başka bir partiye oy çıkması çok zordu.

Yani yerleşimin doğallıyla ilgili bir durumdu.

Fakat bu realite zaman içerisinde kendini çürütmeye başladı.

Çünkü Başiskele hızla iç göç alan bir ilçe oldu.

Büyük inşaat firmalarının ayrılamadığı, tercih ettiği tek ilçe haline gelen Başiskele’de

Yapılan lüks konutlarla birlikte seçmen profilinde de değişim olmaya başladı.

Özel okullar da buna paralel olarak bölgeye akın edince ortaya karma bir ilçe çıktı.

Ancak tüm bu gelişmelere rağmen Başiskele’de AKP’nin aldığı oy bir türlü aşağı inmiyor.

İnmediği gibi 12 ilçe arasında tek rakibi yine kendisi oluyor.

Nüfus yapısı evrilirken, seçmenin tercihi sabit kalıyor.

Peki, bu nasıl oluyor? Bunda bir gariplik yok mu?

***

Bu sorulara cevap olur mu bilmem ancak tanık olduğum ufak bir olayı anlatayım.

Önceki akşam Başiskele’deki halk iftarına davetliydik.

Sırasıyla basın kuruluşlarını davet eden belediye yetkilileri, bizi de iftar organizasyonunu yerinde görmemiz için davet etti.

Gazetedeki arkadaşlarla hem yeni binamıza bakalım hem de şu halk iftarı nasılmış bir görelim dedik.

Açık konuşmak gerekirse, belediyenin kasasından çıkan bu tür yemek organizasyonlarına karşıyım.

En azından oruç tutan biri olarak bana o nimetin helal edildiğinden emin olmak isterim.

Kamunun parasıyla, kamunun rızası olmadan hayır yapmak etik de değil, sevapta değil.

Ama Başiskele Belediyesi bu işi bir dengeye oturtmuş.

Bölgedeki fabrikalar, büyük ve orta ölçekli işletmeler karşılıyor yemek paralarını.

Belediye ise sadece o işin organizasyon kısmını üstleniyor.

Yani belediye başkanı mikrofona çıkıp, o işin havasını atmıyor.

Herkes gibi o da bir köşede oruç açıyor, sohbet ediyor.

Ne geldiğini anlıyorsunuz ne de gittiğini…

Bir şaşaa, bir şımarıklık göremezsiniz.

Halka sohbet ediyor, şakalaşıyor, varsa özel misafirleri üç-beş dakika onlara ayırıyor, hepsi o…

***

İnsanlar pikniğe gelmiş gibi hepsi kendi havasında.

Bazıları evden ilave yemekler tatlılar getirmiş, masalar kuruyor.

Beş bin sandalye yetmemiş, kilimler, karton kağıtlardan sofralar kurulmuş.

İnanın en küçük bir abartı yok söylediklerimde.

Aksini iddia eden varsa buyursun gitsin, herkese açık bir organizasyon.

Çevre ilçelerden sayısız insan araçlarla akın ediyor, siz de gidin görün.

İnanılmaz bir ambians var.

Denize sıfır kurulmuş sofralarda binlerce kişi o baştan bu başa birbirini görmese bile aynı duyguda buluşuyorlar.

***

Bilmiyorum, ben çok keyif aldım.

Açık havada domates ekmek bile yesem bana yetiyor.

Başiskele’de yediğimiz iftar yemeği de en güzel sofralara bedeldi.

Yemeği bize yedirenlerden, sebep olanlardan Allah razı olsun.

Bize yakışan, güzele güzel, iyiye iyi demektir.

Diğer belediyelerden de davet gelirse seve seve katılacağımı belirtmek isterim.

Tabi belediyenin parasıyla yapmadıkları taktirde…

-----------

Herkes 24 Haziran’a kitlenmiş!

Siyaset hızlı gibi gözükse de yerelde pek bir hareket yok.

Her şey yukarıda olup bitiyor.

Türkiye kimlerin milletvekili olacağından çok kimin Cumhurbaşkanı olacağını tartışıyor.

Bu kez rüzgar en tepede alabildiğince hızla esiyor.

Dolayısıyla yerel gündem bomboş geçiyor.

Milletvekili adaylarının ziyaretleri dışında haber yok.

Adeta yaprak kıpırdamıyor.

Belediyelerde neler oluyor, kimse bilmiyor.

Dışarıya hiçbir şey sızmıyor.

Dilerim “kurtlar pusuyu havayı sever” şiarından yola çıkanlar, puslu havanın etkisiyle etrafı talan etmezler.

Gün bugündür deyip, belediyelerdeki yolsuzluklarına yenilerini eklemezler.

Çünkü öyle bir hava var ki, sanki tek derdimiz 24 Haziran seçimiymiş gibi.

Sanki o anı yaşamıyoruz, sanki o an olup bitenler bizi ilgilendirmiyormuş gibi.

Bakın geçtiğimiz günlerde büyük bir yağmur seli yaşadık.

O yağmurun etkileri ve vatandaşa faturası çok ağır oldu.

Altyapıya milyonlar gömdük diye övünen yerel yönetimler, yaşanan mağduriyete “doğal afet” kılıfı uydurdular.

Elbette doğal afet, Allahtan gelen bir şey.

Tıpkı 17 Ağustos depremi gibi.

Ama doğal afetlere karşı önlem diye bir şey var, öyle değil mi?

Binayı sağlam yapmazsan, malzemeden çalarsan yıkılır.

Binayı hakkıyla yaparsan denizin ortasında bile dimdik ayakta durur denklemi gibi.

Bizim yaşadığımız yağmur felaketi de böyle.

Daha şehrin hangi caddesinde alt yapı yetersiz, bunu bilmiyor veya biliyor da önlem almıyorsan;

Onun adı doğal afet olmaktan çıkıp, ihmale giriyor.

İhmalden sonra da vebale giriyor.

Zaten ayakta kalmakta güçlük çeken bir sürü küçük esnaf hepten zor duruma düştü.

Bu yalnızca yakın geçmişte yaşadığımız bir örnek.

Buna kadar daha nice mağduriyetler, nice hizmet bekleyen yerler var.

Ve maalesef yerelde bunları görecek, dile getirecek hiç kimse yok.

Herkes kendini bağlamış 24 Haziran’a gidiyor.

Gitsin bakalım. Şurada toplasan 25 gün, bilemedin 40 gün sonra bu millet yine yüzünü şehre dönecektir.

Çünkü Türkiye’de seçim bitmez, sırada yerel seçimler olduğuna göre el mecbur yerel yönetimler, belediyeler odak noktası olacaklar.

Kazasız belasız bir 24 Haziran yaşayalım da, gerisine bakacağız…

SON DAKİKA HABERLERİ

Aysun Özcan Diğer Yazıları