Gökçe, CHP’nin yeni yıldızı oldu
Dün ziyaretime Derince'de kıl payı seçimi kaybeden Av. Sertif Gökçe geldi. Uzun zamandır sahalarda soluk soluğa mücadele veren Gökçe ile seçimden sonra kahve içmek için sözleşmiştik. Aradı, yerindeysen geliyoruz arkadaşlarla dedi....
Dün ziyaretime Derince’de kıl payı seçimi kaybeden Av. Sertif Gökçe geldi.
Uzun zamandır sahalarda soluk soluğa mücadele veren Gökçe ile seçimden sonra kahve içmek için sözleşmiştik.
Aradı, yerindeysen geliyoruz arkadaşlarla dedi.
Beraberinde CHP Grup Başkan Vekili Engin Taşdemir ile Derince CHP Meclis Üyesi M. Nuri Paşa da vardı.
Keyifli, güzel bir sohbet oldu.
***
Sertif Gökçe’yi uzun yıllardır tanırım.
Her zaman naif, güler yüzlü ve insana güven veren yanı vardır.
Seçimde de bu özelliklerinin karşılığını büyük ölçüde aldı.
Derince’de AKP ile aradaki makası hayli kapattı.
Ama yine de seçimi almaya yetmedi.
Gökçe, şayet itirazlar sonucu sayım yaptırabilseydiler, sonucun değişeceğini söyledi.
AKP’nin son günlere doğru İzmit’ten pek umudu kalmadığı için ağırlığı Derince ve Dilovası’na verdiklerinden bahsetti.
Tahir Büyükakın’ın Derince’ye özel ihtimam gösterdiğini, CHP seçildiği takdirde işçilerin maaşlarının dahi ödenemeyeceği şeklinde kampanya yürüttüğünü ifade etti.
Peki, bunu niye şimdi söylüyorsun, o zaman neden anlatmadın? Belki işçiler kendi tedirginliklerini ifade etmek için söylemiştir, diye sordum.
Gittiğimiz her yerde vatandaşa, işçilere böyle bir şeyin olmasının mümkün olmadığını anlattık dedi.
***
Sertif Gökçe’nin bence tek eksik kalan yanı da buydu.
Seçimde çok fazla kapalı yol yürüdü.
Birebir temas gibisi yok elbette ve bunda da çok başarılı ama basını kullanmak, yeri geldiğinde gündem olmak çok önemli.
Siyasiler için propaganda yapmanın en önemli yollarından biridir basın.
Fakat Sertif Gökçe bu konuda eksik kaldı.
O kadar çok şey anlattı ki, basın olarak konularda aklım kaldı.
Keşke bilseydik de bunları yazsaydık dedim.
Tabi tercih meselesi, Sertif Gökçe’nin seçtiği yöntem belki de doğru bir yöntem, bilemiyorum.
Ancak ben o konulardan bildiğin bir kitap çıkarırdım hani, o kadar değişik maceralar yani.
Varın gerisini siz düşünün..!
Yazık oldu Sertif Gökçe’ye ve Derince’ye.
Bunu taraf anlamında söylemiyorum.
Zeki Aygün’ün Derince’ye katacağı bir şey olacağına inanmadığımdan söylüyorum.
Umarım Derinceliler pişman olmaz.
***
Diğer yandan Sertif Gökçe’ye sordum:
Ee dedim, siyaset asıl şimdi başlıyor. CHP’de de bir değişim şart!
İl başkanlığına yakıştıranlar var dedim.
Güldü… Yorum yapmadı.
Ama o yorum yapmasa da ben Sertif Gökçe’nin CHP kongreleri yaklaştıkça adının ön plana çıkacağını düşünüyorum.
CHP bu dönem yeni yıldızlar keşfetti.
Bunlardan biri de Sertif Gökçe oldu.
Yolu açık olsun…!
BAHAR GELDİYSE
HERKES İÇİN GELDİ…!
Bundan yıllar önce bir yazı kaleme almıştım.
O yazıya şimdi arşivlerde ulaşmak mümkün değil.
Ama ben eski yazılarımın her birinin çıktılarını saklıyorum.
Kim bilir, belki bir gün kitap haline dönüştürürüm.
Tarihe not düşen yazıları daha fazla yazıyordum o yıllarda.
Yerel gündem pek ilgimi çekmiyordu zira.
***
Eski Türkiye’den yeni Türkiye’ye geçişteki sancıları, doğacak tehlikeleri dilim döndüğünce anlatmaya çabalıyordum.
Ülkemizin hızla rejim değişikliğine gittiğini, üretimden koptuğunu, dışa bağımlı hale geldiğini, özgürlüklerin kısıtlandığını yazdığımızda o zaman biz anarşist ruhlu ilan ediliyorduk.
Sonra baktım ki; insanlar halinden memnun, önüne sandık geldikçe tercihleri değişmiyor; ben de kendimi yerele çekmeye karar verdim.
O gün bugündür genel konularda konuşmamaya özen gösteririm.
Anlayan için yerel gündem bile yeterli aslında.
Kocaeli küçük bir Türkiye fotoğrafıdır bakmasını bilen için.
***
Neyse, ben şuraya gelmek istiyorum.
Az evvel dedim ya hani; tarihe not düşen anlar olur bazen diye.
İşte yanılmıyorsam 2010 yılında “SOLUN TIKANAN DAMARLARI NASIL AÇILIR” başlıklı bir yazı kaleme almıştım.
Bu yazı o dönemler beni takip eden okurlarımdan büyük ilgi görmüştü.
Hatırlayanlar olacaktır.
O yazıda aslında ben bugünkü “Baharı” anlatmıştım.
Bahar derken sakın bunu bir siyasi partinin sloganı olarak algılamayın!
Benim bahsettiğim bahar o bahar değildi?
***
Aklımı kurcalayan sorular oluyordu.
Neden bu kadar ayrıştırıldık, neden birbirimizle kavga ediyoruz, bunu kim istiyor, bundan biz kazançlı çıkmadığımıza göre farkında olmadan kimlere hizmet ediyorduk?
Öyle ya; Doğu kökenli Kürt kardeşlerimizi sosyal demokrasiden koparıp, etnik milliyetçilik kokan kılığa sokanların;
-Ki ben bu kılığa egemen güçlerin ittirmesiyle gidildiğini,
Yetmedi… Dış kaynaklı olmayan yerli sermayedarların da omuz verdiğini tahmin ediyordum.
Ve gelinen noktada amaçları aynı veya farklı fark etmiyor; bu bileşen güçler
Solun tıkanan damarlarının açılmasına bir türlü izin vermediler.
***
İlk önce güçlü sendikal yapıları ele geçirdiler, örgütlenmeyi bitirdiler.
İşte o sendikalarda en önlerde genellikle solcu gençler olur ve o gençlerin birçoğu kalkan vazifesi gören, direnmede sınır tanımayan Kürtlerden oluşurdu.
Ama kimse yanındakine kim Kürt, kim Türk bakmazdı, omuz omuza mücadeleden elde edilen kazanca bakılırdı.
Beğenmedikleri “Eski Türkiye’de” birbirine hangi milletten veya nereli olduğunu sormak ayıp sayılırdı.
Tek ortak payda vardı, o da insan olmaktı.
Öyle alt kimlik, üst kimlik şeklinde kategorize edilmezdi hiç kimse.
Hak mücadelesinde en önde koşan Kürt kardeşlerimiz, diğer gençlerimize cesaret verirdi.
***
Sonra birileri bu birlikteliğin dağılıp dökülmesini istedi.
Araya nifak tohumları atıldı.
16 yıldır o tohumlar meyve vere vere bugünlere gelindi.
Solun damarları tıkanmış, kan akışı yavaşlamış, bitkisel yaşama terk edilmişti.
Ama o damar yata yata kendine bir yol bulmayı becerdi en sonunda.
Silkelendi, kendine geldi.
Eğer isterse yeniden kardeş olunabileceğine inandı.
Eğer isterse bu ülkede bir anda her şeyin değişebileceğini gördü.
İstanbul, Ankara bunun en canlı yansımasıdır.
***
Diyorlar ki İstanbul, Ankara gibi Türkiye’nin kalbi olan bu kentler dış güçlerin desteğiyle alındı.
Yani kaybeden taraf karşıyı dış güçlerin esiri ilan ediyor.
Bir üst aklın bu yapıyı kontrol altında tutuğunu yaymaya çalışıyor.
Ben Devlet aklına çok değer veren biriyim.
Bu akıldan kopan herkesin karşısında olurum ancak;
Bu ülke insanına haksızlık edilsin de istemem!
Biz öyle bir milletiz ki, bizdeki sabır kimsede yok!
Demokrasiyi içselleştirmiş topluluklar olarak, insanların tercihlerine saygıyla eğilmeyi görev biliriz.
Fakat baktık ki baş aşağı yuvarlanıyoruz, frenler tutmuyor, hep beraber büyük bir kazaya koşuyoruz;
İşte orada devreye girmekte sakınca görmeyiz.
Bu ülkenin gidişatından memnun olmayan, kaygı duyan, kendini “Öteki” gören herkesin bir reaksiyonuydu bu seçimler.
Dış güçler, beka falan belki bunlar da doğru şeyler.
Ama yıllardır öyle şeyler yaşadık ki, bizi öyle olmaz şeylerle imtihan ettiler ki insanın inanası gelmiyor.
Bir şeylerin değişeceğine, hepimizi kucaklamak üzere geri adım atılacağına kimsenin aklı kesmiyor.
***
Buradan sonra ne olur?
Güzel şeyler olsun isteriz elbette.
Ama bunun olması için kimse “Rövanşist” duygularla hareket etmemeli.
Tıpkı Cumhuriyet’in ilanındaki gibi, birbirimize sıkı sıkıya sarılıp, gelecek nesillerimiz için çabalamalı.
Kontrolsüz gücün kim olursa olsun, tek elde toplanmasına müsaade etmemeli.
***
Mesela bir sabah gözümü açtığımda Cumhurbaşkanının yumuşacık, pamuk gibi ses tonuyla, millete seslendiği anları hayal ediyorum.
Kazanana hakaret etmek yerine, oy veren iradeye yani vatandaşlara hain değil de, demokrasi tecellisi olarak baksın istiyorum.
Mesela partisini bir başka arkadaşına emanet etsin, herkesin Cumhurbaşkanı olsun istiyorum.
Her yere bu ülkenin kurucu lideriyle şimdiki Cumhurbaşkanının fotoğrafını kimse ayrım yapmadan assın istiyorum.
ODTÜ’lü gençlere yaptığı gibi, hoşgörü kanallarını çok daha fazla çalıştırsın istiyorum.
Kendisi hakkında mizah yapanlara karnı ağrıyana kadar gülsün istiyorum.
Ekonominin damatla yürümediğini, tez elden ekonomi politikalarını en iyi bilen isimleri göreve getirsin istiyorum.
Hala yüzde 52 oy aldıkları gerçeğini unutmayıp, İstanbul’u, Ankara’yı kaybetmenin yeni bir savaş anlamına gelmediğini anlasın istiyorum.
Eğer Cumhurbaşkanı isterse toplumun tamamını kucaklayarak, nerede hata yaptığını düşünerek, olumlu adımlar atarak yeni bir hikaye yazabilir.
***
İstanbul gittiğine göre erken seçim olur havası bana fenalık getiriyor.
İstanbul’u Ekrem İmamoğlu kazandı diye havaya girip, İmamoğlu’nu yeni bir Cumhurbaşkanı figürüne sokanları da asla tasvip etmiyorum.
Adamı daha dün tanıdık, durun bakalım!
Birdenbire parlayan yıldızlar sizi ürkütmüyor mu?
Az dikkatli gitmek gerekmiyor mu?
İzleyelim bakalım neler yapacak?
Ben de “Demokrasi adına” çok mutlu oldum ama kabul edin, doğru isimleri bulana kadar çok sopa yedi bu millet.
Hem bunu yaparak ona da kötülük etmiş oluyorsunuz.
İnsan nefsidir bu, bu kadar çabuk havaya sokarsanız hata yapması kolaylaşır.
***
Demem o ki, bahar geldi.
Ama bahar sadece Millet ittifakına gelmedi!
Tüm ülkeye geldi.
Her yer renk cümbüşü oldu.
Yılmaz Özdil’in dediği gibi durduk yere Bilecik’e, Bozüyük’e, Kırşehir’e gidesim var. Adana’ya, Mers,n’e uçasım var. Bu cümbüş insanın içini coşturuyor.
Bir kenti CHP, bir kenti AKP, birini MHP, diğerini HDP, bir diğerinde TKP vs. aldı.
Bazısında CHP alırken mecliste AKP kazandı, ya da tam tersi.
Kısacası vatandaş dedi ki;
“Geçineceksiniz kardeşim, bal gibi birbirinizle geçineceksiniz”
Yok öyle dava…!”
“Madem siz beceremiyorsunuz, o zaman biz de yönetime el koyuyoruz” dedi…!
-------------------------------
Okurlarımdan günün sözü bölümüne mesaj yağıyor ve bu beni inanılmaz mutlu ediyor. ilginize bir kez daha teşekkürler.
GÜNÜN SÖZÜ:
“Yalan hızlı gider, doğru önce varır”
********
“Özür dilemek, sizin haksız olduğunuz manasına gelmez.
Karşınızdaki insana verdiğiniz değerin, egonuzdan yüksek olduğunu gösterir”
********
“Gitmek için vedalara, bavula ya da yollara gerek yoktu.
Kafamın içindeki kapıyı çekip çıktım”