Madalyonun öteki yüzü

Gerçekleri olduğu gibi görme yeteneksizliği veya görmek istememe hem avanaklığı hem de şarlatanlığı teşvik eder” eder diyor Hoffer kitabının bir...

Gerçekleri olduğu gibi görme yeteneksizliği veya görmek istememe hem avanaklığı hem de şarlatanlığı teşvik eder” eder diyor Hoffer kitabının bir satırında.

Konuyla bağlantılı ve bağlantısız olarak değerlendirdiğimde birçok yere oturuyor bu cümle.

Üstüne yorabileceğim bir sürü konu başlığı beliriyor zihnimde. Nereye çeksem geliyor, hangi boşluğa koysam şıp diye oturuyor.

Yakışıksız durmuyor bir düşüncenin altında ve bulunduğu zemine sağlam bir kaynak oluyor.

İnsanın gerçekleri olduğu gibi görme yeteneksizliğinden çok, görmeyi istemeyişinde takılı kalıyorum. İşine gelmediğinde insanın, her şeye uygun kılıflar buluşuna şahitlik ediyorum.

Aldığı kararların arkasında duramadığı için 8 yaş bahanelerini nasıl sıraladığını ve aslında karşıyı kandırdığını zannederken her defasında nasıl da kendi altını oyduğunu görüyorum.

Olgunluktan söz ederken, büyümekten korktuğunu ya da dış etkenleri suçlarken hayatın yükünü sırtlayamayışını…

Kendinden kaçarken, kendi dehlizlerinde kayboluşunu izliyorum.

Görebiliyorum çünkü insanın çıkış noktası kendisidir.

Kendini olanca çıplaklığıyla görmeye gönüllü bir kimse, madalyonun öteki yüzünü görmeye cesaretlidir.

Bu cesaret, gerçekliğe atılan en büyük adımdır.

Yanılsamaları bırakır, illüzyonu görür ve gerçek olanla gerçek olmayan arasındaki o çok belirgin çizgiyi artık fark edebilir.

Aslında yeni fark etmez, hep farkındadır, ancak insan başkalarını manipüle etmeden çok önce kendini manipüle etmeye başlar.

Kendi gerçekliğine o kadar uzak kalır ki yarattığı sahte benlik evreninde yaşar.

Uzun süre kendini manipüle eden kişi, bu işte ustalaşır ve inandığı benliğine sıkıca sarılır.

Artık başkalarını da tasarlamaya başlayabilir.

Olmadığı biri gibi davranan kişi, gerçeklikten uzak ilişkiler, dostluklar inşa etmeye başlar.

Ah ama gelin görün ki sürekliliği olmaz.

Dost dedikleriyle dostlukları biter, ilişkileri hızla şarampole yuvarlanır.

Gerçeklikten uzak insan, hızla ortam değiştirir; yeni ilişkilere atılır.

Kendini birilerinin hayatına tepeden bırakır.

Bu durum, onun için olağandır.

Bir şeyler yolunda gitmiyorsa ya insanlar arızalıdır ya da kendisi zor bir süreçten geçiyordur.

Belki de iyi anlaşılamamıştır.

Muhakkak geçerli ama gerçeklikten uzak bir dayanağı vardır.

Sosyal medyada 40 saniyede açıklanan hap videolarla psikolojik analizini yapar.

Psikoloji bilimi hiçbir dönemde böyle bahanelerle kirletilmemiştir.

Aptallığın, avanaklığın ve ahlaksızlığın sebebi çocukluk travmalarıdır.

Sağlıklı yürütülemeyen arkadaşlıkların sebebi kötü biten bir ayrılıktır.

Vefasızlığın en temel nedeni anneyle iyi bir ilişkinin olmayışıdır.

Atadan aktarılanlar, anneden gelenler, akrabadan sekenler, arkadaşını teğet geçenler derken her şeyin sebebi aşılamayan, çözülemeyen psikolojik süreçlerdir.

Biri de çıkıp “benim huyum böyle!” deme cesareti göstermez.

Çünkü gerçekleri görmek, sorumluluğu alabilmektir.

Sorumluluğu alanın bahanesi, yalanı yoktur; şarlatanlığa ihtiyaç duymaz.

Ne kendini manipüle etmek ister ne de gerçeği eğip bükmek.

Kendine yalan söylemeye alışan, başkalarına da rahatlıkla söyleyebilir ve en başta kendi inanır.

Kendi kendini kandırmakta güçlük çekmeyen insanlar, başkaları tarafından da kolayca ikna edilirler; yönlendirilmeleri kolay olur.

Sahtekarlık eğilimi; gerçeği görememe ya da görmek istememeyi teşvik eder.

Samsara gibi her defasında başa dönülür.

Benzer sonuçlar, benzer ilişkiler ve benzer tıkanıklıklar…

Aynı senaryo kabak tadı verse de oynamaktan geri durmaz; bünye başka türlüsünü bilmez.

Ne diyelim hiçbir kedinin faresi, hiçbir farenin peyniri olmamak dileğiyle…

SON DAKİKA HABERLERİ

Esra Aydın Diğer Yazıları