Tematik mitingler ne kattı?
Pazar günü CHP’nin Türkiye gündemine oturan “Geçinemiyoruz” temalı mitingi vardı. İşlerim nedeniyle mitinge katılamadım ancak muhabirlerimiz Hanifi Surun ve...
Pazar günü CHP’nin Türkiye gündemine oturan “Geçinemiyoruz” temalı mitingi vardı.
İşlerim nedeniyle mitinge katılamadım ancak muhabirlerimiz Hanifi Surun ve Merve Dişli gerek miting öncesi gerekse miting sırasında bizlere anbean sıcak gelişmeleri aktardı.
Gayretli çalışmaları için teşekkür ediyorum.
Doğrusunu isterseniz söylem olarak herkesin dilinde yer edinmeyi başaran “GEÇİNEMİYORUZ” mitinginin çok kalabalık olmasını beklerdim ama sayısal açıdan bakıldığında tam bir fiyaskoydu.
Yani koskoca Türkiye’de çıkartılan gürültüye eş değerde bir kalabalık toplanmadı.
***
Tabii ki de mitingin seçim atmosferinde yapılmadığının farkındayım.
Ama yine de bu durum CHP’de bir organizasyon eksikliği olduğu gerçeğini değiştirmez!
Çünkü CHP’nin olayı bu…
Kitle partisiyiz derler fakat kitleleri sokağa çıkarmada hantal davranırlar.
CHP mitingin ana taşıyıcıları sayılan işçi sendikalarından birkaçını ziyaret edip davette bulundu.
Onu da tam yapamadı.
Mesela mitingin yapılacağı yer olan Gebze’de sendikalar, “CHP bizi davet etmedi” diye açıklama yaptı.
İlla bir şeyler yarım yamalak kalıyor.
Ve bu durum yalnızca Kocaeli örgütleriyle değil, CHP’nin yönetimsel zafiyetiyle ilişkili…
Ancak öte yandan mitingin zayıf geçmesinin sebebini salt CHP’nin kurumsal eksiliğine bağlamak da yanlış olur.
Bunun alt kırılımlarına bakıldığında, ‘neden zayıf bir miting yaşandı’ sorusunun pek çok cevabı olduğunu görürsünüz.
***
Örneğin; halk seçimlerden bıktığı için, seçimlerin bir faydasını görmediği için, ortada bir seçim olmadığı için, o alana gelerek ne elde edeceklerini sorgulamış olabilir.
Örneğin; Türkiye’nin neredeyse yüzde 70’ini oluşturan ve “Geçinemiyoruz” diye feveran eden kitle, CHP’yi umut görmüyor olabilir.
Örneğin; düne kadar iç çatışmalarıyla tanınan CHP’nin, krizlerden medet uman, bu nedenle sorunun üstüne giden fakat soruna çözüm üretmeyen, şeklindeki algısı henüz devam ediyor olabilir.
CHP’yi popülist bulabilir.
Samimiyetsiz gelebilir.
Dahası… Bütün yaşananlara rağmen, hatta rağmenlere rağmen, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın halktaki kredisi devam ediyor olabilir.
Memleket ekonomik açıdan perperişanlık bir haldeyken halk hala susmayı, evinde oturmayı tercih ediyorsa, durum ya sosyolojik ya ideolojik ya da güven sorunu var.
Vatandaşın artık kimseye inanmıyor ve güvenmiyor olması kuvvetle muhtemel.
Kime “canım” dediyseler, “canın çıksın” diyerek tepelerine bindiler.
***
Haklılar…
Haklılar ama bir şeyler de yapmak gerekmez mi?
Bu anlamda CHP’nin Türkiye’nin birinci partisi olarak tematik mitingler yapmasını kıymetli buluyorum.
Fikir güzel, temalar güzel, Özgür Özel’in konuşması güzel, verdiği mesajlar güzel ama örgütlenme, örgütlü mücadeleyi fitilleme zayıf…
Ne yaptı Sayın Özel?
Çıktı, seçim meydanlarındaymış gibi konuştu, gitti…
Oysa o kürsüyü hakikaten de “Geçinemeyen” birkaç vatandaşa bırakabilirdi. O vatandaşlar normal hayatın akışında kalmanın ne kadar güç olduğunu anlatabilirdi.
CHP ile özdeşleşen seçim şarkıları çalmak yerine, bekleme esnasında “Geçinemeyen halkın” konuşturulduğu bir kürsü konulabilir veya çeşitli slaytlar meydanları coşturabilirdi.
Bir sürü argümanlar ve aparatlar kullanılabilirdi.
Ama bunlar yapılmadı. Tipik, klasik ve vatandaşa getirisi olmayan mitinglerden farksızdı.
***
Bakınız, bu millet Gezi direnişini gördü!
Bu millet Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Adalet Yürüyüşünü” gördü.
Bu millet milyonların akın ettiği Cumhuriyet mitinglerini gördü.
15 Temmuz’da kendini tankların önüne atanları gördü.
Bu millet söz konusu milli ve manevi değerler olduğunda, ideolojisine bakmaksızın; tek yürek tek yumruk olmayı bildi.
Ama iş kendi haklarını aramaya geldiğinde o cengaver halkın yerini teslimiyetçi bir zihniyet aldı.
Neredeyse soluduğumuz havadan bile vergi alanlara, dağları denizleri sermayeye peşkeş çekenlere karşı sessizliğe büründü.
***
Hayır, ufukta bir seçim olsa bu sessizliği ona yoracağım.
Sandığın tokadı yakın, diyeceğim.
Fakat o da yok!
CHP’nin yaptığı tematik mitingler dipten bir diriliş olduğuna dair ip uçları vermiyor.
Çünkü CHP hastalığın vücudu iyice esir aldığının farkında değil.
Deyim yerindeyse vatandaşın reçetesine antidepresan yazıp, geri yolluyor.
Kısa bir süreliğine meydanlarda rahatlayan halk, antidepresanı bıraktığı an eski halinden daha beter duruma geliyor.
Görmüyorlar, sesimizi duymuyorlar.
Bizi yönetenler ve yönetmeye talip olanlar işi rövanşizme döküyorlar.
Velhasıl kelam toplumca bitkisel hayattayız.
Adeta beyin ölümümüz gerçekleşmiş, Azrail gelsin, canımızı alsın diye bekliyoruz.
-----------------------------
GAZETECİLİK BİR ZÜMREYE Mİ İPOTEKLİ?
Son günlerde basın sektöründe olumlu yönde bir hareket var.
Özellikle internet medyasını resmi statüye alan yasadan sonra bu hareket iyice arttı.
Herkes gücü oranında hatta gücünün üzerinde bir şeyler yapıp, riske girip gazetesini resmileştirme çabasında.
Bu çabada olan bütün meslektaşlarımın yolları açık olsun, Allah ayaklarına taş değdirmesin.
Bizim gazetemiz de onlardan biri…
***
Bayram arifesinde bahsetmiştim, Gazete Barış bu kentte kendini kabul ettiren, küçük ölçekli ama o ölçek içinde dahi kurumsallaşmayı başaran bir kurumdur.
10 yıl boyunca zorlu şartlara rağmen ayakta kaldık, sadece gazetecilik yaptık.
Varılan noktada daha iyisini yapmak için biz de mesleği sadece gazetecilik olan diğer arkadaşlarımız gibi resmi statü kazanmak adına kadromuzu büyüttük.
16 kişiyle Basın İlan Kurumuna başvuru yapmaya birkaç gün kaldı.
O kadar heyecanlıyız ki, adeta uyku tutmuyor.
Ekibin enerjisi sayesinde sabah 07:00’de kalkıp gazeteye gelesim var.
Akşam geç saatlere kadar çalışasım var.
***
Beni tanıyanlar bilir. Sonuç odaklıyımdır.
Odaklandığım noktadan bir gram geri adım atmam.
Sonu iyi veya kötü, her ne olacaksa yaşayarak görmek isterim.
Bu meydanda beni bu yoldan döndürecek, bezdirip kaçıracak hiçbir dış odak olamaz.
Dedikodulara kulak asmam!
Ama küçük de olsa cevapsız bırakmam!
Sermayeye uşaklık edenlere anladığı dilden konuşmak elbette çok kolay.
Fakat asla “kim daha iyi hakaret eder”, yarışına hiç girmedim yine girmem!
Bu zorlu ve meşakkatli yola çıkarken bizi nelerin beklediğini biliyorduk.
“Filanca başkan destekliyor, şu belediye medyayı dizayn ediyor, şu iş insanı sponsor oluyor” gibilerinden bizi hedef gösterenlerin tıyniyetini bildiğimden gelen salvolar beni güldürüyor.
Gerçekten komik…
Sanki gazetecilikten para kazanmak sadece sermayedarların işi.
Eğer patron gazetesi değilseniz mutlaka üstünüzde bir el vardır.
Mümkün değil başka türlü olamaz, biz kimiz ki büyüyeceğiz, zaten basın yasası sermayeyi daha da büyütmek için yapıldı.
Bir de böyle ağız dolusu bizi BİK’e şikayet etmiyorlar mı, vallahi tam bir zavallılık…
Eee ne demişler!
Kişi, kendinden bilir işi…
***
Zaten onlar sayesinde bu noktadayız.
Sağ olsunlar onlar bizim gizli, görülmeyen itici güçlerimiz oldu daima.
Gazeteciyim deyip de meslektaşlarının büyümesinden ayakta kalır hale gelmesinden rahatsızlık duyan kim varsa yaptığı mesleği sorgulasın.
Hakikaten de gazeteciyim diyorsa, gazeteciliği iliklerinde hissediyorsa;
Bugüne kadar gazetecilerin yaptığı işin hakkını alamadığını savunduğu meslektaşlarını tebrik etmesi lazım.
“Yok, ben bana gelecek paraya-prime bakarım” diyorsa, mesleğin tüccarı kıvamına gelmişse onları o kategoriye alıp, tüccar anlayışlarından dolayı biz tebrik ederiz.
Sonuçta gazeteci de olsak tüccar da olsak bu işten evimize ekmek götürme derdindeyiz.
Birinin yolu daha engebeli, diğerinin yolu daha kestirme…
Ben hep engebeli yolları seçtim.
***
Sermayeye kapak atmak, borozancılık yapmak gibi kolay bir yola girmeyi aklımın ucundan dahi geçirmedim.
Çünkü ben mücadeleyi sevdim, çabalamayı sevdim, kazıyarak kazanmayı sevdim.
Paylaşmayı, ekipleşmeyi, ekibimle aile olmayı sevdim.
İşin duygusal doygunluğunu sevdim.
Akşam olduğunda çocuklarımla beraber gazetemizin panelini incelerken aldığım hazzı sevdim.
Onların benimle gururlanmalarını, o gururu yüzlerinde izlemeyi sevdim.
Bunların tek bir tanesinin bile ne anlama geldiğini anlamayacak kadar kötü bir yüreğe sahip olanlarla benim işim olmaz.
Bu iş, bu girişim, bu atılım benim seçimim.
Olursa ekibimizin başarısı, olmazsa benim başarısızlığımdır…
Sizlik bir durum yok!
Kalın sağlıcakla…