Yarının akademisyenleri

Kocaeli Üniversitesi’nde dün doktora öğrencileri (Doktorantlar) için bir etkinlik düzenlendi. Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk, Rektör...

Kocaeli Üniversitesi’nde dün doktora öğrencileri (Doktorantlar) için bir etkinlik düzenlendi. Kocaeli Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Nuh Zafer Cantürk, Rektör Yardımcıları Prof. Dr. Ömer Faruk Çelik ve Prof. Dr. Elif Öğüt, dekanlar ve enstitü müdürleri de etkinliğe katıldı. Etkinliğin temel noktası, doktora öğrencilerinin bilimsel çalışmalarıydı. Rektörümüz, her konuşmasında olduğu gibi dün de bilimsel çalışmalara verdiği önemi ve bu konudaki beklentilerini dile getirdi.

O kürsüden bir yönetici olarak doktora öğrencilerinden beklentilerini, bilimsel çalışmalara verdiği önemi ifade etti. Ben de bugün sizlere karşı salondakileri biraz tanıtmak istiyorum. Kimdi bu doktora öğrencileri? Bir adım sonrasında hoca olacak, ancak hala öğrenci olan bilim insanlarına biraz yakından bakalım.

Dört çeşit doktora öğrencisi vardı dün o salonda. Birinci grup, Kocaeli Üniversitesi’nde hem doktorasını yapan hem de araştırma görevlisi veya öğretim görevlisi kadrosuyla bu okulun akademik kadrosunda bulunanlardı. Bu grup, okulda normal işleyişte hoca olup, ders aldığı veya tez danışmanı olan hocalar için öğrenci olanlar. Bir bakıma en keyifli grup denebilir çünkü birlikte çalıştıkları hocalarla eğitim sürecini geçirirken süreçte iletişim kurmak daha kolay olabiliyor.

İkinci grup, burada doktora öğrencisi olup başka bir üniversitede araştırma görevlisi veya öğretim görevlisi olanlardan oluşuyordu. Burada işler biraz karışabiliyor. Burada öğrenci olup diğer okulda hoca olmak bazen kafaları karıştırabiliyor. Ne kadar olursa olsun tavır farklılığı veya bazı noktalarda iki kurumun kıyaslaması hem kendilerinde hem hocalarda yaşanabiliyor. Oradaki sınav haftasıyla buradaki kendi sunumunuz çakıştığında tadından yenmez bir kriz olabiliyor. Oradan izin almak da zor, burada sunum tarihini ayarlamak da...

Üçüncü grup, akademinin dışında bir işte çalışıp aynı zamanda doktora yapanlardan oluşuyordu. Bu grupta öğretmenler, sağlık çalışanları, kendi alanıyla ilgili özel sektörde çalışanlar yer alıyor. Bu grup, arada kalmış gibi nitelendirilebilir. Bir tarafta oturmuş bir düzen, sabit bir gelir; diğer tarafta akademik çalışmalar var. Burada işleri ve süreci yönetmek, üniversitede çalışanlara göre daha zor olabiliyor. Çünkü farklı kurumlarda olsa da doktora yapmak, çalıştığınız kurum için de artı bir değer katıyor. Ancak birçok özel kurum, doktora eğitiminizi bireysel bir katkı olarak görebiliyor.

Son grup, doktora yaparken kadrosu olmayıp çeşitli projelerde görev alanlardan oluşuyor. Burada anahtar kelime TÜBİTAK oluyor. Doktora öğrencileri kendi tezinin projelendirilmesi veya büyük bir projede doktora bursiyeri olarak görev alabiliyor. Bu şekilde doktorantlar hem kendi alanlarında sürekli bilimsel araştırma ve üretim yapma fırsatı sağlıyor hem de gelir elde edebiliyorlar. Sadece tezi ve akademik çalışmalara zaman ayırmak açısından son derece keyifli olan bu grup, projenin bütçesi ve süresi gibi konularla bağlantılı olarak sıkıntılar yaşayabiliyor.

Bu gruplar her birinde akademiye bakışları farklı olan, farklı koşullarda doktorasını devam ettiren bir sürü bireyi barındırıyor. Hiçbirinin hikayesi aynı değil ortak noktaları ise öğrenmeye ve bilime duydukları sevgi ve üretmenin verdiği mutluluk.

SON DAKİKA HABERLERİ

Neziha Kartal Diğer Yazıları