İzleyici gerçekten bunu seviyormuş

Özlem sonra erdi! Televizyon izleyicisinin özlediği o hikâye geri döndü. Neyden mi bahsediyorum tabii ki ağa dizisinden. Gerçi hiç gitmiş miydi ondan emin...

Özlem sonra erdi! Televizyon izleyicisinin özlediği o hikâye geri döndü. Neyden mi bahsediyorum tabii ki ağa dizisinden. Gerçi hiç gitmiş miydi ondan emin değilim ama bu hafta yayına giren “Uzak Şehir” ekranın ağa ihtiyacını daha ilk bölümden karşıladı. Üstelik bu yıl televizyonun ölün gurubu olan pazartesi günü ilk bölümüyle ikinci oldu. Alparslan ve Kalpazanı geçti. Kızıl Goncalar’a rakip oldu.

Çok şaşırtıcı bir şekilde bu dizi uyarlamaymış. Bu hikâyeyi yazmak için Lübnan’da yayınlanan bir diziye gerek var mıydı emin değilim. Hikâyede Alya (Sinem Ünsal) ölen kocasının cenazesini doğduğu topraklara getiriyor. Hikâyede kara giyinen, töre kelimesini aile kelimesini ağzından düşürmeyen bencil ve iktidarını korumak için herkesi ve her şeyi hiçe sayan bir büyük hanım var tabii ki. Gonca Cilasun’un canlandırdığı Sadakat Albora karakteri daha ilk bölümden nefret uyandırdı desem ağır kaçmaz umarım. Dizimizin başrolü, aşiretin ağası Cihan Albora (Ozan Akbaba) o da töre ve annesinin sınırlarını çizdiği bir iktidar sürüyor.

Törenin çirkin yüzü romantik oldu

Eşkıya Dünyaya Hükümdar Olmaz dizisinde İlyas Çakırbeyli karakterin canlandıran Ozan Akbaba bir anlamda abisi ölse nasıl olurdu sorusunun doğu versiyonunu oynamış. Zaten dizinin altındaki yorumlara da bakarsanız yorumlar Cihan Albora için değil İlyas Çakırbeyli için yapılıyor. Açıkçası karakter de benziyor. Sinem Ünsal’ın anne rolüne geçmesi bana erken geldi. Ancak bu yaş konusu malumunuz dizilerde böyle seviliyor. İkili birbirine yakışmışlar ancak bu zorunlu evlilikten doğacak aşk beni biraz rahatsız ediyor. Sonuçta biri ölen eşinin kardeşine, diğeri ise ölen abisinin karısına âşık olacak. Eskiden bu törenin çirkin yüzü olarak yazılırdı. Eskiden aşiret dizilerinde bu kurtulmaya çalışılan kötü gösterilen bir hikayeydi. Burada bunun bu şekilde verilmesi beni rahatsız ediyor. Lübnan alınma olunca mı böyle oluyor yoksa biz, yenge, üvey anne, üvey babaannelerden giderken her şeyi normalleştirdik mi bilemiyorum.

İlk bölüm son derece hareketliydi, geçmişten kalma çok fazla hikâye var. Ölen abinin hikayesinden hariç, büyük hanımın aşiret içindeki oyunları, çıkar çatışmaları kan davasına dönmüş bir düşmanlık ve arada harcanan aşklar. Bunlar sadece iki bölümde geçmişe dair verilenler. Bu aşirette hikâye çok.

Dizide en sevdiğim şey oyuncuya göre dizi uydurulmamış. Bir hikâyeye uygun oyuncular seçilmiş. Türk dizi sektörü genelde şöyle çalışır; bir yıldız oyuncuya dizi yapmaya karar verilir. Birçok sebepten yapımcı yıldız erkek oyuncuyu ister. Sonra yapımcı ve erkek oyuncu kadın oyuncuyu seçer. Sonra bu iki yıldız oyuncu için senaryo oluşturulur. Üstelik bu yıldız oyuncular o kadar yüksek ücretler alır ki ya kadroyu kısarsınız ya da oyuncuları daha az özenle seçersiniz. Açıkçası bu dizinin oyuncu seçimi hikâyeye göre yapılmış.

Diziden biraz “Gurbet Kadını”,” Dila Hanım” ve “Sıla” tadı aldım. Eskiler bilir… Sinem Ünsal’a bu noktada çok iş düşüyor. Eğer senarist dizide inatla zayıf, korkak ve pasif bir kadın karakter yazmazsa keyifli bile olabilir. Çünkü Cihan Albora’nın karşısında onunla kavga edebilecek, hesap sorabilecek bir kadın hikâyeyi seyredilir kılacak.

SON DAKİKA HABERLERİ

Neziha Kartal Diğer Yazıları