Bizi, bize havale ettiler!

Asgari ücretten sonra gözler emekli maaşlarına çevrildi. Türkiye’de açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilen milyonlarca emekli Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın...

Asgari ücretten sonra gözler emekli maaşlarına çevrildi.

Türkiye’de açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilen milyonlarca emekli

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın iki dudağının arasından çıkacak sözleri bekliyordu.

Aslında açıklanan enflasyon oranlarına bakıldığında emekli aylıklarına yapılacak cüzi zam üç aşağı beş yukarı belliydi.

Fakat emekliler bir umut diyerek ülkenin en tepesindeki isimden, Erdoğan’dan bir sürpriz bekledi.

Dün akşam üç saat kurmaylarıyla Beştepe’de toplantı yapan Erdoğan kameraların karşısına geçince nefesler tutuldu, heyecanlı bekleyiş başladı.

Ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın konuşmasının ardından ne var ki emeklilerin hevesleri bir kez daha kursağında kaldı.

Erdoğan, konuşmasında emeklilere hiç değinmediği gibi;

Türkiye’nin enflasyonda çok iyi bir noktada olduğunu savundu.

Asgari ücrete yapılan zammın ardından ortaya çıkacak olan fırsatçılara karşı vatandaşı boykota davet etti.

Pahalı ürün satacak olan kurnazlarla baş etmenin yolu, satın almama özgürlüğüdür, boykottur dedi.

Cumhurbaşkanını dinlerken şöyle bir düşündüm.

Daha iki gün evvel partisinin Rize il kongresinde yaptığı konuşması aklıma geldi.

Erdoğan Rize il kongresinde partililere, parti üzerinden bütün kurumlara, seçilmişlere açık talimat veriyordu.

“Vatandaşın işini başka bir yere havale etmeyin! Ederseniz hakkımı helal etmem” diyordu.

Etkili ve iddialı, bir o kadar samimi bir söylem olduğunu düşünmüştüm.

Fakat dün akşam TV’de Cumhurbaşkanını dinlerken kendisiyle çelişen ifadeleri karşısında şaşırmadım değil.

Asgari ücretliye, emekliye refah bir yaşamın uzak olduğu Türkiye’de, Cumhurbaşkanının bulduğu tek çözüm yolu “satın almama özgürlüğü yani boykot” oldu.

Elbette kan emicilere, fırsatçılara, kurnazlara karşı bizim de bir tepkimiz olmalı, elbette her işi devletten beklememeli, vatandaş olarak bizim de bir ders vermemiz lazım.

Fakat o fırsatçıları ilk önce devletin yetkili kurumlarının zapt altına alması gerekmez mi?

Maaş zamları açıklanır açıklanmaz hatta açıklanmadan evvel stokçuluk yapanlara, çeşitli bahanelerle A’dan Z’ye bütün ürünlerin üzerine zam bindirenlere, önlem almak, cezai yaptırım uygulamak gerekmez mi?

İsteseler kuş uçurtmazlar!

Ama yapmıyorlar, bu konuda gevşek davranıyorlar.

Fırsatçılarla baş etme işini vatandaşa havale ediyorlar.

O zaman Erdoğan’ın o sözlerinin ne kıymeti kaldı?

Vatandaşın işini başka yerlere havale etmeyin dedikten sonra, “boykot edin” sözü yan yana oldu mu?

Sayın Cumhurbaşkanımız, siz vatandaş için büyük önem taşıyan bir konuda başınızın çaresine bakın der gibi, “gidin boykot edin” dediğinizde,

Uyardığınız partilileriniz, devletin yetkili kurumları vatandaşı istediği yere havale eder.

Şimdi tut hepsini tutabilirsen…

-----------

DEVLETLE İNATLAŞMAK RUHLARINDA VAR!

FETÖ’nün hain darbe girişiminin üzerinden sekiz yıl geçti.

“Bunun cemaatle, tarikatla ne işi olur” diyerek şaşırıp kaldığımız o kadar çok insan geldi geçti ki şu şehirden…

Hepsi, devleti baştan sona kuşatmak, ele geçirmek için çok sistematik biçimde kurulmuş tezgahın baş aktörleriymiş.

Gerçekten dini duyguları sömürülerek o yapıya farkında olmadan destek verenleri tenzih edersek;

Bazısı 17/25 Aralık olaylarının meydana gelmesiyle başına gelecekleri anlayıp “R” yaptı, bazısı pişman oldu, bazısı ise istese de bulaştığı yerden çıkamadı.

Bazıları da cemaat gücüyle inanılmaz işler yaptıkları halde bu işten sıyrılmayı bildi.

Kıstas neydi, ne olursa FETÖCÜ sayılıyordunuz, bir türlü öğrenemedik.

Telefonunda ByLock çıkan danışmanlar da serbest kaldı;

Yönettiği hastanenin, onun FETÖ ile iltisakı sebebiyle Sağlık Bakanlığınca sözleşmesinin feshedilmesine sebep olanlar da serbest kaldı!

Sadece serbest olsalar neyse…

Bir de sözüm ona insanlığa yatırım yapıp, eser bırakıyorlar, kitap yazıyorlar.

İnsan olmak nedir, “derin” bilgiler paylaşıyorlar.

Düne kadar İzmit’te özel bir hastaneyi yöneten, büyük hissedar olan şahıs, FETÖ olaylarından sonra apar topar hisselerini kendi gibi şaibeli olanlara devretmiş ve Kocaeli’yi terk etmişti.

Sonra duyduk ki, Cadde Bostan’da lüks bir klinik açarak hasta tedavi etmeye başlamış.

Ama tabi serde bir aykırılık var, devletle inatlaşma var, içinde beslediği intikam duyguları var, durmuyor, duramıyorlar.

İlla bir yolunu bulup, bir yerden kafa gösteriyorlar.

Sadece hekimlik yapmak bu gibileri kesmiyor.

Kitap yazacak, o kitap aracılığıyla subliminal mesajlar verecek, yarım bıraktığı hikayesini tamamlamak için yine bu şehre gelecek, itibar görecek.

İnsan neden sapar, hangi anlarda kırılmalar yaşar, gibi sorgulara cevaben kitap yazacak! Malum, her şeyin cevabı bunlarda!

Ee ne de olsa “derin” bilgi sahibi olan, bilge hocalarından(!) eğitimliler.

Zaten bu hain yapının ilk durağı da eğitim-öğretim kurumları, sözde bilgi evleri, kurdukları çakma dershanelerdi.

Kısacası hiç vazgeçmiyorlar, hem de hiç!

Bugün yazar olarak karşımıza çıktı, yarın bakarsınız yine hastane satın almış veya yenisini kurmuş!

Şaşırır mıyım, tabii ki hayır…

--------------

Z kuşağıyla imtihanım…

Bugünün önemi büyük benim için.

Küçük oğlum Başar, 19 yaşına girdi.

Başar şu an üniversite eğitimi için Düzce’de.

Yarın yanımızda olacak.

Haliyle doğum gününde benden ne istediğini sordum.

Verdiği cevap şu:

-Reis, 2025’i Aile Yılı ilan etti haberin yok mu anneciğim. Aile yılı ilan ettiğine göre güzel jestler yapacak.

Bu fırsat kaçmaz. Evleneyim mi, ister misin?

-Kapat telefonu Başar. Başka isteğin varsa söyle…

“Huzur” anne…

-Niye, sen huzursuz musun oğlum?

“Türkiye’de genç olupta huzurlu uyumak ne mümkün anne!

Kaygılar bitmiyor ki!”

*

Bu çocuğun konulara politik yaklaşımı beni benden alıyor.

Diyaloğumuz sürekli böyle. Z kuşağıyla iletişim becerisi üzerine ders almak lazım:)

SON DAKİKA HABERLERİ

Aysun Özcan Diğer Yazıları