Cimriliğin böylesi…

Başlangıçta edinilen bilginin sonradan edinilen bilgiye ağır basmasına “öncelik etkisi” deniyor sosyal psikolojide. Gündelik yaşamdan örnek verecek olursam...

Başlangıçta edinilen bilginin sonradan edinilen bilgiye ağır basmasına “öncelik etkisi” deniyor sosyal psikolojide.
Gündelik yaşamdan örnek verecek olursam henüz yeni tanıştığın birini içe dönük olarak kodladın ve sohbet ilerledikçe konuşkan olduğunu fark ettin.
Ancak konuşkan olmak içe dönük şemamızla yan yana gelen bir özellik olmadığından ilk izleniminle nitelendirmeye devam ettin.
Özellikle görür görmez sevdiğimiz ya da antipatik bulduğumuz kişiler hakkındaki izlenimlerimiz kendini daha kolay belli eder.
İlk görüşte olumsuz bir izlenim elde ettiysek kolay kolay bu fikirler değişmez.
Hani deriz ya “ağzımla kuş tutsam da yaranamıyorum” durumu.
Öncelik etkisi denilen bu kavram bilişsel cimrilik ile açıklanıyor.
Yani karşıdan ne kadar bilgi gelirse gelsin, genelde tek bir şeye odağı verip geri kalan ayrıntıları görmeden, ilk edindiğimiz izlenime sıkı sıkıya sarılarak yaşamak.
Tüm bu zahmete girmeme hali, ön yargının kapı zilinde parmağımızı basılı tutmayı da beraberinde getiriyor.
Hatalı genellemelere dayanan ön yargılar, esneklikten uzak peşin verilmiş hükümlerden besleniyorken, bir insanı kendi kurduğumuz denkleme keyfi olarak yerleştirip sonrasında da sağlamasını yapmaya çalışmak ne kadar nafile bir çaba.
Bilişsel cimrilik beni birbirimize karşı oluşturduğumuz zihin resimleri üstüne düşünmeye itiyor. Her bir kişi için oluşturulmuş, sarsılmayacağına inancımızın tam olduğu çizimler dünyası. Zihnimizde oluşturduğumuz resimlerle odağımızı tek bir noktaya verirsek eğer geri kalan çoğu şeyi kaçırmaya başlarız.
Zaten insanlar hakkında genel bir değerlendirme yapmak bizi kalıpların ötesinden başka bir yere de götürmez. İnsan değişen, gelişen, ilerleyen, büyüyen bir varlık. Hep aynı kalan yalnızca ölüler. Her şey bu kadar devinim halindeyken zihninde sabitlediğin birkaç veriyle insanı, insanları kalıplara oturtmak ve sonra beklediğin sonuçları elde edemeyince “Çok değişmiş, hayal kırıklığına uğradım” demek…

Evet, değişiyoruz ki değişim her zaman eksi ya da artı yönlü de olmuyor.
Dinlediğimiz müzikler, okuduğumuz kitaplar, pilavı pişirme şeklimiz, giyimimiz, beslendiğimiz noktalar, olaylara verdiğimiz tepkiler…
Değişmek kötü değil.
Esasen kötü ya da iyi diye bir sınıflandırma yapmayı da gerekli görmüyorum.
Herkes ihtiyacı olan yoldan, yollardan geçiyor. Bazen girdiği yoldan kısa bir süre sonra sapıyor bazen de bir sürü yolu oluyor.
İnsanız her halimizle.
Tecrübe ettikçe, yaşadıkça ve gördükçe içimizde mevcut olan sayısız odayı keşfediyoruz ki bu odaların birçoğu karanlıkta ve onların farkında bile olmuyoruz açığa çıkarana dek.
Yani içimizde aydınlığa kavuşmayı bekleyen sayısız yanımız varken, başkalarını analiz etmek ve sonrasında da bu tespitlere ömürlük bağlanmak ne kadar doğru?
Yıllar önce aynı sıraları paylaşıp kep attığın, aynı iş yerinde çalıştığın ve belki aynı apartmanda oturduğun insanlarla bir geçmişinin olması, onları senin algıladığın, yorumladığın, gördüğün insan yapmıyor.
Altı yıl önce tanıdığın arkadaşının buzluktaki et gibi öylece donup kalmasını bekleyemezsin. O zamanlar yaşamdan keyif almıyordu ama şimdi kat kat açılan bir gül gibi tüm potansiyelini açığa çıkarmış, hayata neşeli gözlerle bakan birine dönüşmüş olabilir. Kimsenin hikayesini bilemeyiz -ki bilsek de bizzat tecrübe eden kişi olmadığımız sürece anlamamız mümkün değil.
Hatta benzer şeyleri yaşamış olsak bile, “Ben senin gibi yapmadım” deme hakkımız yok.
Çünkü hepimiz bambaşka insanlarız.
Birimizi yıkan, talan eden bir deneyim diğerinin gündem maddesi bile olmayabilir.
Yaşamdan geçme şeklimiz o kadar farklı ki hiç kimsenin kimseye, “ben senin yerinde olsaydım” gibi bir cümleyle gelmesi anlamlı değil çünkü sen, “O” değilsin. Bu kadar basit.

Bir de lügatimize sıklıkla eklememiz gereken iki kelime olduğunu düşünüyorum; Banane ve Sanane
Beni ilgilendiriyor mu?
Eğer cevap “hayır” ise banane demek, Seni ilgilendiriyor mu? Eğer cevap yine “hayır” ise sanane diyebilmek.
Yaşamı ve ilişkileri oldukça kolaylaştıran bir pratik.
Seni, kendi yarı sahanda kalmaya zorluyor, Üstüne vazife olmayan analizlerden ve yanılgılardan koruyor.
Arada objektifimizi de temizlememiz gerekiyor; tüm yargılardan, eleştirilerden, durum tespitlerinden.
Kirlenmiş bir kamera ile net fotoğraflar çekilemeyeceği gibi kalp ve zihin filtresi toz kaplamış bir kimsenin de olanı olduğu gibi görmesi mümkün değil. Kalbimizin sesini duyduğumuz, yalnızca olana şahitlik ettiğimiz ve herkesin yoluna, yolculuğuna, değişimine saygı duyduğumuz bir hafta olsun…

“Her şey değişir. Değişmeyen tek şey değişimdir.” Herakleitos

SON DAKİKA HABERLERİ

Esra Aydın Diğer Yazıları