Bedavacılara ambargo…!

Herkes bizden 'ilkeli” gazetecilik bekler. Net bir duruş ister. Şehirle alakalı sorunların çözümü için onların ağzı olmamızı bekler. Habere konu olan kişi veya kurumların isimlerinin açık yazılmasını ister. Bizim hukuken ödeyeceğimiz...

Herkes bizden “ilkeli” gazetecilik bekler.

Net bir duruş ister.

Şehirle alakalı sorunların çözümü için onların ağzı olmamızı bekler.

Habere konu olan kişi veya kurumların isimlerinin açık yazılmasını ister.

Bizim hukuken ödeyeceğimiz bedel akıllarına bile gelmez.

***

Siyasetçiler de bizden çok şey bekler.

En basitinden hep iyi yanlarını görmemizi ister.

Olumsuz bir haber var ise yazmadan önce arayıp bilgi almamızı ister.

Arandığında haber olmayacağını bildikleri için; “veremeyecek cevabım yok” kılığına bürünürler.

En ufak bir eleştiride canavara dönerler ve hemen gazeteye çamur atarlar.

“O zaten şöyledir, ona yakın, buna uzak, şu yaptırmıştır, bu yazdırmıştır”

gibilerinden…

Saçma sapan kılıf uydururlar.

Yani iyi yazarsak Allahtan kötü yazarsak kuldan…!

Sonuç itibariyle hepsi pohpohlanmak ister.

Yaptıkları çalışmaların, attıkları adımın abartılarak haber olmasını ister.

***

Siyaset dünyası böyle de iş dünyası farklı mı?

Onlar siyasetçilere taş çıkaracak kıvamdalar maşallah!

Sürekli iş yerleriyle, kurumlarıyla alakalı “Reklam kokan” haberler ister.

Müşteri odaklı çalışan işletmeler, haklarında şikayet haberi yazılmasın ister.

Yazıldığında ise “reklam istediler vermedik, ondan yazıyorlar” derler.

Reklam verdiklerinde ise sizi top yekün satın aldıklarını zannederler.

Kaç kez başımıza geldi!

***

Reklam anlaşması yaptığımız kurumlardan gelen şikayet haberlerine özellikle titizlik gösteririm.

Elbette anlaşmalı çalıştığımız kurumun itibarını öncelerim.

Ama bunu yaparken şikayet sahibine “biz bu haberi yapamayız” deyip kestirip atmam.

Önce şikayeti dinlerim.

Kurumla irtibata geçip, vatandaşın sorununu çözmede yardımcı olmaya çalışırım.

Tolere edilir bir şeyse bu yol izlenir.

Ama okkalı bir şeyse haberi yapar geçerim.

Ne arar ne sorarım.

Bunun canlı örneğini daha geçen ay yaşadık.

***

Çalıştığımız özel hastanelerden birinde benzer durum olunca hiç arayıp sormadan haberi yaptık.

Bize kırılmışlar, gönül koymuşlar.

Koysunlar, hiç dert değil.

Biz böyle yapmazsak başka türlü kaliteyi yakalamak imkansız olacak.

Hem gazetecilik adına hem de onların yaptığı iş adına.

Herkes yerini, konumunu iyi bilecek.

Biz HARAÇ ALMIYORUZ Kİ SUSALIM, reklam alıyoruz.

Kurumunuzun veya işletmenizin marka değerine, tanınırlığına katkı sunuyoruz.

Öyle bazılarının salladığı gibi, reklamınız bizde çıkarsa müşteriler sıraya girer de demiyoruz.

En çok biz okunuyoruz, bize verin hiç demiyoruz.

Onda var bizde niye yok cümlesinin ise yanından geçmiyoruz.

Kimseye emrivaki fatura göndermiyoruz.

Reklam vermeyenlere kafayı takmıyoruz.

Ama kendilerini akıllı, bizleri aptal sananlara da “yok öyle dava” demeyi biliyoruz.

***

Bugün bu konuda biraz başınızı ağrıtacağım.

Malum, bizim başka gelir kaynağımız yok, reklamla varlığımızı sürdürüyoruz.

Vatandaş bu yönlerini bilmez.

Onlar gazeteyi açtığında kentin her köşesinden haber almaya bakar.

O esnada da gözüne ilişen reklamlar bir algı yaratır, akıllara yerleşir.

Ama işin öbür kısmındakilere birkaç cümle edesim var.

Neden?

Çünkü gazeteler öyle kendiliğinden dolmuyor.

Burada emek var, mesai var.

Biz de her işletme gibi kira ödüyoruz, vergi veriyoruz, eleman çalıştırıyoruz.

Hatta yan giderleri de ekleyince ay nasıl çıkıyor biz de bilmiyoruz.

Ama emin olun, sürekli içeri giriyoruz.

***

Gazeteciliğin karlı bir iş olmadığı zaten ortada.

Ona rağmen işletmelerin gazetelere yaklaşımlarını çok acımasız ve de kurnazca buluyorum.

Hem gazetelere reklam vermeyi boş ve gereksiz bulup hem de o gazetelerde etkinliklerinin, haberlerinin yer alması için kırk takla atıyorlar.

Bunu da çok ince işçilikle yapıyorlar.

Hemen bir kahvaltı organizasyonu, hop gelsin basın, işlem tamam.

Bir kahvaltıya ya da yemeğe kamuoyuna isimlerini duyuruyorlar.

Oraya giden, haberi yapan muhabirin mesaiden yediğini sanki bilmiyorlar.

İşleri görülsün de ne olursa olsun.

***

Bundan sonra gazetelere değer vermeyen, bedava iş gördürmeyi alışkanlık edinen hiçbir işletmeye önemli bir haber değeri taşımadığı sürece bu gazetede yer yok!

Nasıl ki biz onlara gittiğimizde aldığımız hizmeti bedavaya almıyorsak onlar da aynısını yaşayacak.

“Altı üstü bir haber”

diyerek yaptığımız işi değersizleştirmeyecek!

Sözüm meclisten dışarı. Gazetelerle iş birliğini önemseyen, bahsettiğim farkındalığa sahip kurumları ve işletmeleri tenzih ediyorum.

Ama maalesef genel tablo bu.

Herkes bizi yolunacak kaz gibi görüyor.

Buna alıştık ama alışık olmadığımız bir sistem daha türemiş.

Yazmadan duramadım, size de anlatayım.

***

Efendim, DENT GRUP adında bir diş polikliniğinin çalıştığı ajans şirketi gazetemizi aramış.

Türkiye’nin pek çok noktasına yayıldıklarını, Kocaeli’de de iki ayrı yerde klinik açtıklarını söylemiş.

Derdi;

adını duyurmak, markayı tanıtmak. Yani “reklam”

Telefona çıkan arkadaşımız tam reklam departmanına bağlayacakken karşı taraf devam ediyor.

“Biz İzmit’te açılan kliniğimiz için sizden bir muhabir istiyoruz. Muhabir röportaj yapacak ve o röportaj metnini önce bize yollayacak.

Onaydan geçerse yayımlanacak.

Yayımlanırsa muhabire ufak bir hediye takdimimiz olacak”

Buyurun buradan yakın!

Bu şark kurnazları başka gazeteleri de aramıştır muhtemelen.

Henüz bir yerde haberlerine rastlamış değilim.

Ama yapılan teklifin ahlaksızlığına bakar mısınız?

***

Birincisi;

Mesleğe ilk başladığım çömez dönemlerde bile yaptığım röportajı asla kimsenin onayına sunmadım, bunu prensip edindim. Gazetecilerin hepsi bu isteği hakaret sayar.

Seçim dönemlerinde adaylarla yapılan tanıtım haberlerinin bile bir tanesini süzgeçten geçirtmedim. Çok bile kendi yapar!

İkincisi;

muhabire hediye vermek ne demek?

Avantanın adı ne zaman hediye oldu?

Sizin basına ve basın emekçilerine bakışınız bu mu?

Vahşi kapitalizmi ne de güzel benimsemişsiniz.

***

Ne yalan söyleyeyim, size baya bir kafayı taktım.

Çalışma sisteminiz böyleyse müşteriye bakışınız nasıldır kim bilir?

Birileri bu kentte yerel basının avantayla çalıştığını falan mı söyledi?

Siz hayırdır?

Öyleyse yanlış anlatmışlar veya yanlış anlamışsınız!

Doğrularla karşılaştığınızda ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız.

***

Sizi bu köşeye konu etmekle bir parça reklam ettim, hadi yine iyisiniz.

Bedavaya getirdiniz.

Bir telefon daha edin, ahlaksız teklifiniz için özür dileyin; ikinci bedava reklam ayağınıza gelsin(!)

SON DAKİKA HABERLERİ

Aysun Özcan Diğer Yazıları