Hassasiyetler zincirini kırmak
Bir arkadaşımın, Instagram gönderisinin altına yazdıklarını okuduktan sonra hassasiyetler zinciri üstüne yazmak istedim. Yazma isteğim çok benzer bir...
Bir arkadaşımın, Instagram gönderisinin altına yazdıklarını okuduktan sonra hassasiyetler zinciri üstüne yazmak istedim.
Yazma isteğim çok benzer bir tecrübeden geçtiğim için ortaya çıktı ve hatta bazen kızdığım, söylendiğim bir duruma da dönüştü geçmişte.
Elbette ifade edebilmemin sebebi o konuyu kendi içimde büyük oranda halledebilmiş olduğumdan kaynaklanıyor.
Bahsettiğim şey sessiz kalabilme, ifade etme zorunluluğu hissetmeme ya da yanlış anlaşılmaktan korkmama gibi bir noktaya evrilen aşırı hassasiyetler zincirinin bazı halkalarını kırabilme gücü diyebilirim.
Eleştirilmekten korkma, yaptığın her şeyi eksiksiz ve hatta mükemmel şekilde yapma baskısı, biri ya da birileri yanlış anlamasın diye girilen çabaların uzun açıklamalara, kendini detaylı ifade etmelere kadar uzanması insanı ciddi şekilde yoran bir durum.
Kusursuz olmaya çalışırken her şeyin etrafında binlik turlar atma gayreti, yüzünde hüzne dair bir emareye yer verme hakkının olmayışı, kendine yüklediğin “her an müsait” insan rolü ve akabinde çevrendekilerin de bu kıyafeti sana “uygunluk” adı altında giydirmesi karşısında koşulsuz bir kabullenişe geçiş durumu.
“Ben böyleyim” demekse kendine yapabileceğin haksızlıklardan sadece biri.
Kırılıp dökülebileceğini unutmak, müsaade isteyip sessizliğinde kalabilmek, her şeye anlamlı açıklamalar yapmak zorunda olmadığını bilmemek ve ne yaparsan yap hiçbir şeyin dört dörtlük olmayacağını idrak edememek insan hayatını hatırı sayılır şekilde sekteye uğratıyor.
Yazması yaşamasından çok daha kolay, farkındayım.
Üstünden uzunca bir zaman geçmiş olsa da ne kadar çok insanın benzer şeyleri yaşadığını, yaşıyor olduğunu fark ettim.
Hani vardır her ortamda çok sıcak kanlı, neşeli, durumu enerjisiyle kurtaran insanlar.
Onların kapıyı açmama, surat asma, durgunlaşma, sessizleşme, yanlış anlaşılma hakları yoktur kendi içlerinde.
Esasen kendilerine yükledikleri bu anlam, çevrenin de onları böyle anlamasına neden olur.
Susarsam yanlış anlaşılır,
Tebessüm etmezsem yadırganır,
İletişime geçmezsem açıklama yapmam gerekir…
Çünkü “hep güler yüzlü olmalıyım, benden beklenen bu” durumu vardır içeride.
Bu kendi kendinin kuyruğunu kenara sıkıştırma hali insanı yorar. Özellikle uzun vadeye yayılan kendinden beklediklerin, kendine yakıştırdıkların ve senden beklenenler zinciri.
Ne kadar zamandır böyle değilim ben de bilemiyorum ama üstümden esaret zincirlerinden birini daha atmış olmanın verdiği rahatlığı düşününce yüzüme yayılan tebessüm paha biçilemez.
Kimseyi memnun etme gayretinde olmamak, canım isterse saatlerce susabilmek, uzun açıklamalara ihtiyaç duymamak öyle iyi hissettiriyor ki sevilmek ya da kabul görmek derdine düşmeden içimden geldiği gibi yaşam yolunda yürüyebilme ferahlığını yaşıyorum.
Gitmek istemiyorsam “hayır” diyebiliyor ve bunu sert bir noktadan değil de akışında yanıtlayabiliyorum.
Doğru ya da yanlış fark etmeksizin fikrimi kabul ettirme derdine düşmeden konuşabiliyor, yazıyor yani kendimi ifade edebiliyorum.
Kimsenin onaylamayacağı bir hayat yaşıyor olabilirim ya da tam tersi.
Açıkçası tedirginlik duymadan devam edebilmek de diyebilirim buna.
İnsanız ve bazen kapıyı açmayabiliriz.
İnsanız ve gülmek ya da uzun uzun konuşmak istemeyiz.
İnsanız her an neşeli olamayız ve bazen yüzümüzü sebepsizce asabiliriz.
İnsanız ve bazen her yerde olamayız.
İnsanız ve bazen her şeyi alttan alma zorunluluğumuz yok.
İnsanız ve bazen kabuğumuza çekilmek isteriz.
İnsanız ve inanır mısınız her şey bizim için.
Kendimizi küçük su kaplarının şeklini almak zorunda bıraktığımız her an, köklerimizi de dar alanlara hapsetmiş oluyoruz.
Bırakalım köklerimiz sere serpe dallanıp budaklansın; hiçbir kalıbın şeklini almadan.
İsmin beş hali bulunurken insan neden tek bir halde kalsın?
Türlü türlü hallerini kabul ettiğin, halden hale geçerken de kendine anlayışlı olduğun bir yaşamın olsun…