Umudun adresine ulaşamıyoruz!

Cumhurbaşkanı Erdoğan dört yıldır her yerde her kurumda tek imzayla tek yetkili. Başkanlık sistemiyle birlikte bütün bağımsız kurumların yetkisini kendine...

Cumhurbaşkanı Erdoğan dört yıldır her yerde her kurumda tek imzayla tek yetkili.

Başkanlık sistemiyle birlikte bütün bağımsız kurumların yetkisini kendine bağladı.

Merkez Bankasına talimat veriyor, yat diyor yatıyor kalk diyor kalkıyor.

TÜİK’e talimat veriyor, verdiği talimatla enflasyon düşük açıklanıyor.

Şimdi tüm bu yetkileri kendinde toplayan bir devlet adamının başarısız olduğunda birilerine sataşması, bahaneler bulması normal midir?

Yani dokuz yıl evvel yaşanan Gezi olaylarını bu başarısızlığa sebep göstermek ne kadar doğrudur?

Gezi’nin üstüne bir de darbe yaşandı biliyorsunuz.

Ama nedense o defterler hiç açılmıyor, bütün her şeyin suçlusu Gezi imiş gibi lanse ediliyor.

*

Bakın hiçbir güç sınırsız olmadığı gibi, sürdürülebilir de değildir.

Bu memleket Cumhuriyet tarihi boyunca katılımcı demokrasiye alıştı.

Evet, biz hiçbir zaman tam bağımsız bir ülke olmadık!

Üzerimize çullananlar, bizi bize bırakmayanlar, üreten toplum olmamızdan rahatsız olanlar, dışa bağımlı olmamız için türlü ayak oyunları yapanlar hep vardı ve hepte var olacaklar.

Ancak dışarıdan gelen her türden saldırılara karşı bir şekilde bir olmayı, ortak paydada buluşmayı bildik.

Söz konusu vatansa gerisi teferruattır dedik.

Ama artık bu gemi gitmiyor!

Erdoğan’ın deyimiyle, “Göklerden gelen karar” da ne onlara ne de bize yetmiyor.

Artık boşuna çabalamamalı.

İyisiyle kötüsüyle bu iktidar ömrünü tamamladı.

Ne yapsalar ters tepiyor. Çünkü ilk zamanlardaki ehil kadroların yerini liyakatsizler ordusu aldı.

Söyler misiniz, Damat Berat’ın arapsaçına çevirdiği ekonomiyi kiminle düzeltecek, Nebati ile mi?

Nebati bırakın dış piyasaları daha kendi vatandaşına hatta kendi partililerine bile güven vermiyor.

Gözlerime bakın dediğinden beri Nebati’nin gözlerine bakıyorum ve durumun vehametini daha net görüyorum.

Eskiden Türkiye’yi her alanda taşımaya çalışan o ehil kadroların hepsi sistem dışına itildiğinden beri ne AKP ne de Türkiye dikiş tutmuyor.

Çünkü bir ülkenin iyi yönetilmesi için işin ehli insanlara yetki vermek ve tabi ortak aklı öncelemek gerekiyor.

İlaveten, sizin gibi düşünmeyen insanların fikirlerine dahi değer vermek gerekiyor.

Ama maalesef Türkiye’de bırakın farklı düşünen kesimin fikirlerini, aynı partide alanında uzman isimlerin dahi görüşleri alınmıyor, alınsa da hayata geçirilmiyor.

*

Böylesi bir enflasyon hatırlayanların bileceği gibi 1994 senesinde Tansu Çiller döneminde yaşanmıştı.

Sorsanız o da çok iyi bir ekonomistti.

Her şeyi kendisinin bildiğini iddia ediyordu ki o dönem yaşananlar ortada.

Zaten kim ki ben bu işi biliyorum, açılın ben geldim diyorsa ondan korkun!

Bu iş ekip işi bu iş kadro işi, bu iş öyle tek bir kişinin yönetebileceği basitlikte bir iş değil.

Önceden TÜİK’in bağımsızlığından ötürü güven vardı ama gelinen noktada millet artık TÜİK’e de güvenmiyor.

Çünkü talimatla verilen rakamlar gerçeği yansıtmıyor, yansıtmayınca da vatandaş oraları sorguluyor.

*

En basitinden ülke ekonomisine ciddi katkı sunan inşaat sektörü mesela…

Bu sektör resmen tıkandı.

Kimse kimseye fiyat veremiyor, verse de öyle uzun vadeli değil, neredeyse birkaç saatlik opsiyon verebiliyor.

Çünkü her an malzeme fiyatlarının oynama ihtimali var.

Bu da piyasada konut fiyatlarının ve kiraların orantısız biçimde artmasına yol açıyor.

Tüm bunların temelinde ne var?

Merkez Bankası’nın bağımsızlığının elinden alınması ve ekonomiden anlamayan adamların paranın başında olması.

*

Onu bunu bilmem!

Bu başkanlık sistemi bize hiç ama hiç yaramadı.

2018’den evvel başkanlık sistemine geçmeye yakın bugünkü krizlerin emarelerini görmeye başladığımızda

Cumhurbaşkanı Erdoğan içinde bulunduğumuz durumdan ülkeyi düze çıkarmak için halktan yetki istedi.

Enflasyonu ve faizi nasıl düşüreceğim millet görecek dedi.

Halk Erdoğan’a inandı, güvendi ve tek başına ülkeyi yönetme yetkisi verdi.

Verdi vermesine ama gelinen noktada hayaller Paris, gerçekler Türkiye oldu.

Cumhuriyet tarihinin en büyük faizini ödeyen devlet başkanı sıfatını aldı.

Şu saatten sonra Erdoğan’ın Türkiye’nin ekonomisini düzeltme ihtimali var mıdır?

Zaten tek yetkili kendisi değil mi, elinden bir şey gelse neden yapmasın ki?

Yok ek gösterge yok memura zam yok asgari ücrette artış…

Açıklanan rakamlar TÜİK’in göstermelik rakamları üzerinden verilen zamlardır.

Gerçek fiyatlar üzerinden hesaplama yapılmadığı için verilen zamlar halkın refah seviyesini yukarı çekmeyi bir kenara bırakın, nefes almasına bile zor yetiyor.

Hal buyken bu halk Erdoğan’ı bu ülke adına umut olmaktan çıkarıyor.

Tek sorun Erdoğan’ın yerine kimi koyacağını bilmiyor.

AKP eriyor ama eriyen oylar muhalefete gitmiyor.

Altılı masa durma toplanıyor, çok güzel şeyler söylüyor.

Fakat ne hikmetse konuşulanların hiç biri rakamlara yansımıyor.

Muhalefetin bu gerçekle yüzleşmeye niyeti de yok.

Diyoruz ki, AKP eriyor anladık da eriyen oylar neden size gelmiyor?

Cevap çok basit:

“AKP’den korktukları için kimse açık açık fikrini söyleyemiyor” şeklinde savunma mekanizması ileri sürüyorlar.

İşte ben buna inanmıyorum.

Uzun zamandır yaşanan enflasyonlardan zamlardan, öngörülemeyen artışlardan millet avaz avaz şikayet ediyor.

Kimse kafasını kuma gömmüyor.

En fazla canımızı alırlar diyor ve isyan ediyor.

Yaratılan korku iklimi bitti, kime dokunsanız bin ah işitiyorsunuz.

Eskidendi o açık açık fikrini paylaşmayanlar, iktidar tarafından fişlenirim korkusuna kapılanlar.

Muhalefet böyle bir siyasi iklimde dahi oylarını yükseltemiyorsa bir yerlerde bir sorun yok mudur?

Evet Erdoğan artık umut değildir.

Ama umudun adresine henüz ulaşılamadığı da bir gerçektir.

Oylarını artıran tek parti İyi Parti’dir, o da beklenen seviyede değildir.

Süreç kısalıyor, zamanında yapılsa bile seçimlere artık bir yıl kaldı.

Herkes şapkasını önüne koyup düşünmeli, neden bu haldeyiz, nasıl düze çıkarızı bu millete anlatmalı.

Anlattıkları ise masal tadında olmamalı!

SON DAKİKA HABERLERİ

Aysun Özcan Diğer Yazıları