Sayısal Çoğunluk mu, “Çoğulculuk” mu…?
Yerel seçimlerde elde edilen sonuçların ardından Türkiye siyasetinde tansiyon bir tık aşağı düştü. Güç sarhoşluğundan ayılanlar, ülkenin bazı gerçekleriyle...
Yerel seçimlerde elde edilen sonuçların ardından Türkiye siyasetinde tansiyon bir tık aşağı düştü.
Güç sarhoşluğundan ayılanlar, ülkenin bazı gerçekleriyle yüzleşti.
Kutuplaşmanın hayatın her alanına nasıl nüfuz ettiğini, şu kısacık sürede yaşayarak tecrübe ettiler.
Sayısal çoğunlukla, “çoğulculuğun” farklı kavramlar olduğunu, meclis üstünlüklerini kaybederek deneyimlediler.
***
Şimdi aynı gücün bir benzeri CHP’nin elinde.
Haliyle kendisini “kitle partisi” olarak tanımlayan, katılımcı demokrasiyi özümsediğini dile getiren CHP’den beklenti bir hayli yüksek.
Bu beklentilerin en başında ise ülkedeki yüksek tansiyonu aşağı çekmek, kutup siyasetini bitirmek geliyor.
Tıpkı eskiden olduğu gibi liderlerin bir araya gelerek asgari müşterekte ülke menfaatleri doğrultusunda birlikte hareket edebilmeleri hepimizin ortak beklentisi.
Bu anlamda CHP Genel Başkanı Özgür Özel’den olumlu adımlar geliyor.
Özel’in, Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüşme talebi gibi…
Ve işin güzel tarafı, bugüne kadar muhalefet liderlerine kapılarını kapatan Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, bu kez bu talebe olumlu cevap vermesi iyi bir gelişme.
Daha görüşme gerçekleşmeden memlekete ılıman bir hava geldi.
***
Fakat aynı havayı bizim kentimizde göremiyoruz.
Bizim şehrimizdeki yöneticiler yine “kaos ve gerilim” ile sezona “merhaba” dedi.
TÜGVA ve Ensar Vakfı adında nur topu gibi problemimiz oluştu.
Normalde daha sessiz, daha sakin, daha uzlaşmacı bir yol izleyerek çözüme kavuşacak olan konu, kenti germeye yetti.
“Bu vakıfların o binalardan tahliyesini onaylıyor musunuz” diye soracak olursanız hemen söyleyeyim.
Sonuna kadar onaylıyorum!
Adı ister TÜGVA olsun ister Ensar olsun, ister KYÖD, ister ÇYDD, isterse KEV…
En ufak bir şey fark etmiyor.
Çünkü hepsinin kendine göre bir kuruluş amacı var.
Hepsi kamu yararı statüsü elde etmiş vakıf ve derneklerdir.
Benim ideolojime ters diyerek yok saymamla onların hiçbiri yok olmuyor.
O zaman geriye ne kalıyor?
Herkes herkesin düşüncesine, inancına saygı duyacak!
Ama kayırmacılıkta yapmayacak.
“Bu vakıf bize yakın” diyerek 25 yıl, çeyrek asır belediyenin malını o vakfa tahsis etmeyecek!
***
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği de aynı mesela…
Ben kendimi bildiysem İzmit Yenidoğan mahallesindeki kültür merkezinde faaliyetlerini sürdürüyor.
Tahsisli midir, değil midir, kim verdi, ne koşullarda verdi, bilmiyorum.
Ama bilinen bir gerçek varsa o da AKP’li Nevzat Doğan’ın on yıllık başkanlığında da kimsenin bu derneği kapı dışarı etmediği, hatta daha hassas davrandıklarıdır.
Bildiğim kadarıyla hala aynı yerde faaliyetleri devam ediyor.
***
Yine aynı şekilde mülkiyeti Kocaeli Büyükşehir Belediyesine ait olan KYÖD’ün bulunduğu yer…
Hatırlarsanız 2 yıl önce KYÖD neredeyse iflas etmişti.
KYÖD’e ait sosyal tesislerin kira sözleşmeleri en fazla 3 yıllık, en az 1 yıllık yapılabiliyordu.
Bu sebeple KYÖD, sosyal tesislerini bir işletmeciye devredemiyordu.
Dolayısıyla KYÖD, kendi sosyal tesislerini işletmek zorunda kaldığından zarar ediyordu.
Ve bu sorun nedeniyle sosyal tesisleri kapatacak duruma gelmişti.
Dönemin KYÖD Başkanı Didem Turan’ın ısrarlı takibi,
Başkan Büyükakın ile temasları sonucu KYÖD’e 10 yıl nefes aldıracak çözüm bulundu.
Ayda 6 bin lira gibi sembolik bir rakam ile KYÖD binası 10 yıllığına büyükşehirden kiralanmış oldu.
***
O gün Büyükakın KYÖD’ü “nasılsa köşeye sıkıştılar”, diyerek kapı dışarı etseydi ne olurdu?
Bizler hemen Büyükakın’ı takiyye yapmakla suçlardık.
Kendilerinden başka kimsenin düşüncesine saygısı olmadığını, yaşam hakkı tanımadığını,
Ama diğer taraftan sol kesime şirin gözükme çabalarını yazardık.
Belki de Büyükakın o gün ait olduğu mahalleden sırf bu yüzden tepki de aldı!
Siyasi bir saikle mi yaptı yoksa samimi miydi bilemiyorum ancak o gün doğru olan oydu, o da onu yaptı.
Ve şehir boş yere gerilmedi, hoşgörünün o kadar da zor olmadığı görüldü.
***
Fakat bugüne baktığımızda İzmit Belediyesinin TÜGVA ile Ensar’a karşı olan tutumu nezaketten çok uzak.
ÇYDD dokunmayan İzmit Belediyesi TÜGVA’yı kapı dışarı ediyor.
İkisi aynı şey değil diyebilirsiniz.
Hayır aynı, hiçbir farkı yok!
Birinin kuruluş felsefesinde; Atatürk ilke ve devrimlerini korumak, geliştirmek, çağdaş eğitim yoluyla çağdaş insan ve çağdaş topluma ulaşmak var.
Öbürünün kuruluş felsefesinde ise; Gençliğin sosyal, fiziksel, zihinsel, ruhsal ve manevi gelişimlerini gözeterek, kendini devamlı geliştiren, yenilikçi ve nitelikli insan kıymetinin oluşumuna katkı sağlamak var.
Biri daha seküler öbürü daha dini temalı…
Ve bu memlekette her ikisini benimseyen milyonlarca insan var.
***
İşte bu noktada siyasetçileri anlamıyorum.
Siyasetçiler seçim dönemlerinde hiç tasvip etmedikleri, hiç benimsemedikleri, günlük yaşantılarında yanından bile geçmeyecekleri şeyleri propaganda malzemesi yaparlar.
Muhafazakar adaylar sol seçmenin hoşuna gidecek, onlardan oy devşirecek alanlara nüfuz edecek adımlar atarlar.
“Ben herkesin başkanı olacağım” duygusunu karşıya geçirmeye çabalarlar.
Bunun için gerekirse barlara giden, gençlerle sohbet eden, çağdaş bir imaj çizenler dahi oldu ülkemizde.
Bizim şehrimizde de İzmit Belediye Başkanımız bu işi çok güzel yaptı.
Çağdaş Türk kadını görünümündeki başkan Hürriyet, seçim dönemlerinde en önemli propaganda aracı olarak cami avlularını gördü.
Bunun yanı sıra her akşam iftarlar verdi.
Başında beyaz baş örtüsüyle sabah namazı çıkışı cami cemaatiyle hasbihal etti.
Takke, Yasin-i şerif, tesbih filan dağıttı.
Normal CHP bunu yapmaz değil mi, yapar demeyin ben o güruhun içinden gelen biriyim.
Ama artık herkes her şeyi yapıyor, Hürriyet de doğru olanı yaptı, o alanı boş bırakmadı.
“Din kimsenin tekelinde değil, biz de sizdeniz, biz de inançlıyız, sizi görüyoruz, size saygılıyız” mesajını verdi.
***
Aslında adaylar bunları yaparken kimsenin kimseden farkı ve üstünlüğü olmadığını anlattılar, ki doğrusu da buydu.
Fakat…
Bir yandan bunu yaparken diğer yandan “benden olmayanlar kapı dışarı” dediğinizde işte seçmen oraları sorgulamaya başlıyor.
O gün yaptıklarınızla samimiyetinize inandırdığınız, oyunu almayı başardığınız muhafazakar kesim, kendini kandırılmış hissediyor.
Bakın, bunları kolay kolay kimse size söylemez, söyleyemez!
Benim ne kimseden çekincem ne de bir korkum yok!
Tamamen objektif bakış açımla yazıyorum.
***
Eğer bugün CHP Genel Başkanı Özgür Özel, ülkenin normalleşmesi ve sorunların çözümü adına yıllardır eleştirdiği “Beştepe Sarayına” dahi giderim diyorsa;
Randevu bekliyorsa;
Siz de burada Cumhurbaşkanının oğlunun Yüksek İstişare Kurul Üyesi olduğu vakıfla zıtlaşarak, ulusal basına konu ediyorsanız, beklenen normalleşme biraz zor gelir.
Çünkü bu iş “oy çokluğuyla geçti” bitti diyerek geçilecek, unutulacak bir konu değil!
Yazımın başında bahsettiğim “sayısal çoğunluk” ile “çoğulculuk” kavramlarından yola çıkabilirsiniz.
***
Bir soru sorayım:
Eğer o binalarda KYÖD, KEV, ÇYDD olsaydı aynı meclis kararını alır mıydınız?
Almazdınız!
AKP’de bugüne kadar aynı tutumla yaklaştı.
Dini vakıf ve cemaatlere sonuna kadar destek çıkarken, sola yakın dernek ve vakıfları dışladı.
İlimizde bir KYÖD sorunu çıktığında AKP’li başkanın tutumu işte bu yüzden hayretle karşılandı.
Bazı şeyler düzene giriyor derken başa dönmek, üstelik liderlerin buluşması öncesinde bunların yaşanması pek sevinecek bir durum değil.
Kısa vadede popülizme hizmet eder mi evet eder.
Sizi sol medyada öne çıkarır mı, evet çıkarır.
Kendi mahallenizde baş tacı olur musunuz, evet olursunuz.
Avuçlar patlayana kadar alkış alır mısınız, evet alırsınız.
Ama beş yıl bu çizgide bir süreç yönetmek o kadar kolay olmasa gerek.
Ve kimi adımları atarken on adım ilerisini görmek gerek…