Kopyala yapıştır
İnsan hayatı iki ya da üç perdelik tiyatro oyunu gibi sınırlı bir hikâyeden ibaret değil. Daha doğmadan, çok öncesinde başlıyor. Atalardan aldığımız mirasla...
İnsan hayatı iki ya da üç perdelik tiyatro oyunu gibi sınırlı bir hikâyeden ibaret değil.
Daha doğmadan, çok öncesinde başlıyor.
Atalardan aldığımız mirasla birleşiyor ve şekilleniyoruz.
Boş bir levha olarak gelmiyoruz yazılmayı beklenen.
Her şey birikimli olarak ilerliyor.
Bir aileye, ülkeye, şehre doğuyoruz.
İhtiyaçlarımızı karşılayacağımız, kendimizi gerçekleştirmeye en yakın yaşam yoluna çekiliyoruz.
Doğu felsefesiyle ilerliyor gibi görünebilirim, öyle çünkü.
Hepimiz potansiyelimizi açığa çıkarabileceğimiz kişilerle bir araya geliyoruz.
Zorlu yolculuklardan geçiyoruz, kolayı da tecrübe ediyoruz.
Hepsinin insanı götürdüğü yer belli; kendi.
Bir isim veriliyor insana.
Belki padişah belki peygamber.
Biraz devrimcilik biraz milliyetçilik tozu ekliyoruz.
Olmazsa olmaz din esansı.
Kutsal olan ne varsa kâseye alıp eziyoruz.
Büyük, heybetli güya karakterli isimleri çocukların alınlarına, kaderlerine yapıştırıyoruz.
Kendimizin olmayan, içimizde büyütemediğimiz her şeyi ona boca etmeye gayret ediyoruz.
Öyle bir birey olmalı ki böylesi görülmemiş, duyulmamış olsun.
Yüceltilmiş anlamlar büyük alkışlara dönsün diye şekillendiriyoruz.
Büyüyor, büyüyor, büyüyor.
Anneden, babadan ve bakım veren kim varsa bünyesine alıyor.
Özel okullar, kreşler, iki hatta üç dil öğretme çabaları.
Sorsan Türkçeyi konuşamıyor ebeveyn ama çocuğu söz konusu olunca muazzam bir işçilik derdinde.
Üniversite yollarına düşmeden önce çeşitli parkurlardan geçiyor insan.
Başarılı olmanın, takdir görmenin, değer verilmenin yegâne yolunun “güç” olarak gösterildiği bir toplumda fazlasını bilmiyor.
Dört ya da beş yıl fakülte yolu arşınlıyor.
Vatanına ve milletine hayırlı evlat konsepti,
Yapamadıklarımı yapan evlat konsepti,
Kılmadığım namazların telaficisi evlat konsepti,
Babası gibi beyleeer! Minvalinde bağıran yiğit evlat konsepti,
Uyumlu, her şeye “tamam” diyen evlat konsepti…
Siz ekleyiverin artık gerisini.
Birbirinden ayrı gibi gözükse de birçoğunun yolu aynı yere çıkıyor:
Tasarlanmış çocuklar, tasarlanmış bireyler, otantiklikten uzak insan profili.
Sonra aktif olarak toplumda yerini alıyor.
Bankacı, öğretmen, muhasebeci, satış elemanı, kuyumcu, hemşire…
Artık tüm çabanıza rağmen ne çıktıysa!
Yeni bir döngü başlıyor akabinde.
Büyükler ligine hoş geldiniz hanımlar ve beyler.
Sizi şöyle alalım travmalarınızı da böyle.
Önünüzdeki birkaç yıl içinde cebelleşme başlayacak.
Size verilenden daha büyüğünü sizden bekliyor olacağız.
Aynı çılgınlığın çok daha büyüğüyle karşılaşıyoruz: Proje Çocuklar!
Ve sahte benliklerin sahnede yerini alışı.
Birilerini memnun etmeye, beklentileri karşılamaya çalıştıkça sistem hata vermeye başlıyor.
Tüm tuşlara aynı anda basılmışçasına yaşanan kafa karışıklığı, huzursuzluk hali.
Zannediyoruz ki ayarlarıyla bu kadar oynanan insana hiçbir şey olmaz.
Eşsiz bir tablo yaratılmış, kusursuz ne de olsa.
Gelin görün ki öyle değil.
Sen ne isen çocuğun da bir yansıman.
En korktuğun, en güçlü olduğun yanlarınla tam karşında.
Gizlediğin öfkenin, yüksek çığlığı olarak sana tüm gücüyle bağırıyor.
Bastırdığın, susturduğun kelimelerinle yanı başında.
Sana, seni aynalıyor.
Güzel bir insan olmak dışında her şeyi tepesinden boca ettiğin insan yavrusu şimdilerde toplumda birilerine parmak sallayıp had bildiriyor.
Varlığına saygı duymadığın, şekil verip bozduğun çocuk başkalarının ayarını bozuyor.
Yani olmuyor.
Aslında oluyor ama senin dışında değil, tam da senin olduğun gibi.
Ebeveynler ve ürettikleri yan yana gelince puzzle eksik parçasını buluyor.
İstisnalar kaideyi bozmaz, aradan çıkan farklılıkları bireylerin kendi çabaları olarak yorumluyorum.
Kendini yetiştiren, parlatan, erdemli olmanın önemini fark eden bireyler.
Zinciri kıran, döngüden çıkan, otantikliğine sarılan, ait olma korkusu gütmeden kendi yaşam yolunu yürüyen.
İşte en çok saygı ve hayranlık duyduğum insan.
Bireysel gelişimini destekleyen, herkesten ve her şeyden bağımsız olarak orijinalliğini koruyan.
El değmemiş, kopya edilmemiş, çoğaltılmamış haliyle.
Özetle;
Birisi, İbni Haldun’a sordu:
“Çocuklarımızı nasıl terbiye edelim?”
İbni Haldun ona şu cevabı verdi:
“Çocuklarınızı terbiye etmeye çalışmayın. Çünkü zaten size benzeyeceklerdir. Kendinizi terbiye edin yeter.”
Güzel kal…