Cinsel kimliğin totalitarizmi!

Cinsel kimliğin totalitarizmi! Yaşamda ilk rolümüz cinsel kimliklerimizi taşıma rolü… Daha küçüklükten kadın ve erkek olarak ayrılırız. Buna üzerimize...

Cinsel kimliğin totalitarizmi!

Yaşamda ilk rolümüz cinsel kimliklerimizi taşıma rolü…

Daha küçüklükten kadın ve erkek olarak ayrılırız.

Buna üzerimize giydirilen kıyafetlerdeki renklerle başlarlar.

Kimlik inşamız egemeninin istediği gibi kurgulanır.

Erkek çocukları ve kız çocuklarının yetiştirilmesi kesin kurallarla ayrılır.

Herkesi kapsayan insan modeli yerine “Kadın” ve “Erkek” kimlikleri üzerimize giydirilir.

Genel geçer yasalarla kuşatılırız.

Ortadoğu toplumlarında yani bizde erkek, egemen ideolojinin silahıdır.

Söylemler erkek diliyle, kanunlar erkek diliyle yapılır.

Kadın kimliği ise hala yerini bulamadı.

Güç ile ilişkilendirilen; şiddet, sertlik, estetikten uzak ne varsa erkeğe dairdir.

Daha çok bağıran daha çok erkektir.

Sert bakan erkek harika erkektir!

***

Toplum inşasının temelinin çürümüşlüğünü geçmişte yaşananlara, bugün yaşananlara ve gelecekte yaşanacaklara bakarak gördük, göreceğiz.

Bugün Gündüz Vassaf’ın “Gündelik Hayatta Totalitarizm” eserini okurken “Cinsel Kimliğin Totalitarizmi”ne denk geldim.

Cinsel kimlik üzerinden kuşatılmışlığa her gün şahit oluyoruz.

Erkekler daha erkek olmak için saldırganlaşıyor.

Trafikte, iş yerinde, yaşamın tüm katmanlarında kendilerini kanıtlamaya çalışan çocuklar gibi çırpınıyorlar.

Ama bunu şiddetle yapıyorlar.

Sözlü şiddet artık geride bıraktığımız bir aşama.

Fiziksel şiddetin ise her türlüsüne maalesef şahit oluyoruz.

Şiddetin pornografisi ise her yerden üzerimize boca ediliyor.

Toplumsal psikoloji artık şiddetin her türlüsüyle sınanıyor.

Şiddetin tüm aşamaları gözümüzün önünde yaşanıyor.

Birebir şahit olduklarımız yetmiyor gibi bir de sosyal medya mecraları, cinsel, fiziksel şiddeti olağanlaştırıyor.

Bir şey yaşanmamış gibi yapmayalım elbette.

Ancak her şeyin üzerimize bu denli çıplaklığıyla boca edilmesi fazla değil mi sizce de?

***

Çocukluktan yetişkinliğine kadar erkeklerin eğitiminde, dünyayı kavramasında, insan kimliğini doğru algılanmasında sorun var.

Saldırgan erkekler yetiştiren bir coğrafyadayız.

Yaptığı her şeyi doğru sayan, erkek olduğu için geri kalan her şeye hoyratça davranabileceğini sanan insanlar yetiştiriyoruz.

Patolojik vakaları bir yönüyle ayrı tutuyorum.

Ancak geri kalan tüm şiddet olaylarında cinsel kimlik totalitarizminin etkisini görüyoruz.

Kadınlar, bu şiddet olaylarının ilk sıradaki mağduru.

Her şiddet olayında kadınlardan daha çok çekindiğimi gözlemliyorum.

Yürüyüş yaparken, bisiklet sürerken, bir yerde sıra beklerken kimseye selam vermemeye başladım.

Gülümsemeye çekinir hale geldim.

Benim gülümsemem, selam vermem birini ürkütebilir diye düşünüyorum.

Bu hale geldik maalesef.

Anlatmak istediğim erkek şiddetinin sonuçları hepimizi etkiliyor.

Temelde kadın-erkek değil, yaşama insan olarak başlamalı ve hayatımızı böyle sürdürmeliyiz.

Çocukları yetiştirirken insan olarak yetiştirmeliyiz.

Diğer yönüyle devletin erkek dilini törpülemeliyiz.

Çok bağıranın çok haklı olmadığını anlamalıyız.

Fiziksel gücün değil zihinsel gelişmişliğin önemini kavramalıyız.

Evet sevgili dostlar; bağlamam gerekirse koskoca bir üzgünlüğüm var.

Ancak umudumu kaybetmiyorum.

SON DAKİKA HABERLERİ

Sebahattin Aydın Diğer Yazıları