Tamam en güzel sizsiniz…
Miss Turkey 2024 yarışmasında, yüzlerce aday arasından seçilerek finalist olan 20 güzel, birincilik için podyuma çıkmıştı. Gecede, 2 numara ile yarışan İdil...
Miss Turkey 2024 yarışmasında, yüzlerce aday arasından seçilerek finalist olan 20 güzel, birincilik için podyuma çıkmıştı.
Gecede, 2 numara ile yarışan İdil Bilgen, Türkiye'nin en güzel kızı seçildi.
Cemre Ülker ise yarışmanın ikincisi oldu.
Buraya kadar her şey iyi, hoş.
Düzenlenen her yarışma sonrasında eleştiren, beğenmeyen hatta kendiyle kıyaslayanların sayısı hiç de az değil.
Görünür olmanın avantajlarının yanı sıra dezavantajları da var.
Bunlara açık olmak görünür olmayı da kabul etmektir ancak…
Hiç kimseyi linç etme hakkımızın olmadığını unutmadan.
İdil Bilgen tacı taktı ama yazılanların, çizilenlerin ayarı öyle bir kaçtı ki ben utandım.
Güzellik algısı kişiden kişiye değişir, bunu kimseyle tartışmayacağım.
Zaten güzelliğin yarıştırılıyor olmasını da pek anlayamıyorum ama konu bu değil.
Bir jüri var.
Jürinin görevi belli.
Yarışmacı olabilmenin kuralları var.
Zaten bunları sağlayamayanlar kabul edilmiyor.
Fiziki güzellik yeterli değil. Bir bütün olarak beklentiyi karşılamak gerekiyor.
Bu konunun uzmanı olmadığımdan, kriterler üzerine konuşacak değilim.
Ben her şeyin nasıl bu kadar çirkinleşebileceği üzerine yazacağım.
Eline telefon alan, bilgisayar başına geçen ve okuma yazması olan insanlar, kendi güzellik algılarına uymadığı için genç bir kadını yerden yere vuruyor.
Öyle bir çirkinleşiyor ki Kemal Sunal’ın Şabaniye karakteri ile yan yana getiriliyor.
Yorumlar feci.
Karşılarında bir insan evladı olduğunu unutup delik deşik ediyorlar sistematik olarak.
“Oraya çıktıysa eleştiririm tabii” diyeninden tutun, karşı cinsin bile kendini kıyasladığı, dalga geçtiği yorumlar üst üste yığılmış.
İkinci olan Cemre Ülker’e de az buz eleştiri gelmemiş ama İdil Bilgen’e gelen ayarsız eleştirilerden sonra, kendisi birinci seçilmediğine şükretmiş bile olabilir.
Akıllı, mantıklı birileri vardır sanıyorsun ama o da ne! Ahmet Çakar konuştuğu bir televizyon programında “Dalga mı geçiyorsunuz? Ben temsil etsem daha iyi be” gibi bir ifade kullanıyor.
Sanıyorum ki uzun zamandır ayna karşısına geçip bakmamış ola ki böyle ifadeler kullanabiliyor.
Herkesin beğenip beğenmeme, konu üstüne konuşma hakkı var.
Sonuç olarak ülkemizi temsil edecek.
Ancak toplum olarak, üslupla ilgili büyük sıkıntılarımızın olduğunu düşünüyorum.
Üslup bir insanın her şeyidir fakat bu da pek önemli değil anlaşılan.
Herkes içinde biriktirdiği kini, öfkeyi, nefreti boşaltacak bir araç bulunca sonuna kadar devam ediyor.
İnsanların aileleri, kimlikleri, dış görünüşleri üzerinden vuralım sopayı.
Hak ediyorlar çünkü değil mi?
“Ben daha güzelim” diyerek cümleye başlayanlara; ahlak güzelliğinden yoksun olduklarını hatırlatmam gerekir.
Tüm dünyada kadınlara dayatılan güzellik algısından sonra şaşırmamalı aslında.
Kalkık burunlar, şişirilmiş dudaklar, kayış gibi gergin bir ten, arşa değecek kaşlar, içi çekilmiş yanaklar, törpülenmekten çenenin yok olmaya yüz tuttuğu hatlar…
O kadar alıştık ki filtreli, kusursuz yüzlere normal bir insan gördüğümüzde kalakalıyoruz.
Keşke bu kusursuzluk arayışımız ahlakta da kendini gösterebilseydi.
Mesela daha nezaketli, daha ince olabilmek için çabalasaydık.
Görünmeyen kapılar ardından öfkeli, aşağılayıcı cümleleri savurmadan önce, bu cümlelerin bir insanı incitip incitmeyeceği konusunda durup düşünebilseydik.
Doğuştan gelen özellikler üzerinden dalga geçilmeyeceğini öğrenmiş olsaydık ya da.
Ama işte Şair Gülten Akın’ın da dediği gibi “Ah, kimselerin vakti yok durup ince şeyleri anlamaya”
Durup anlamaya, anlamaya çalışmaya…