Öğretmen ve öğrenciler: “Proje değil, adalet istiyoruz!”
Darıca Fen Lisesi Mezunları İnisiyatifi üyeleri ile Eğitim-İş Sendikası Kocaeli 2Nolu Şubesi’ne üye öğretmenler yaptıkları basın açıklamasında, “Öğretmenlerin sürgünle terbiye edilmediği, eğitimde liyakat ve hukuk ilkesinin esas alındığı bir sistem istiyoruz!” denildi
Darıca Fen Lisesi önünde bugün Darıca Fen Lisesi Mezunları İnisiyatifi üyeleri ile Eğitim-İş Sendikası Kocaeli 2Nolu Şubesi’ne üye öğretmenler basın açıklaması gerçekleştirdiler. Eğitim-İş Sendikası Kocaeli 2Nolu Şubesi Başkanı Adem Eliçora yaptığı açıklamada, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu felsefesi, eğitimin kamusal bir hak olduğu ve tüm çocuklara eşit, bilimsel, laik, parasız ve nitelikli biçimde sunulması gerektiği anlayışı üzerine inşa edilmiştir. Ne yazık ki bu anlayış, özellikle son 20 yıldır sistemli bir biçimde tasfiye edilmektedir. Bugün geldiğimiz noktada, kamusal eğitim ideali yerle bir edilmiş, Millî Eğitim Bakanlığı anayasal sorumluluğu olan eğitimde fırsat eşitliğini sağlama görevini açıkça reddeder hâle gelmiştir.
“Hukuki güvenceler yok ediliyor”
Bu ret, sadece sözde değil; uygulamada da kendisini göstermektedir.
Bunun en somut örneği ise ‘proje okulları’ adı altında sürdürülen
politikadır. 2014 yılında, dönemin Bakanı Nabi Avcı tarafından 44
okulda başlatılan ve başlangıçta ‘ulusal ve uluslararası projelerin
yürütüleceği özel okullar’ şeklinde sunulan bu model, bugün
itibariyle 2318 okula ulaşmış, kapsamı büyütülmüş ancak içeriği
boşaltılmıştır. Proje okulları adı altında yapılan şey, açıkça
eşitsizliğin kurumsallaştırılması, öğretmenin hukuki güvencelerinin
yok edilmesi, eğitimde liyakatin ve yerleşik kültürlerin tahrip
edilmesidir. Bu sürecin mimarı, bugünün Milli Eğitim Bakanı Yusuf
Tekin. Daha 2014 yılında, dönemin müsteşarıyken söylediği şu sözler
bugün yaşadıklarımızın habercisiydi: ‘Mevzuatlar bize engel oluyor.
Ama biz siyasi iradeyle hareket ediyoruz. Mevzuatlara rağmen
bildiğimizi yapacağız.’
“Öğretmenler kıyıma uğruyor”
Ve yaptılar. Bugün öğretmenler kıyıma uğruyor, sürgün ediliyor.
Okulların yıllardır oluşan iklimi darmadağın ediliyor. Öğrencilerin
sınava aylar kala alıştığı öğretmenlerinden koparılması, eğitimde
istikrarı yok ediyor. Bu bir proje değil, bir tasfiye
operasyonudur.
Bu itiraf, aslında bütün bu sürecin siyasi ve ideolojik bir
projenin ürünü olduğunu göstermektedir. Proje okulları uygulaması
ile bakan, 80 bine yakın öğretmeni doğrudan kendisi seçme ve atama
yetkisini elinde toplamaktadır. Yani artık öğretmenlerin bilgi
birikimi, başarı belgesi, akademik unvanı ya da hizmet puanı değil;
bakanın onayı belirleyicidir. Bu da açıkça, mülakat düzeninin
öğretmen atamalarındaki yeni biçimidir.
Bugün yüzlerce öğretmenimiz, yıllardır görev yaptığı, okulun
kültürüne katkı sunduğu, öğrencileriyle aile gibi olduğu okullardan
gerekçesiz ve ani bir şekilde sürülmektedir.
“Hangi kamu vicdanına sığar?”
İzmir Atatürk Lisesi gibi Cumhuriyet değerleriyle özdeşleşmiş köklü
kurumlarda, bir gecede 60 öğretmen görevden alınmıştır. Norm kadro
fazlası bahanesiyle, on yıllardır emek veren öğretmenler başka
ilçelere, bazen 100 kilometre öteye gönderilmek istenmektedir. Bu
sadece hukuka aykırı değil, aynı zamanda eğitimin ruhuna, okul
kültürüne, öğrenci-öğretmen ilişkisine ihanettir. Şimdi soruyoruz:
Öğretmenin oradan alınmasının objektif gerekçesi nedir?
Yıllarca görev yapan, başarı belgesiyle ödüllendirilmiş, yüksek
lisans ve doktora sahibi öğretmenler hangi kriterle yetersiz
görülmüştür? Yerlerine atanacak kişilerin liyakatini kim ve neye
göre belirlemiştir? Aynı okulda yıllarca çalışan öğretmenleri bir
gecede sürgün etmek hangi pedagojiye, hangi hukuk devletine, hangi
kamu vicdanına sığar? Devlet memurluğu güvencedir.
“Kamusal eğitim çökertiliyor”
Devlet memurluğu, siyasi iktidara göre değil; anayasa ve yasalara
göre görev yapma sorumluluğudur. Bugün proje okulları aracılığıyla
yapılan şey, bu güvenceyi ortadan kaldırmak, öğretmenleri itaate
zorlamaktır. Eğitim-İş olarak bir kez daha altını çiziyoruz: ‘Proje
okulu’ adı altında yürütülen bu uygulama, bir okul geliştirme
projesi değil; siyasi iktidarın kendi memurunu, kendi neslini ve
kendi toplumunu yaratma projesidir.
Köklü okulların emekle, alın teriyle, yılların birikimiyle
yetiştirdiği öğretmenler bir bir tasfiye ediliyor. Bu sadece bir
personel değişimi değil; bir hafızanın, bir kültürün, birikimin ve
Cumhuriyet’in eğitim anlayışının sistemli biçimde tasfiyesidir.
Neden mi? Çünkü onların hedefi açık: Liyakatsizliği teşvik ederek
biat eden kadrolar yaratmak, düşünmeyen nesiller yetiştirerek
sorgulama kültürünü ortadan kaldırmak, Cumhuriyet'in temelini
oluşturan laik, bilimsel ve kamusal eğitimi çökertmek.
“Adil atama sistemi istiyoruz!”
Kırk yıllık bir öğretmeni, yıllarını eğitime ve öğrencilerine
adamış bir insanı, tek bir yazıyla, tek bir imzayla görevden almak
kolay. Ama onun öğrencilerinin yüreğinde bıraktığı izi, düşünce
dünyasında açtığı kapıları, hayata dokunuşunu silmek imkânsız.
Gerçek öğretmen, sınıflarda sadece ders anlatmaz; geleceği
şekillendirir, insan inşa eder. Bugün sistemli bir şekilde görevden
uzaklaştırılan o öğretmenler, aslında Cumhuriyet’in devrimci eğitim
mirasını temsil ediyor. Ve artık çok açıktır ki, yavaş yavaş
aşındırdıkları Cumhuriyet’in en derin, en hayati damarına
ulaştılar: Eğitime. Çünkü biliyorlar ki Cumhuriyet’i yıkmanın en
kestirme yolu, onu var eden eğitim devrimini yok etmektir. Köy
Enstitülerinden bugüne taşınan ilerici eğitim anlayışını tasfiye
etmek; özgür, eşit, laik bir toplum idealinden vazgeçirmek
demektir. Ama unuttukları bir şey var: O öğretmenler yalnızca bir
meslek grubunun değil, bir halkın vicdanıdır. Buradan hem Millî
Eğitim Bakanlığı’na hem siyasi iktidara sesleniyoruz: Tüm
öğretmenler için eşit ve adil atama sistemi istiyoruz!
“Nitelikli eğitim hakkı istiyoruz!”
Tüm öğrenciler için eşit ve nitelikli eğitim hakkı istiyoruz! Öğretmenlerin sürgünle terbiye edilmediği, eğitimde liyakat ve hukuk ilkesinin esas alındığı bir sistem istiyoruz! Eğitim-İş olarak biz, hiçbir öğretmenimizin yalnız olmadığını bir kez daha hatırlatıyor, bu hukuksuz atamalara karşı her türlü yasal mücadeleyi sonuna kadar sürdüreceğimizi kamuoyuna ilan ediyoruz. Proje değil, adalet istiyoruz! Bu adaletsizliğe karşı yalnız biz değil, halk da sessiz kalmıyor. Ülkenin dört bir yanındaki birçok köklü okulda, öğrenciler ve mezunlar, yıllarını eğitime vermiş öğretmenlerine sahip çıkmak için eylemler başlatmıştır. Gençlerimiz, kendilerine ışık tutan öğretmenlerinin yanında durarak yalnızca bir hak ihlaline değil; Cumhuriyet’in eğitim anlayışına da sahip çıktıklarını haykırmaktadır. Bu dayanışma, karanlığa karşı yanan umut ateşidir. Ve biz o ateşi birlikte büyüteceğiz. Proje değil, adalet istiyoruz!” dedi.