ALDATAN GÖLGE

İyi hissetmenin anlık hazlarla eşleştirildiği, anlık hazların tüketmekle paralel yol aldığına inandırıldığımız bir çağdayız. Açlığımız tatmin olmuyor, olsa da...

İyi hissetmenin anlık hazlarla eşleştirildiği, anlık hazların tüketmekle paralel yol aldığına inandırıldığımız bir çağdayız.

Açlığımız tatmin olmuyor, olsa da ivmenin sabit kalma süresi çok kısa.

Maddi, manevi her şeyi içimize çektiğimiz ve birçoğunu belki de sorgulamadığımız zamanlar.

Yüzde elli indirimle daha fazlasına sahip olma çılgınlığıyla evin yolunu tutuyoruz.

Alınanların etkisi bir süre sora geçiyor, bir sonraki atağa kadar fazla zamanımız yok.

Her şey reklam malzemesi.

Işıklı panolar şehir merkezlerinde değil yalnızca; onlar zihinlerimizde.

Her yerden akan uyarıcılar, dikkat dağıtan onlarca imleç.

Ve günden güne daha da hasta olan ruhlarımızı iyileştirmek için dökülen paralar.

Zahmetle kazanılan ve zahmetsizce harcanılan emeğimiz.

Tüm bu karmaşa içinde birbirinden farklı çalınan kapılar.

Kapitalizmden minimalizme uzanan ve ne tuhaftır ki minimalizmin de ince ince kapitalistleştirildiği bir zincir.

Çemberin dışına çıkmaya karar verirken, spiralin tam merkezine çekiliyor oluşumuz.

Mutlu olmak için beş madde,

Dikkati toplamak için sekiz adım,

Daha sade bir yaşam için yedi öneri…

Önce bile isteye hasta ediliyor ve sonra yine sistemin doğurduğu iyileşme önerilerini midemize indiriyoruz.

“Her şeyden biraz” sloganıyla elimize geçeni bedenlerimize, ruhlarımıza, zihinlerimize boca ediyoruz.

Her şeyi çılgın gibi tüketiyoruz ancak ortada kördüğümler tarafından işgal edilmiş bir yumak var.

Sağlıklı, faydalı ya da gerekli olduğunu düşündüğümüz tüm “şeyler” tarafından zehirleniyoruz.

“Bana iyi gelir mi?”, “Benim ilgimi çeker mi?”, “Gerekli mi?” gibi soruları sormaktan imtina ediyoruz çoğu zaman.

Öğretiler, inanç sistemleri, uzayan yapılması gerekenler listeleri…

Galiba sıkı bir eleme listesi yapmamız gerekiyor insanlık olarak.

Gördüğüm her indirime gönüllü olmadan,

Kendime “durma” hakkı tanıyarak,

Sürekli hareket halinde olan bu tüketim çarkının içinde, koşmak zorunda olmadığımı kendime hatırlatarak, gerçekten ihtiyacım olan şeylerin ne olduğunu fark edebilirim.

Açıkçası önümüzü görmemize fırsat verilmiyor.

Bazen arama motoruna yazmayı düşündüğün bir kelime kesintisiz reklamlar tarafından unutturuluyor,

Sonsuz sayfa akışıyla sosyal medyada çıkışı kaybediyoruz.

Ve ardından tüm sorumluluk, “akıl timsali” olan insanın iradesine bırakılıyor.

Sıkılıyorsan tıkla, haz arıyorsan sipariş ver, iyi hissetmek için kredi kartı bilgilerini gir, sadelik için keten giy…

Hepsi modanın değişmesinden de hızlı bir şekilde etkisini yitiriyor.

Dışarıdan gelen motivasyon günün sonunda bir yerde tıkanıyor.

Daha iyi hissetme hali anlık kaygılara, yetişememeye, karşılaştırma yapmaya ve oldukça gürültülü bir yaşama dönüyor.

Sadeleşmeye çalışırken kalabalıklaşıyor; körleşiyoruz.

Umuyorum ki güzle birlikte dallarımızı silkeler ve ağırlık yapan tüm bu gürültüden uzaklaşırız.

Güze de bu yakışır…

SON DAKİKA HABERLERİ

Esra Aydın Diğer Yazıları