Sağlık ve kimlik yönetimi
Değerli dostlarım merhaba, 1987 yılında başladığım hekimlik mesleğinde yıl 2023 ü gösterdiğinde 36 yıl geçmiş olduğunu görüyorum. Bu uzun yılların 1990 dan...
Değerli dostlarım merhaba, 1987 yılında başladığım hekimlik mesleğinde yıl 2023 ü gösterdiğinde 36 yıl geçmiş olduğunu görüyorum. Bu uzun yılların 1990 dan sonraki 33 yılını İzmit de yaşadım. Acı, tatlı değişik anıları olan 33 yıl geldi, geçti. Yaş 60 lara dayandığında elimde var olan servetim eşim, oğlum ve kazanmaya çalıştığım dostluklardır. Zaman ilerledikçe ve maalesef bazı kıymetli değerlerinizi toprağa verince yutkunuyorsun, yutkunuyorsun, zorlanıyorsun. Tabi çalışmak zorundayız, ülkemizde inanılamayacak hızla artan bir enflasyon hepimizi etkilemektedir.
22 yıldır çalıştığım Hastanemde bir mektepli olmasa da bir alaylı olarak yöneticilik yapmaya çalışıyorum. Bu konuda yani hekimlik ve yöneticilik konusunda yapılan çalışmaları bir gözden geçirince Platon dan bugüne ne kadar doğru veya ne kadar yanlış yaptığımı anladım. Sizlerle bu çalışmalardan elde ettiğim kazanımları paylaşarak bilgilendirmek istedim.
İnsan hayatı açısından sağlık, en önemli değerdir. Dünya Sağlık örgütü sağlığı, “yalnızca hastalık ve sakatlıkların olmaması değil, fiziksel, zihinsel ve sosyal yönden tam iyilik halidir” şeklinde tanımlamıştır (WHO, 1947).
“Sağlıklı olmak ve sağlıklı yaşamak insanların en temel, en doğal hakkı ve vazgeçilmez arzusudur”
Sağlık ve sağlık hizmeti sunumunun diğer herhangi bir hizmet ile aynı şekilde değerlendirilmemesi gerektiğinin unutulmaması gerekir. Çünkü bireyin hastalığı ya da herhangi bir sıkıntısı sadece o bireyi değil aynı zamanda ailesini ve toplumu da etkilemektedir. Bu açıdan değerlendirildiği zaman sağlık, bireylerin toplum içindeki durumunu, ekonomik ve sosyal yönden gelişmesini etkileyecektir.
Bu nedenle insanların sağlığını korumaya, eğer sorunu var ise tedavi etmeye ya da rehabilite etmeye yönelik yapılacak çalışmaların önemi çok büyüktür. Sağlık, temelde insanlar ve onların sağlıkları ile ilgilendiği için sağlık hizmeti sunan kurumların etkili ve verimli yönetilmesi de son derece zor ve bir o kadar da önemli bir durumdur. 20. yy’ın başlarında ABD’de sağlık hizmetlerinin yönetilmesi üzerine yapılan çalışmalar sonucu hastane yönetimi kavramı ortaya çıkmış ve ilerleyen dönemde hastane yöneticiliği önem kazanmaya başlamıştır
Daha sonraki dönemlerde bu alanda yapılan incelemelerde kurumsal ihtiyaçların değişmesi ve gelişmesi sonucu profesyonel sağlık yöneticiliği düşüncesi yaygınlaşmıştır. Bu noktada akıllara gelen soru; “sağlık hizmetinin vazgeçilmez unsuru olan hekimler mi sağlığı yönetmeli; yoksa yönetim, işletmecilik, finans gibi konularda eğitim almış profesyonel sağlık yöneticileri mi sağlığı yönetmeli?” şeklinde olmaktadır.
Hekim, herhangi bir sağlıkçı ekibinin içerisinde bulunduğu anda ister istemez her şeyin danışıldığı ve yönlendirmesine göre hareket edilen kişi konumuna gelmektedir. Hekimin sahip olduğu tıbbi bilgiye dayalı gücünden kaynaklanan bu durum hekimleri sağlık alanının doğal lideri konumuna getirmektedir. Türkiye ve diğer birçok ülkenin sağlık sistemi, hekim baskın şekilde dizayn edilmiş ya da doğal bir biçimde hekim merkezli olarak oluşmuştur. Hekimlerin sağlık sisteminin temel ve en önemli parçası olduğunu düşündüğümüzde, hekim baskın bir sağlık sistemi olması kaçınılmaz görünmektedir.
Bazı durumlarda kişiler eğitimini aldıkları ve tecrübe sahibi oldukları görev dışında kurum içi yapıdan dolayı farklı görev ve sorumluluklar yüklenebilir. Söz konusu durumda kişinin eğitimini aldığı meslek dolayısıyla kazandığı profesyonel mesleği ile kurum içi görevinden dolayı kazandığı iş kimliği bir araya gelmekte ve melezleşmiş bir iş kimliği ortaya çıkmaktadır. Böyle bir durum hekim yöneticiler için de söz konusu olmaktadır. Hekim olarak kişinin yapması gereken tedavi ve muayene işlerinin yanı sıra kurumun yönetim sorumlulukları da bu kişilere yüklenmektedir. Literatürde çalışma hayatında bu tip durumlarla karşılaşan kişilerin mesleki kimlik karmaşası yaşadığı anlatılmakta ve hem hekim hem de yöneticilik sorumluluğu olan bu kişiler, “melez hekim yöneticiler ya da melez doktor yöneticiler” şeklinde isimlendirilmektedir.
İnsan, bir toplum içerisinde doğup, toplum içerisinde büyüyen ve yaşamını toplum içerisinde şekillendiren bir varlıktır. Bu sebepledir ki, insanın sosyal bir varlık olduğu söylemi yaygın olarak kullanılmaktadır. Her insanın, sosyal ortamda tanınmasını ve tanımlanmasını sağlayan bir ayırıcı özelliğe ihtiyacı vardır. Söz konusu ihtiyaç; kişinin kim olduğu, ne iş yaptığı, hangi milletten olduğu, hangi dine mensup olduğu sorularına verilecek cevaplarla meydana gelen “kimlik” kavramı ile karşılanabilir. Kimlik kavramının, sosyoloji, biyoloji, psikoloji ve felsefe gibi bilim dallarında farklı konu başlıkları altında incelendiği ve farklı şekillerde tanımlandığı görülmektedir
Kimliği bireyin kendisine sorduğu, “ben kimim?” ve “ben ne yaparım?”, sorularına verdiği cevaplar bütünü olarak değerlendirebiliriz. Bunun yanı sıra kimliği, toplum içerisinde bireyin kendisine biçtiği rol ve toplumun bireyi ne olarak gördüğü olarak tanımlamak da yanlış olmayacaktır.
Kişinin dini, ırkı, cinsiyeti yaşı ya da yapmış olduğu mesleği yönüyle edinmiş olduğu kimlikler kişiliğin alt başlıklarıdır.
İnsanların yaşamları boyunca çeşitli ihtiyaçları olmaktadır. Çalışmak, yemek, giyinmek, barınmak ve başka özel ihtiyaçlar gibi… Bu ihtiyaçları karşılamak için günümüz sosyal şartlarında bireylerin bir kazanca ihtiyacı vardır. Bireyler yaşamlarının uzun bir dönemini bu ihtiyaçlarını karşılayabilecek parayı kazanmak için bir işte çalışarak geçirmektedir. Artık insanlar, “ne yapıyorsun?” şeklinde bir soru sorduğunda dahi bu aslında “ne iş yapıyorsun?” anlamına gelmektedir. Bu da demek oluyor ki; meslek artık sadece para kazandıran bir durum değil aynı zamanda kişiye sosyal ortamda bir meşruiyet kazandıran bir olgu halini almıştır.
Çalıştıkları işler bir süre sonra kişilerin karakterlerini, yaşam şartlarını ve çevresinin ona bakışını değiştirmektedir. Dolayısıyla çalıştığı sürede kişi kendine yeni bir kimlik ve yeni bir karakter inşa etmektedir. Böylece meslekî kimlik ortaya çıkmaktadır.
Profesyonel kimliğin çıkış noktası meslekî profesyonelleşme ve profesyonellik düşüncesidir. Dolayısıyla profesyonel kimliği tanımlayabilmek için öncelikle profesyonellik olgusundan bahsetmek gerekmektedir. Profesyonellik ya da profesyonel olma, hakkında kesin bir tanım olmamakla birlikte, kelime anlamıyla bir işte uzmanlaşmış kişi olarak düşünülebilir.
Bireylerin meslekî kimlikleri hem eğitimini aldıkları meslek (profesyonel kimlik), hem de örgüt içerisinde yapmış oldukları görev (iş kimliği) ile ilgilidir. Bu iki kimliğin bir araya gelmesi durumu ise iş kimliğinin melezleşmesi olarak düşünülmektedir. Çalışmanın bu bölümü, melez iş kimliği etkisindeki hekim yöneticiler üzerine kurgulanmış ve bu kişiler melez hekim yönetici olarak değerlendirilmiştir.
Melez ya da İngilizce karşılığıyla “Hybrid” kelimesi, Latince “Hybrida” kelimesinden türemiştir ve mitolojik kaynaklarda farklı türlerin aynı gövdede bir araya gelmesi ile oluşmuş efsanevi yaratıkları tanımlamak için kullanılmıştır. Türkçe sözlükte ise, birbirine benzer üç tanımla değerlendirilmiştir. İlk olarak “değişik türden hayvan veya bitkiden üremiş (hayvan veya bitki). kırma, bir diğeri, “değişik ırkta ana babadan doğmuş olan (kimse)” ve son olarak, mecaz anlamıyla “katışık, karışık”, biçiminde tanımlanmıştır. Melez kavramı bu çalışma kapsamında iki farklı sorumluluğun, iki farklı kimliğin bir araya gelmesi şeklinde değerlendirilmiş ve o şekilde kullanılmıştır.
Günümüz şartlarında işsizliğin vermiş olduğu zorunlulukların etkisiyle birçok kişi asıl mesleği dışında işlerde çalışabilmektedir. Örneğin, kamu yönetimi alanında eğitim alıp, kaymakamlıklarda görev yapması beklenen biri polis ya da asker olmakta ya da mühendis olmuş bir kişi mesleği dışında herhangi bir alanda çalışabilmektedir. Bu tip durumlarda kişiler çalıştıkları meslek dallarından dolayı yeni bir meslekî kimlik kazanmaktadırlar. Bazen de kişiler, eğitimini aldığı alanda çalışmasına rağmen örgüt içi dengelerden dolayı farklı pozisyonlarda sorumluluk yüklenerek iki işi aynı anda yürütmek zorunda kalabilmekte ya da asli görevinden koparak yeni sorumluluğunu yerine getirmek durumunda kalabilmektedir.
Melez iş kimliği, profesyonel meslek (hukuk, tıp, asker… vb.) mensubu kişilerin örgüt içerisinde yönetici pozisyonunda çalıştığı ortamlarda ortaya çıkan bir durum olarak değerlendirilmektedir. Bu doğrultuda melez iş kimliği sahibi kişinin iki farklı yönü olduğu söylenebilir. Bunlardan ilki eğitimini aldığı meslek dolayısıyla edindiği profesyonel kimliği, diğeri ise yapmış olduğu görevden kaynaklanan yöneticilik kimliğidir.
Melez iş kimliği etkisindeki kişilerin profesyonellik yönünün önceliği her zaman meslekleridir. Yöneticilik tarafında ise her zaman kurum çıkarları ön planda tutulmak durumundadır. Dolayısıyla bu iki durum arasında birbiri ile çelişen yönler bulunmaktadır. Şöyle ki; yöneticilik, kurumun verdiği özerkliği kullanan ve bütün mantığı, işin organizasyonel yapısını muhafaza ve kontrol etmek olan bir görevdir. Ancak hekim, asker, avukat gibi profesyoneller daha spesifik olarak kendi görevlerini yerine örgütle özdeşleşmektedir ve organizasyonu hedeflerine ulaştırma amacında olmalıdır. Profesyoneller ise tüm organizasyonun değil, kendi uzmanlık alanı ile ilgili o an yapması gerekenleri başarıya ulaştırmayı amaçlamaktadır.
Tüm anlatılanlar göz önüne alındığında, profesyonel kimlik ile yöneticilik rolünün (iş kimliği) farklı görev ve amaçlardan meydana gelmeleri çeşitli sorunlar ortaya çıkarabilmekte ve kişinin kendi içinde çatışmasına sebep olabilmektedir.
“Bir birey uzmanı olduğu işi mi yapmalı yoksa her birey her işi yapabilir mi?” Platon’un Devlet kitabında bu soruya verilebilecek uygun bir cevap bulunmaktadır. Platon’a göre, herkes her işi yapamaz, çünkü “insanlar yaradılıştan birbirine benzemezler. Kimi A işine, kimi B işine yatkındır”
Platon’un anlayışına göre bir insan birçok işle uğraştığı zaman işini hakkıyla yerine getiremez “güzel iş göremez”, eğer tek işle meşgul olursa “güzel iş görmüş olur”. Herkesin yaradılışlarına ve mesleklerinin fıtratına uygun olan işleri yapması ve bunları zamanında yerine getirmesi gerekir. Eğer böyle yaparsa yaptıkları “iş gelişir, hem daha güzel hem daha kolay olur”. Yine, “Devlet” kitabında yukarıdaki soruya bir cevap daha vermiştir; “Bir insan tek bir işi olunca onu iyi yapar; işler çoğalınca, hiç birini ün sağlayacak kadar iyi yapamaz”. Platon’un devlet anlayışında; “Kunduracı kunduracıdır. Kunduracılıktan başka bir de kaptanlık yapmaz. Çiftçi çiftçidir, çiftçilikten başka bir de yargıçlık etmez. Asker askerdir, askerlik ederken alım satımla uğraşmaz”. Buradan yola çıkılarak Platon ve onun gibi düşünen bilim insanlarının, çalışmanın konusu olan hekimlerin yöneticilik yapmalarını meslekî ahlâka aykırı olarak görecekleri açıktır.
Özetlemek gerekirse, melez iş kimliği etkisindeki bireylerin hem meslekî sorumlulukları hem de kurum içi görevleri onları zorlamaktadır. Hatta bazı durumlarda bu kişiler asli görevlerinden tamamen koparak yöneticiliğe yönelmek durumunda kalabilmektedir. Bu durum bazen kişilerin meslekî etiğe ters düşen davranışlar sergilemelerine bile sebebiyet verebilmektedir. Dolayısıyla melez iş kimliğinin bireyin performansını olumsuz etkileyeceği söylenebilir. Ancak tam tersi durumlar da söz konusu olabilir, mensubu olunan mesleğin gerekliliklerini yerine getirmenin yanı sıra yöneticilik sorumluluklarını da gerektiği şekilde yerine getiren ya da getirebileceğini savunan melez yöneticiler de mevcuttur. Bu noktada en önemli sorun kişinin kendisini bir yönetici olarak görüp görmediği ya da mevcut durumundan memnun olup olmadığıdır. Bu duruma örnek olarak çalışmanın konusu gereği hekimlerin çalıştıkları kurumda hekimliğin yanı sıra yönetici pozisyonlarında da görevlendirilmeleri verilebilir. Bu durumda çalışan bir hekimin kimliği; melez iş kimliği, yaptığı iş ise melez yöneticilik olarak değerlendirilmektedir.
Profesyonel meslekler olarak değerlendirilen, hekimlik, hukuk, askerlik vb. gibi mesleklerde hizmet alan ve hizmet sunan arasındaki güven duygusu son derece önemlidir. Bir hekim öncelikle kendine ve yaptığı işe güvenmeli, hasta da hekime aynı şekilde güven duymalı ve sağlık hizmeti alım süreci böyle ilerlemelidir. Dolayısıyla tüm meslek gruplarında olduğu gibi hekimlikte de meslekî güven duygusunun önemli olduğu söylenebilir. Bireyin kendini meslekî açıdan güvende hissetmesini sağlayan etmenlerden birinin de kurum içerisindeki görev tanımının belli olması durumu olduğu söylenebilir.
Melez iş kimliğinde, bireyin eğitimini aldığı mesleğinin gereklilikleri yanında kurum içerisinde farklı sorumluluklarla da görevlendirildiklerinden bahsedilmişti, bu durum kişilerin meslekî kimlikleri arasında bocalamasına ve hekimin kendine güveninin sarsılmasına sebep olabilecektir. Bunun sonucunda da verimliliğin düşmesine neden olabilmektedir.
Melez hekim yöneticilik ise hekimliğinin yanı sıra idari görevleri de olan hekimleri kapsamaktadır. Melez hekim yöneticiler, tıbbi eğitim almış, bu bilgi ve beceriyle kurumlarındaki diğer profesyonelleri yönetmekle görevlendirilen hekimlerdir. Bu durum sadece hastanelerde çalışan yönetici hekimler için geçerli değildir, sağlık müdürlüklerinde ya da merkez teşkilatında görev yapan, hekim kökenli yöneticiler de melez hekim yöneticiler olarak değerlendirilebilir. Aynı şekilde başhekimler, başhekim yardımcıları ve klinik şefleri de melez hekim yönetici olarak değerlendirilmektedir.
Melez hekim yöneticiler karar alırken beş farklı durumdan etkilenmektedir. “Değişim yönetimi, problem çözme, kendini ve başkalarını geliştirme, başarıyı hedefleme, örgütsel yapı ve hiyerarşi”.
Bu noktada önemli olan melez hekim yöneticilerin kendilerini nasıl tanımladıkları ve bulundukları durum hakkında ne düşündükleridir.
Çünkü hekimler, klinik bilgi ve beceriye sahip olmalarına rağmen, yönetimsel liderlik açısından eksik kalabilmektedirler. Bu da hekimlerin yöneticilik ve hekimlik arasında sıkışarak, sorunlar yaşamasına sebep olabilmektedir. Yöneticilik pozisyonunda çalışan hekimlerden bazıları aslında bilgi ya da beceri yönünden eksik kalabileceklerini kabul etmektedir. Ancak hekimlerin profesyonel kimlikleri ağır bastığı için yönetim kademelerinde başarılı olabilecekleri düşüncesi yaygındır.
20. yy’da yönetim ve yöneticilik anlayışı değişiklik göstermeye ve bilimsel açıdan değerlendirilmeye başlamıştır. Bu vesileyle yönetim kademeleri, alanında uzman, gerekli finansal yetkinliğe sahip kişilere yani profesyonel yöneticilere doğru bir eğilim göstermektedir.
Dünyanın birçok yerinde sağlık hizmetleri ve sağlık kurumlarının idaresi hekimlerin kontrolündedir. Ancak hekimlerin meslekî bilgi haricinde yönetim konusunda yeterli donanıma sahip olmadığı düşünülmektedir. Aynı zamanda yönetim kademelerindeki hekimler arasında yöneticilik için ekstra bir bilgiye gerek olmadığı şeklinde bir düşünce söz konusudur. Bu konuda Nusret Fişek (1968) şu şekilde görüş beyan etmektedir: “Bugün birçok ülkede sağlık işlerinin yönetiminde karşılaşılan büyük güçlük sağlık idarecilerinin, yönetimin bir bilim olduğunu bilmemeleri ve kimi kez kabul etmek istememeleridir. Hekimler yönetimin bir bilim olduğunu kabul etmezlerse ve sağlık yönetiminde görev alanlar yönetim bilimini öğrenmez, yönetim uzmanlarının önerilerini dinlemez ve yönetim kurallarını uygulamazlarsa, hizmetlerini geliştiremezler.”
Yıllar önce başlayan hekimlik mesleğimi, melez hekimlik ve melez yöneticilik olarak devam ettirdim. Amacımın sadece insanlığa hizmet olan bu zaman diliminde tabii ki fiziken ve ruhen yoruldum. Önceki notlarımda ifade ettiğim gibi çalışmak lazım ama nasıl ve nerede!
Sözlerime son verirken,
Temmuz ayında toprağa verdiğim, beni var eden ve adam olmamı sağlayan babam Mehmet UYSAL’a,
Mayıs ayında toprağa verdiğim ağabeyim Orhan UYSAL’a,
Ocak ayında toprağa verdiğim değerli dostum ve ağabeyim Ufuk ERK’e,
Yaklaşık 1 yıl kadar önce toprağa verdiğimiz Akademi Hastanemizin kurucusu Şevket KIRMAN amcama,
Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun.
Hepinize kardeşçe sevgi ve saygılarımla.
Erhan UYSAL