Beklentilerden özgürleşebilmek mümkün mü?
Her insan zaman zaman fark edilmek, görülmek, beğenilmek, takdir edilmek ister. Bazen “eline sağlık”, bazen “harika” bazen de yalnızca bir tebessüm yeterli...
Her insan zaman zaman fark edilmek, görülmek, beğenilmek, takdir edilmek ister. Bazen “eline sağlık”, bazen “harika” bazen de yalnızca bir tebessüm yeterli gelebilir. Peki, buna beklenti diyebilir miyiz ve beklentiye girmek normal mi? Hele ki sıfır beklenti, sonsuz mutluluk tariflerinin sıklıkla verildiği günümüz dünyasında. Geçenlerde sevdiğim bir psikoloğun yazısına denk geldim. Orada “zaten herkesten beklentiye girmeyiz, beklentiye girdiğimiz insanlar gerçekten değer verdiğimiz, zaman ayırdığımız birkaç kişidir” diyordu. Yazdıklarını kelime kelime hatırlayamasam da özeti böyleydi. Bu satırları okuduğumda biraz rahatladığımı söyleyebilirim. Çünkü zaman zaman zorlandığım konulardan birisi de beklentisizlik hali… Biliyorum yalnız değilim, çok fazla insan var beklentilerini yontmaya çalışan. Neden yontmaya çalışıyoruz? Cevabı oldukça basit… Daha mutlu bir yaşam için.
Yaptığın her işi karşılık beklemeden, sadece yapıyor olmak öyle rahatlatıcı ki… Kimseden teşekkür bile beklemeden, yalnızca eylem hali. “Bu iyi bir şey mi?” ya da “Nezaket nerede?” “Canım hiç mi bir şey beklemeyeceğiz?” gibi sorular sorduğunu duyar gibiyim. Yaptığın iş her neyse bunun karşılığında bir teşekkür edilmiyorsa, işin aslı şu ki bu senin sorunun değil, hatta ortada bir sorun yok. Herkes kendi davranışından, eyleminden sorumluysa ben yalnızca yapmam gerekeni keyifle yapar ve dış etkenlere bel bağlamam. İşin sonucunda gelecek olan takdir ya da alkış benim motivasyon kaynağım oluyorsa, karşılanmayan her beklentimde de mutsuz olmayı garantilemiş olurum. Düşünsene bir başkasının etmediği teşekkür, göstermediği incelik, vermediği selam sana dert oluyor ve senin davranışlarını şekillendiriyor. Öyle ki “günaydın” dediğin için kendini kötü hissediyorsun çünkü karşıdan sana gelen bir yanıt yok. Günaydın derken sana karşılık verileceğini bilerek adım atıyorsun yani sonucunu planlayarak hareket ettiğin bir eylem. Beklediğin karşılık gelmediğinde ise kafada kurma dediğimiz durum ortaya çıkıyor. Zihinde başlayan konuşmalar, hatta bu duruma şahitlik etmesi için başkalarının da hakem olarak konuya dahil edilmesi ve derken başını yastığa koyduğunda seni uykundan alıkoyan didişme halleri. Ne kadar yorucu değil mi? İnsanın kendi kendine yaptığı eziyeti bir başkası yapmıyor. Çok sevdiğim hocam Çetin Çetintaş “beklenti bir delilik hali” demişti. Ne zaman beklentiye girsem deliliğe kapıldığımı hissediyor ve silkeleniyorum. Yaşamdan aldığın keyfi azalttığın, atacağın adımları sürekli hesaplayarak attığın ve doğal olarak sürece değil sonuca odaklandığın bir hal beklenti.
İnsan neyin üstüne düşünür ve neye enerjisini verirse orayı büyütür. Büyüttüğümüz her şey yaşantımızın bir parçası haline gelir. Peki, kısıtlı yaşamlarımızın olduğunu da hatırlarsak böyle bir enerji hırsızlığına gerek var mı? Bana öyle geliyor ki sorunumuz kendimizi kare, üçgen ya da kesin inançlarla oluşturduğumuz kalıplara sokmamız ve bu kalıplardan da sonsuz potansiyel bekleme halimiz. Oysa bir şeye karşı olan beklentisizlik hali sonsuz olasılıklara izin verebilmek demektir. Kesip biçmeden, budamadan. Ne zaman kendi üstümüzdeki beklentileri kaldırmaya niyet ederiz o zaman başkaları yoluyla kendimizin daha alt katmanlarına inebilmeye de cesaret etmiş oluruz. Çünkü bir başkasından beklentisi olanın aslında kendisinden beklentisi vardır ve bu beklentiler zihnimize attığımız tohumlardır her gün birileri tarafından sulanan. Zihnimizdeki tohumları fark ettiğimiz, kendimize yaklaştığımız bir süreç olsun.
Sana üstüne tefekkür etmen için birkaç soru bırakıyorum. Her gün birkaç dakika sessiz bir ortamda gözlerini kapatıp bu soruları kendine sorabilirsin. İlk başlarda yanıt gelmeyebilir ama sen kapıyı çalmaya devam et, elbet açılacaktır.
Kendimi nerelerde sıkıştırıyorum? Kendimden beklentilerim ne? Bu beklentiler gerçekleşirse daha mı mutlu olacağım? İçinden geçtiğim sürece mi yoksa süreç sonucunda elde edeceğim şeye mi veriyorum odağımı?
Görüşene dek güzel kal…